Suriyeli mültecilerle ortak bir geleceğe doğru

Çarşamba günkü yazımızda Suriye’den Türkiye’ye doğru göçün sürmekte olduğuna, 2018 yılındaki yaklaşık 200 binlik artışla geçici koruma altındaki Suriyeli mültecilerin toplamının 3 milyon 636 bine ulaştığına dikkat çektik.

Haberin Devamı

Dünkü yazımız ise mülteci durumundaki çocuk ve gençlerde Türkiye’ye aidiyet duygusunun güçlendiğini ve kendini artık Türkiyeli kabul eden bir Suriyeli kuşağının ortaya çıkmakta olduğunu anlatıyordu.

Şimdi bu yönelişlerin aynen sürmesi halinde Türkiye’yi ne gibi meselelerin beklediği ve aslında şimdiden su yüzüne çıkmakta olan bu sorunları göğüslemek için neler yapılabileceği, ne gibi temel politikaların izlenebileceği sorularına yanıt arayabiliriz.

Öncelikle, Suriyelilerin Türkiye’de kalışlarının en doğrudan sonuçlarından biri, bir bölümünün zaten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almaya başlamış olmasıdır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 19 Ocak’ta yaptığı açıklamaya bakarsak, vatandaşlık kazanan Suriyelilerin sayısı 79 bin 820’dir ve bu gruptan 53 bin 99 kişi 31 Mart yerel seçiminde oy kullanacaktır.

Haberin Devamı

Bir de vatandaşlığa geçmemekle birlikte ikamet izni alarak geçici koruma statüsünün dışına çıkan resmi rakama göre 99 bin 352 kişilik bir kitle var. Vatandaşlığa geçenlerle, ikamet izni alanları geçici koruma altındaki mültecilere eklediğimizde Türkiye’deki Suriyelilerin toplamı 3 milyon 815 bin gibi bir sayıya ulaşıyor. Sayıları sınırlı olduğu anlaşılan kayıt dışı Suriyeliler bu toplamın dışındadır.

Karşımızdaki en önemli bilinmez, halen Türkiye’de misafir durumunda olan Suriyelilerin ileride ne kadarının ülkelerine döneceği sorusudur. Bu sorunun yanıtı, büyük ölçüde Suriye krizine siyasi çözümün ne zaman bulunacağı ve bunun nasıl bir çözüm olacağıyla yakından ilişkilidir. Türk hükümetinin mültecilerin en azından bir bölümünü sınırın Suriye tarafında kurulacak güvenli bölgeye yerleştirme niyetinin ne ölçüde hayata geçirilebileceği de zamanla görülecektir.

Siyasi çözüm bulunsa bile Beşar Esad’ın işbaşında kalabileceği bir senaryoda muhalif çizgideki mülteciler dönmek konusunda isteksiz davranacaktır. Ayrıca, Türkiye’de bir şekilde tutunabilmiş olanların savaştan çıkmış bir ülkenin belirsizliği içinde Suriye’de yeni bir hayata başlamaktansa, burada kalmayı tercih etmeleri zayıf bir ihtimal değildir.

Haberin Devamı

Suriyeli mülteciler üzerinde çalışmakta olan Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi’nden Doç. Şebnem Köşer Akçapar’ın Hürriyet’ten arkadaşımız İpek Özbeye geçenlerde verdiği mülakatta paylaştığı tespitler bu bakımdan bir hayli çarpıcıdır. Doç. Akçapar, İstanbul ve Gaziantep’te yürüttükleri saha çalışmalarına dayanarak, mültecilerin yüzde 80’ininin “Biz Türkiye’de yaşamaktan mutluyuz” diyerek kalma eğiliminde olduğuna dikkat çekiyor.

Sonuçta, 4 milyona yaklaşan Suriyelinin sayıca azımsanmayacak bir bölümünün Türkiye’de kalacağını varsaymak gerçekçi olur. O zaman bir ‘Suriyeli azınlık’ olgusunun Türkiye’nin geleceğinin bir parçası olacağı realitesi ile şimdiden barışık hale gelmemiz gerekiyor.

Haberin Devamı

Bu durumun başta demografik ve sosyolojik olmak üzere her alanda çok ciddi sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Daha şimdiden Suriyeli mültecilerin bulundukları şehirlerde yaşadıkları mahalleleri, semtleri dönüştürmeye başlamaları Türkiye’nin yeni bir sosyolojik gerçeğidir.

Suriyeli çocukların ancak yüzde 60’ı okula gidebilmektedir. Hiç eğitim almamış olan, hem savaşın hem de yabancısı olduğu ülkeye uyum sağlayabilmenin travmalarını yaşayan kesimlerin yol açabilecekleri sorunlar konusunda -suç işlemeye yatkınlık dahil- kâhin olmaya gerek yoktur.

Bu arada, Doç. Akçapar’ın bir araştırmaya dayanarak verdiği orana göre Türk toplumunun yüzde 86’sınının “Suriyeliler dönsün” eğilimini taşıyor olması da madalyonun diğer yüzüdür. Her halükârda Türkiye’nin toplumsal barışı ve huzuru açısından hassasiyetle yaklaşılması gereken son derece zor bir meseleden söz ediyoruz.

Haberin Devamı

Suriyelilerin önemli bir bölümünün kalıcı olma ihtimali karşısında, Türkiye’ye entegrasyonları konusunda ciddi bir şekilde kafa yormaktan başka bir çıkış görünmüyor. Doç. Akçapar, “Bir an önce entegrasyon modellerinin geliştirilmesi gerekiyor. Yoksa okullardan tutun, iş hayatına, iletişime kadar farklı alanlarda daha fazla sosyal sorun yaşayabiliriz” diye konuşuyor.

Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi bekleyen en kritik, zorlu sınavlardan biri, kalabalık bir Suriyeli mülteci kitlesiyle birlikte yaşama kültürünün geliştirilip geliştirilemeyeceği olacaktır. Bu sürecin Türkiye’ye yakışacak bir âlicenaplık, olgunluk ve hoşgörü anlayışı içinde yönetilmesi aklın ve sağduyunun gereğidir.

Yazarın Tüm Yazıları