Suriye’de jeopolitik karmaşa/bilmece...

İKİ gündür Hatay’a komşu İdlib bölgesi ağırlıklı olarak yaptığımız Suriye değerlendirmelerinin ardından serinin son yazısında bu kez Fırat’ın doğusuna geçtiğimizde, bu coğrafyadaki bir dizi dikkat çekici hadiseye odaklanmamız gerekiyor.

Haberin Devamı

Bunlardan birincisi, yakın zamanda Kobani’de, yani Şanlıurfa Suruç’un hemen karşısındaki bölgede Ruslarla Esad rejiminin birlikte kurmuş oldukları bir askeri üssün devreye girmesidir. Bu üssün kuruluşu Ağustos ayının başında Rusya’nın Suriye’deki Askeri Uzlaştırma Merkezi karargâhı tarafından yapılan bir açıklamayla duyurulmuştu.

Tabii, Kobani’de Rusya ile Esad rejiminin ortak bir üs açmalarının büyük bir sembolizmi var.

Bu durum, kısmen Suriye’de Fırat’ın doğusundaki toprakların büyük ölçüde PKK’nın buradaki uzantısı olan YPG/PYD kadrolarının ipleri ellerinde tuttukları ‘Özerk Yönetim’ bölgesi olarak algılanmasından kaynaklanıyor. Bu yönetim, ABD’nin himayesi altındaki bir yapılanma.

Oysa sahadan gelen son haberler Fırat’ın doğusunda, en azından kuzey bölgesinde Kobani’de rejimin bayrağının da Rus bayrağıyla birlikte dalgalandığını gösteriyor.

Haberin Devamı

Bu görüntüyü nasıl yorumlamalıyız?

*

Tam bu noktada Esad rejiminin, 2011 yılında iç savaşın patlak vermesinden sonra batı cephesini takviye etmek için 2012 yazında Fırat’ın doğusunda bulunan askeri gücünü büyük ölçüde bu bölgeye kaydırmakla birlikte, sınırlı bir gücü yerinde tuttuğunu hatırlayalım.

Bu çerçevede Türkiye sınırına bitişik Kamışlı’daki askeri havaalanı ve aynı zamanda Haseke’deki geniş bir bölge Esad rejiminin kontrolünde kalmıştı. Rus askerleri de bu bölgelerde pekala varlık göstermekteydi.

Ayrıca, özellikle Donald Trump’ın başkanlığı döneminde ABD’nin 2019 sonbaharında kuzeydeki askeri gücünün bir bölümünü buradan çekmesinden sonra Ruslar askeri olarak Suriye’nin kuzeyinde çok daha kuvvetli bir şekilde bayrak göstermeye başlamıştı. Rus ve ABD askeri konvoylarının M-4 otoyolu üzerinde karşı karşıya geldikleri durumlar yaşanıyordu.

*

Böyle olmakla birlikte, Kobani kentinin, ‘Özerk Yönetim’in liderlik kadrolarında baskın bir şekilde söz sahibi olan PKK uzantısı YPG/PYD çizgisindeki Kürt gruplar açısından özel bir yeri vardı. Zaten 2016 yılında ‘Özerk Yönetim’in ilanı öncesinde 2014 yılında “Kobani Kantonu”nun kuruluşu duyurulmuştu bu gruplar tarafından. Söz konusu kanton bugün ‘Fırat Kantonu’ olarak adlandırılıyor.

Haberin Devamı

Kobani, aynı zamanda 2014 eylül ayından 2015 ocak ayı sonuna kadar DEAŞ ile PKK uzantısı YPG arasında burada yaşanan savaş nedeniyle de uluslararası camianın yakından bildiği bir yerleşim.

O tarihlerde dünya kamuoyunun dikkati DEAŞ’ın aylarca süren Kobani kuşatmasına çevrilmişti. Bu kuşatma sırasında Kobani bölgesinden Türkiye’ye ciddi bir göç hareketi gerçekleşmiş, ayrıca çatışmalar sırasında DEAŞ’a karşı YPG’ye destek olmak amacıyla  Kuzey Irak’tan gelen peşmergeler de Türkiye üzerinden Kobani’ye geçiş yapmıştı. Keza ABD, askeri uçaklarla YPG’ye havadan yardım malzemesi atmıştı.

*

Bu hadiselerin yaşanmasından sonra geçen on yıl zarfında Kuzey Suriye coğrafyasında bir dizi yeni durum ortaya çıkmıştır. Örneğin, Fırat’ın Suriye topraklarına girdiği Karkamış’tan (Cerablus) itibaren doğuya doğru uzanan sınır hattında da Resulayn ile Telabyad arasında yaklaşık 150 kilometre uzunluğunda ve 30 kilometre derinliğinde bir alan, 2019 yılında gerçekleştirilen ‘Barış Pınarı Harekâtı’ sonucu TSK’nın denetimindeki bir ‘güvenli bölge’ haline geldi.

Haberin Devamı

Kobani, Karkamış ile doğusunda ‘Barış Pınarı’ bölgesi arasında, genelde ‘Özerk Yönetim’ sahası olarak gösterilen 75-80 kilometrelik alan içinde kalıyor.

İlginçtir ki, bu bölge TSK’nın ‘Barış Pınarı Harekâtı’ndan sonra’ Türkiye ile Rusya arasında 19 Ekim 2019 tarihinde imzalanan Soçi Mutabakatı’nın beşinci maddesinde iki ülke askerlerinin ortak devriye yapacakları sahalardan biri olarak gösterilmiştir.

Bu mutabakat sonrasında Türk ve Rus askerleri belli aralıklarla Kobani civarında sınıra paralel bir hatta ortak devriye görevlerine çıktılar. Bilindiği kadarıyla bu bölgede en son ortak devriye geçen
5 Ekim tarihinde yapılmış, ardından araya bir kopukluk girmiştir.

*

Haberin Devamı

Dikkat çekici olan gelişme şudur ki, Kobani, değindiğimiz askeri üssün kurulmasıyla birlikte hem Esad rejiminin hem de Rusya’nın ağırlıklarını daha çok hissettirecekleri bir bölge olarak sahnede belirmektedir.

Burada altını çizmemiz gereken önemli bir nokta, Ankara cephesinde bu gelişmeden dolayı genel bir memnuniyetin gözlenmesidir. Geçen hafta Milli Savunma Bakanlığı kaynakları, “terörist unsurların belli bir bölgeye çekilmesi kapsamındaki her türlü çalışmayı olumlu bulduklarını” açıklamıştı.

Bu açıklamada, “Orada Ruslar ile rejimin bir faaliyeti olduğu açık. Bizim tespitlerimizde de bu var. Bu çalışmayı terör örgütü PKK/SDG/PYD-YPG varlığının o bölgede zayıflaması olarak değerlendiriyoruz” vurgusu ön plana çıkmıştı.

Haberin Devamı

Kobani’de bayrak gösterilmesi, iç savaştan ağır hasar almakla beraber yenilmeden çıkan ve toprakları üzerinde yeniden egemenliğini tesis etme planları yapan Esad rejimi açısından bu doğrultuda atılmış bir adım olarak görülebilir.

*

Şimdi Suriye’nin bir başka cephesine, Fırat’ın orta havzasında meydana gelen son çatışmalara bakalım. Kuzey sınırından uzakta olduğu için bu çatışmaların Türkiye’ye doğrudan bir serpintisi söz konusu değil. Ancak burada yaşananlar yine de Suriye’de şekillenmekte olan bazı yönelişleri okumak bakımından fikir vericidir.

Geçen haftadan itibaren pek çok haberi yan yana getirdiğimizde karşımıza çıkan tablo şudur:

Deyrizor’da rejim bölgesi ile sahaya YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) hakim olduğu ‘Özerk Yönetim’ bölgesini Fırat Nehri ayırıyor.

Rejim nehrin batı kıyısında, ABD himayesindeki SDG de karşı tarafında yer alıyor. SDG’lilerin koruması altında çalıştırılan petrol kuyuları da yine nehrin doğu yakasında kalıyor.

Karşımızdaki tabloyu tam olarak değerlendirebilmek için bu topraklarda aslında eskiden beri Arap aşiretlerinin yaşadığını, buna karşılık 2015 sonrasındaki dönemde ABD’nin teşvikiyle kuzeyden intikal eden SDG’nin burada hem alan hakimiyeti kurduğu, hem de petrol kuyularını işletilmesini gözetim altına aldığını görüyoruz. ‘Özerk Yönetim’in gelirinin önemli bir kısmı buradan geliyor.

İşte bu bölge bir süredir çatışma alanına dönüşmüş durumda. Geride bıraktığımız günlerde bu bölgede yaşayan Arap aşiretleri ile SDG arasında ciddi çatışmalar meydana geldi. Ayaklanan Arap aşiretlerinin Esad rejimi ve aynı zamanda rejime arka çıkan İran yanlısı milis güçlerinden belli bir destek aldıkları ileri sürülüyor. Ancak, aşiretlerde SDG’ye karşı birikmiş bir tepkinin de burada rol oynadığını söylemek mümkün.

Bu yönüyle bakıldığında Deyrizor’da, bir tarafta ABD ile müttefiki PKK uzantısı SDG unsurları, karşı tarafta ise Esad rejimi, İran ve yerel Arap aşiretlerinin oluşturduğu ittifaklar karşı karşıya geliyor. Sahadaki gelişmeler artık rejimin Fırat’ın doğusuna doğru geçmek için ciddi bir baskı kurmakta olduğuna da işaret ediyor. Tabii, bu çatışmada belli ölçülerde ABD ile İran arasında bölgesel ölçekteki büyük çekişmenin izlerini de görmek pekala mümkün.

*

Şimdi bütün bu tabloyu daha da karmaşık hale getiren çarpıcı bir paradokstan da söz edelim. Suriye’de büyük fotoğrafta ilk bakışta Esad rejimi ile ABD’nin çatışan iki taraf olarak birbirlerine cephe aldıklarını görüyoruz.

Ama ilginçtir ki, ikisi de, kendi kontrolleri altındaki bölgelerde ortak bir tehdit olan DEAŞ’la da mücadele ediyorlar. Bunu birbirlerinden bağımsız bir şekilde yapsalar da, dolaylı olarak bir amaç birliğinde buluşmuş oluyorlar.

İşte zaten bu karmaşıklık dikkatimi çektiği içindir ki ben de yazının başlığına “jeopolitik bilmece/karmaşa” dedim. Sahada bu kadar çok aktör, terör tehdidi, güvenlik kaygıları, çatışan çıkarlar, hesaplar işin içine girince denklemin çözümü de o ölçüde zorlaşıyor...

Yazarın Tüm Yazıları