Paylaş
“Bu konudaki mutabakat ve sonrasında iki ülke arasında terörizmle mücadele konusunda imzalanan anlaşmada teröristlerle mücadelede onları gereken yere kovalama maddesi vardır.”
Erdoğan’ın söz ettiği “kovalama maddesi” önemli bir tartışmanın konusu. Bunu not ettikten sonra Rusya’nın resmi açıklamalarının da Erdoğan’ın sözleriyle belli ölçülerde aynı dalga boyunda olduğunu belirtelim.
Putin’in sözcüsü Dmitriy Peskov, zirveden hemen sonra Hürriyet Daily News’dan Nalan Koçak’a verdiği ve bu gazetede geçen pazartesi günü tam metni yayımlanan mülakatta “Türkiye’nin güvenlik taleplerini herkesin haklı saydığını” belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
“Şimdi Türkiye ‘Ben bir güvenli bölge kuracağım’ diyor. Biz de diyoruz ki, ne gerek var buna. Çünkü 1998 yılında bir anlaşma (Adana Mutabakatı) imzalandı Türkiye ile Suriye arasında. Buna göre Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlar düzenlemesi mümkün ve yasal sayılıyor. Dolayısıyla hukuki bir zemin var ortada, yeni bir zemine hiç gerek yok.”
Peskov, bir soru üzerine Adana Mutabakatı vurgusunun çözüm için Şam’ı işaret etmek olduğunu da teslim ediyor, diplomatik bir dille Türkiye’nin uygulamayı Şam yönetimi ile yürütmesi beklentisini iletmiş oluyor.
Sözcünün şu ifadeleri yeteri kadar açık:
“O zaman Şam dedi ki, ‘Sizi rahatsız eden bir şey oluyorsa, teröristleri bizim topraklarımızda görüyorsanız, belli bir derinliğe girip sınır ötesi operasyonunuzu yapabilirsiniz’. Bu yasal temelden neden istifade etmeyelim? Mutlaka faydalanmamız lazım. Onun için ilave bir bölgeye gerek var mı? Varsa bu bölgenin derinliği ne olmalı. Bütün bu konular liderler arasında görüşülüyor ve çözümü aranıyor.”
Türkiye’nin ‘güvenli bölge’ isteğiyle Rusya’nın ‘Güvenli bölgeyi boş verin, sınır ötesi operasyon yapın’ pozisyonu arasında bir orta yol mümkün mü? Peskov, bu soru karşısında “Neden olmasın” yanıtını veriyor.
Kremlin adına yapılan bu açıklama, kanımızca Rusya’nın pozisyonu bakımından oldukça önemli bir esneklik içeriyor.
Operasyona yeşil ışık yakan hüküm, Adana Mutabakatı’nın genişletilmiş versiyonu olan ve halen yürürlükte bulunan Türkiye ile Suriye arasındaki 2011 tarihli ikili terör anlaşmasının yedinci maddesidir. Anlaşmanın önceki maddelerinde PKK ve uzantılarına karşı etkin güvenlik önlemleri alınacağı belirtildikten sonra yedinci maddede “Taraflar (...) gerektiğinde ortak operasyonlar gerçekleştirme olanaklarını araştıracaklardır” deniliyor.
Görüleceği gibi, anlaşma metninde yapılan vurgu “ortak operasyon”dur. Bu vurgu, operasyonu Türkiye ile Suriye’nin işbirliği içinde yürütmeleri gereken bir konu olarak tanımlıyor.
Aslında Rusya’nın tutumunu bütünlük içinde anlamak bakımından Peskov’un mülakatını Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un geçen salı günü yaptığı bir açıklamayla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Lavrov, öncelikle “Soçi’deki anlaşma” diyerek gecen haftaki üçlü Astana zirvesi sırasında bu konuda bir mutabakata varıldığı gibi bir kabul üzerinden konuşuyor.
Lavrov, bu anlaşmanın “içeriğini” şöyle açıklıyor: “Türkiye-Suriye sınırında gerçekten de bir terör tehdidi mevcuttur. Bu tehdit bir süredir var. Türkiye ile Suriye 1998’de terör tehditlerinin ortaklaşa ortadan kaldırılmasına ilişkin Adana Anlaşması’nı imzaladılar. Anlaşma, Türk asayiş ve askeri güçlerine sınır boyunca Suriye topraklarında operasyon yapma izni vermektedir. ABD, Suriye’den çekildiğine göre bu tehditlerin Türkiye’ye dönük bir şekilde belirmesini önlemek gerekiyor.”
Lavrov da Türk askerlerinin Suriye topraklarına girebileceğini söylüyor, ancak buradaki “ortaklaşa” vurgusu gözden uzak tutulmamalıdır. Zaten 2011 anlaşmasında da yedinci maddede “ortak operasyon” ifadesi yer alıyor.
Bu bağlamda çok dikkat çekici bulduğumuz bir ayrıntının altını çizelim. Lavrov, “Bu anlaşmanın uygulanması” için yapılacak görüşmelerden söz ediyor ve bu diyaloğu iki eksende tarif ediyor. Buna göre görüşmeler “Suriye ve Rus askerleri arasında” olacaktır. Lavrov, sözlerinin devamında “Ve bizim üzerimizden Türklerle olacaktır...” diyor.
Lavrov’un bu sözlerinden Türk ve Suriye askeri makamlarının bir şekilde Rusya üzerinden dolaylı bir diyaloğa girecekleri sonucu çıkıyor. Bu durumda -Lavrov’a dayanarak- iki ülke arasındaki diyaloğun istihbarat makamlarından sonra Rusya’nın aracılığıyla dolaylı bir şekilde askeri düzeye de yöneleceğini söyleyebiliriz.
Paylaş