Söylemden katılıma doğru... Ve Erdoğan ilk kez bir Şanghay Örgütü zirvesinde...

Türk kamuoyuna önce bir latife gibi yansıdı.

Haberin Devamı

Türkiye’nin AB’ye tam üye adaylığını gözden geçirmesi karşılığında Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) katılması konusunun o dönemde Başbakan olarak görev yapan Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Lideri Vladimir Putin arasında bir espri gibi konuşulduğunu, Erdoğan’ın bir TV mülakatı üzerinden öğrenmiş olduk.

Bundan 10 yıl önceydi. Erdoğan, 26 Temmuz 2012 tarihinde Kanal 24’te gazetecilerin sorularını yanıtlarken, AB’ye dönük hoşnutsuzluğunu aktardığı uzun ifadelerden sonra herkesi şaşırtan şu açıklamayı yapmıştı:

“Geçenlerde Rusya seyahatimde Putin’e şöyle bir latife yaptım.  Dedim ki, ‘Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var?’ diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım, ‘Hadi gelin bizi Şangay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim’... Mesajı ben devamlı veriyorum oraya, ‘Başka arayışlara bizi götüreceksiniz’ diyorum.”

Haberin Devamı

Böylelikle, “Şanghay Beşlisi” meselesi Türk dış politikasıyla ilgili tartışma başlıklarının arasına sert bir giriş yapmıştır. O dönemde dış politikada beliren başka yönelişlerle de birleşerek “eksen kayması” tartışmalarına da ivme vermiştir.

AB’YE KARŞI MESAJ OLARAK BAŞLADI

Konuya devam etmeden önce bir noktanın altını çizmeliyiz. Erdoğan, bu çıkışını tam üyelik müzakerelerini durdurdukları gerekçesiyle AB’ye duyduğu tepkiyi açıkladığı, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanlığı görevinden o sırada yeni ayrılmış olan Nicolas Sarkozy’yi açıkça “süreci baltalamakla” suçladığı uzun bir eleştirinin hemen sonunda yapıyor. Bu arada, Merkel ve Sarkozy işbaşına gelene kadar kendisinin AB liderler zirvelerine de katılabildiğini, ancak sonradan dışlandığını hatırlatıyor.

“Şanghay Beşlisi” meselesini de bu bağlamda gündeme getiriyor. Zaten AB liderleri karşısında bunu “Bizi dışlamaya devam ederseniz biz de Şanghay Beşlisi arayışlarına gireriz” şeklinde bir pazarlık kartı olarak kullandığını gizlemiyor Erdoğan. Putin’e söylüyor ama AB’ye “Siz anlayın” diyor, bir bakıma.

Tabii, Erdoğan’ın açıklamasının gün ışığına çıkarttığı bir nokta, Putin’in de zaman zaman “AB’de ne işiniz var?” diye kendisine dokundurmada bulunmasıdır.

Haberin Devamı

Şaka yollu ifade etmiş olsa da Putin’in zihin dünyasında Rusya’nın çıkarları açısından her alanda Batı entegrasyonunun dışında kalan bir Türkiye tercihinin yattığını tahmin etmek güç değildir.

Erdoğan’ın bu açıklamayı yaptığı 2012 yılı aynı zamanda Türkiye’nin Şanghay beşlisi ile “diyalog ortaklığı” tesis ettiği yıldır. Örgüt ile kurumsal düzeyde bir diyalog adımı atılmış olmaktadır, Erdoğan’ın söylemine paralel bir şekilde.

‘ALIN BİZİ, BİZ DE AB’YE ALLAHAISMARLADIK DİYELİM’

Ve Şanghay tartışmasının başlamasıyla birlikte sonraki süreçte Erdoğan’ın bu konudaki söyleminin daha da yerleştiğini görüyoruz. Örneğin, bir başka kuvvetli açıklamayı 25 Ocak 2013 tarihinde yine Kanal 24’e yapmıştır.

Haberin Devamı

Burada da yine önce AB’ye dönük kuvvetli bir eleştiri var. “AB bizi unutmak istiyor ama çekiniyor, unutamıyor. Halbuki bir açıklasa biz rahatlayacağız. Oyalayacağına bizi, açıklasın, biz de işimize bakalım” dedikten sonra ekliyor:

“Tabii bu böyle olumsuz bir şekilde gidince siz de ister istemez 75 milyonun bir başbakanı olarak başka arayışlar içerisine de giriyorsunuz. Onun için geçenlerde Sayın Putin’e onu söyledim, ‘Bizi Şanghay Beşlisi’ne alın’ dedim. Alın bizi, biz de AB’ye allahaısmarladık diyelim, ayrılalım oradan. Bu kadar oyalamanın ne anlamı var?”

Erdoğan’ın AB ile Şanghay Beşlisi’nin birbirine alternatif olup olmadığı yolundaki bir soru karşısında verdiği şu yanıt da not edilmelidir:

Haberin Devamı

“Şanghay beşlisi daha iyi, çok daha güçlü...”

‘ORTAK DEĞERLERİMİZİN YARATTIĞI ŞANS’

Erdoğan, AB ile “boşanma” sorusu yöneltildiğinde “kurulmuş bazı münasebetlerin olduğunu, bunun getirisi bulunduğunu” söyleyip, “Alternatif hazırlanmadan böyle bir adım atmanın doğru olmayacağını” belirtiyor.

“Şanghay Beşlisi’ne gelin denilse Türkiye gider mi gerçekten?” sorusuna verdiği yanıt da dikkat çekicidir:

“Gideceğimizi söyledik. Gelin denilirse geliriz dedik. Pakistan ve Hindistan da istiyor. Onların da talebi var, hep beraber göreceğiz. Nüfus olarak onları (AB’yi) aşar. İki, ortak değerlerimizin olduğu ülkelerle bir arada olmanın şansını yakalarız.”

Bu ifadelerde vurgulanması gereken noktalardan biri, Erdoğan’ın Şanghay Beşlisi ile “ortak değerler”den de söz etmiş olmasıdır.

Haberin Devamı

PUTİN’E: ‘BİZİ BU SIKINTIDAN KURTARIN’

Erdoğan bu başlığı Putin’in yanında bütün uluslararası camia karşısında da tekrarlamıştır. Bu açıklamanın vesilesi, ikisinin 22 Kasım 2013 tarihinde Saint Petersburg’da yaptıkları görüşmeden sonra birlikte düzenledikleri basın toplantısıdır.

Putin’in sözlerinin bir yerinde Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili müzakerelerde 50 yılda büyük tecrübe sahibi olduğunu söyleyince, Erdoğan şöyle konuşuyor:

“Çok doğru. Elli yıllık bir tecrübe. Ben Sayın Başkan’ın bu tespitine karşı başka bir tespitle diyorum ki, Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na gelin, Türkiye’yi alın. Bizi de bu sıkıntıdan kurtarın. Şanghay İşbirliği Teşkilatı olayını daha önce de ifade etmiştim. Bunu önemsiyoruz.”

“VARSA YOKSA AB DEMEMELİ...”

Burada da bitmedi. Erdoğan, bu yöndeki mesajlarını Cumhurbaşkanlığı’na geçtikten sonra da sürdürmüştür. 9 Mart 2016 tarihinde Pakistan ve Özbekistan’a yaptığı ziyaretlerden dönerken gazetecilere yaptığı açıklamada konuyu bir kez daha AB/Şanghay Beşlisi karşıtlığı içinde açmış ve şöyle demiştir:

“Mesele şu; Türkiye bir defa kendini rahat hissetmeli. ‘Benim için varsa yoksa Avrupa Birliği’ dememeli. Benim kanaatim bu. Yani, bazıları eleştiriyor olabilir ama ben de kendi kanaatimi söylüyorum. Mesela, ‘Şanghay Beşlisi içerisinde Türkiye niye olmasın?’ diyorum.”

Şu sözleri de Erdoğan’ın bu konuyu Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olan bütün ülkelerin liderlerine de açtığını gösteriyor:

“Bunu Sayın Putin’e olsun, (Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan) Nazarbayev’e olsun, şu anda Şanghay Beşlisi’nin içerisinde olanlara da söyledim... Temenni ederim ki orada olumlu bir gelişme olması halinde, yani Türkiye’nin Şanghay Beşlisi içerisinde yer alması, bu konuda çok daha rahat hareket etmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum.”

VE ERDOĞAN İLK KEZ BİR ŞANGHAY ZİRVESİ’NDE

Erdoğan’ın geride bıraktığımız dönemde Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) duyduğu ilgiyi bu alıntılar üzerinden aktarabiliriz. Özetle, süreklilik içinde aynı doğrultuda giden bir çizgi söz konusudur.

Cumhurbaşkanı, sonunda örgütün liderler düzeyinde yapılacak zirve toplantısına katılmak üzere bugün Özbekistan’a hareket ediyor. Böylelikle, siyasi hayatında bu konuda söylemin ötesine geçerek ilk kez bir ŞİÖ zirvesine ayak basmış olacaktır.

Türkiye, 2012 yılından bu yana ŞİÖ’da “Diyalog Ortağı” statüsüne sahiptir. Bu, kurumsal bağın derecesi bakımından üyeliğin altındaki, “Gözlemci” statüsünün de altında kalan, ancak “Misafir Katılımcı” statüsünün üstündeki bir ara kademedir. Özellikle terörle mücadele, ekonomi ve kültür alanlarında sınırlı bir işbirliğini öngörüyor. Bu kategoride Azerbaycan, Suudi Arabistan, Mısır, Sri Lanka, Ermenistan, Katar, Kamboçya ve Nepal gibi ülkeler bulunuyor.

Bu arada, kurulduğunda Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan olmak üzere beşli bir örgüt olarak yola çıkan Şanghay İşbirliği Örgütü, Özbekistan, Hindistan, Pakistan ve en son geçen yıl İran’ın da katılımıyla bugün itibarıyla dokuzlu bir örgüte dönüşmüştür.

Yeni adıyla “Şanghay Dokuzlusu”nun gelecekte nereye doğru evrileceği ve bu evrim içinde Türkiye’nin nasıl bir yer alacağı bugünden ucu açık bir sorudur. Ancak Erdoğan’ın hangi statüde olursa olsun bizzat katılarak buradaki aile fotoğrafının içine girecek olmasının önemli bir sembolizm taşıyacağı aşikârdır.

Yarın da bu sembolizmin Türkiye’nin Batı dünyasıyla ilişkilerinde ciddi sorunların yaşandığı bir dönemde Türk dış politikasının genel yönelişleri açısından ne anlama geldiğini irdelemeye çalışalım.

Yazarın Tüm Yazıları