Paylaş
Son yıllardaki Suriye odaklı zirvelere baktığımızda, Erdoğan ve Putin, genellikle önceden iki ülkenin güvenlik bürokrasileri tarafından yürütülen hazırlıklarla olgunlaştırılmış bir müzakere zemininde karşı karşıya gelirdi. Bunun sonucunda zirve toplantıları, altına imza atılan somut mutabakatların duyurulmasıyla sonuçlanır, kameraların karşısında yapılan ortak basın açıklamalarından uluslararası kamuoyuna olumlu bir mesaj yayılırdı.
17 EYLÜL 2018 SOÇİ ZİRVESİ’NDE İDLİB MUTABAKATI
Örneğin 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Zirvesi, öncesinde silahlı muhalefetin kontrolündeki İdlib’de aylar boyunca yaşanan çatışmalar, Rusya ve Suriye’nin hava bombardımanının yarattığı büyük bir krizin baskısıyla gerçekleşmiş, gelgelelim pek çok çevreyi şaşırtacak bir şekilde ateşkes ilan edilerek, “İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi”ndeki statükonun korunmasına ilişkin bir mutabakatla sonuçlanmıştır.
Buna göre, Ruslar saldırıları durdururken, İdlib’de rejim ile muhalefet bölgelerini ayıran çatışma hattını izleyen 15-20 kilometre genişliğinde bir “Silahsızlandırma Bölgesi” oluşturulup radikal gruplar buradan çıkartılacaktı. Ayrıca Halep’i Şam’a bağlayan M-5 karayolu ve M-5 üzerindeki Serakib’den batıya kıvrılarak Lazkiye’ye doğru yönelen M-4 karayolunun güvenliği sağlanıp her iki ulaşım hattı da 2018 sonuna kadar trafiğe açılacaktı.
Sonradan bu mutabakatın içerdiği taahhütlerin ne kadarının hayata geçirildiği tartışmaya açıktır. Ancak anlaşmanın önemi, İdlib’de birikmekte olan basıncın yarattığı tehlikeli bir durum karşısında, çatışmaları durdurarak uluslararası alanda büyük bir rahatlamaya yol açması, bu çerçevede kuzeye, Türkiye sınırına doğru bir göç dalgasını da frenlenmiş olmasıydı.
22 EKİM 2019 SOÇİ ZİRVESİ’NDE BARIŞ PINARI MUTABAKATI
Keza bir yıl kadar sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Suriye’de Fırat’ın doğusunda sınır boyunca Suriye topraklarından içeri girerek icra ettiği “Barış Pınarı Harekâtı”nın hemen ertesinde 22 Ekim 2019 tarihinde gerçekleşen Soçi Zirvesi, öncesinde yaşanan bütün sorunlara rağmen yine önemli bir anlaşmayla kapanmıştır.
İmzalanan “Mutabakat Muhtırası”, Türkiye’nin 120 kilometre uzunluğunda, 30 kilometre genişliğinde tesis etmiş olduğu “Güvenli Bölge”nin Rusya tarafından da onaylandığı anlamına geliyordu.
Bu mutabakatın her maddesinin, örneğin Menbiç ve Rusların kontrolündeki Tel Rifat’tan bütün YPG unsurlarının silahlarıyla birlikte çıkartılacağına ilişkin hükümlerinin uygulandığı söylenemez. Ancak anlaşma yine de Türkiye-Rusya
ilişkilerinde kayda değer bir ilerlemeyi göstermiştir. Türk ve Rus askerlerinin sınırda ortak devriye yapmalarına ilişkin mekanizmanın kurulması askeri işbirliği alanında kayda değer bir adımdır.
5 MART 2020 İDLİB EK PROTOKOLÜ
Öte yandan, Soçi Mutabakatı’nın uygulanmasında yaşanan sıkıntılarla birlikte Esad rejimi ve Rusya ikilisi, 2019 mayıs ayında ateşkese son vererek yoğun bir hava bombardımanı ile İdlib Harekâtı’nı başlattılar. Harekât, güneyden başlayarak muhalefetin kontrolündeki toprakları geri almayı amaçlıyordu. Özellikle 2020 yılının ocak-şubat aylarında M-4 karayolunun güneyinde ve ayrıca M-4/M-5 karayollarının kavşak noktası olan Serakib’deki çatışmalarda ciddi bir tırmanmaya gidildi.
Bu çatışmaların dönüm noktası, 27 Şubat 2020 tarihinde Rus ve Suriye savaş uçaklarının ortaklaşa düzenledikleri bir hava saldırısında 34 Türk askerinin M-4 karayolunun güneyindeki Balyun’da şehit edilmesiydi.
Bunu Moskova’da 5 Mart 2020 tarihinde gerçekleşen ve öncesinde Kremlin’de Türk tarafı açısından protokol sıkıntılarına da sahne olan zirve izledi. Bu zirveden de İdlib’e ilişkin 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı’nı genişleten bir “Ek Protokol” çıktı.
Varılan anlaşmayla İdlib’de yeniden ateşkes düzenine dönülecek, M-4 otoyolunun kuzeyinde 6, güneyinde de yine 6 kilometre derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilerek, Türk ve Rus askerleri bu hat boyunca ortak devriyeye çıkacaktı.
Bu zirvenin önemi, ilişkilerin içine düştüğü çok sıkıntılı bir eşikte Putin ile Erdoğan arasında bir uzlaşı çerçevesinin bulunabilmesiydi.
İDLİB’DE YENİ STATÜKO
Gelinen noktada, Rusya-Esad ikilisi, 2019 Mayıs ayında ateşkese son verdikten sonraki dönemde düzenledikleri harekâtla güneyden kuzeye ve kısmen doğudan batıya doğru İdlib bölgesinin yüzölçümünün yaklaşık yarısını silahlı muhalefetten geri almış oldu. M-5 otoyolunun İdlib’deki bölümü kuzeyden güneye doğru olduğu gibi rejim bölgesine geçti. Buna karşılık, M-4’ü de içerecek şekilde kuzeyde kalan ve Türkiye sınırına doğru uzanan bölge, TSK ve silahlı muhalefetin kontrolünde kaldı.
Mutabakatın uzantısı olarak, rejim bölgesi içinde kalan TSK’nın bütün gözlem noktaları kaldırıldı ve buralarda görevli birlikler kuzeye çekildi. İdlib’de rejim bölgesi ile silahlı muhalefeti ve TSK unsurlarını ayıran yeni sınır hattı, M-4 karayolunun 20 kilometre kadar güneyinden geçiyordu.
Böylelikle, 5 Mart 2020 sonrasında İdlib’de yeni bir statüko şekillenmiş oldu. Genel hatlarıyla geçen temmuz ayına kadar neredeyse bir buçuk yıl kadar süren göreceli bir sükûnet dönemi yaşandı İdlib’de. Ancak geçen temmuz ayından itibaren doğrudan Rus savaş uçakları İdlib hava sahasında boy göstererek, M-4 karayolu kuzeyi ve güneyindeki silahlı muhalefete ait hedefleri bombalamaya başladı. Bu saldırılar sona ermekte olan eylül ayında ciddi bir yoğunluğa ulaştı.
Rusya Türkiye’ye ne mesajı veriyordu?
Bu bombardıman sürürken, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad geçen 14 Eylül tarihinde Moskova’ya giderek Putin ile görüştü. Putin, bu görüşme öncesinde yaptığı açıklamada, Suriye’de BM’den yetki almadan ya da hükümetin izni olmadan bulunan bazı yabancı askeri güçlerin durumunu önemli bir sorun olarak gösterdi. Rusya lideri, aynı zamanda ülkede teröristlerin hakim olduğu “bazı direniş bölgeleri”nin de kaldığını belirtti. İsim geçirmese de, Putin’in bu sözleri Türkiye’yi, ABD’yi ve aynı zamanda İdlib’deki durumu kastettiği şeklinde yorumlandı.
ERDOĞAN, PUTİN İLE ‘ÖNEMLİ KARAR’DAN NEYİ KASTETTİ?
Bu arada, Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta gittiği New York gezisi sırasında “ABD ile ilişkilerin sağlıklı gitmediğini” açıklarken, Rusya lideri Putin ile yapacağı görüşmeyi de gündeme getirerek önemli bir beklenti yarattı.
Putin ile görüşmesinde ikili ilişkilerin yanı sıra Suriye’deki durumun masaya yatırılacağını belirten Erdoğan, “Suriye’de nereye geldiğimizi, bundan sonraki süreçte nereye geleceğimizi kendisiyle konuşacağız. Bu görüşmeyi yaparken orada tabii Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir karara da varacağız” diye konuştu. Aynı zamanda “Biz Rusya ile ilişkilerde şu ana kadar herhangi bir yanlış görmedik” diye ekledi.
Erdoğan “varılacağını” söylediği “önemli karar” ile neyi kastetti?
İLK KEZ ortak AÇIKLAMA YAPILMAYAN BİR ZİRVE
İşte bu arka plan içinde dün Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi’de Putin ile bir araya geldi. Bu kez görüşme başlarken önceki zirvelerin aksine ortak bir açıklama yapılmayacağı duyurulmuştu.
Gerçekten de buluşma sonuçlandığında Erdoğan ile Putin ortak bir açıklama için birlikte kameraların karşısına çıkmadılar. Erdoğan, görüşmenin yapıldığı devlet rezidansından ayrılarak doğruca havaalanına gitti. Sosyal medya hesabından paylaştığı bir tweet mesajında, “Mevkidaşım Putin ile verimli bir görüşme gerçekleştirerek Soçi’den ayrıldık” açıklamasını yaptı. Türk-Rus zirveleri açısından bu yöntem bir ilkti.
Putin ise Erdoğan’ı uğurlarken, “Ziyaret için teşekkür ederim. Görüşme çok yararlı ve kapsayıcı geçti. Temasta olacağız” ifadelerini kullandı.
Her halükârda Erdoğan’ın Soçi’de varılacağını söz ettiği “önemli karar” açıklık kazanmadı. Bu çerçevede görüşmeyi etraflıca değerlendirebilmek için her iki tarafça önümüzdeki günlerde yapılacak açıklamaları beklemek gerekiyor.
Bu yönüyle dünkü Soçi buluşmasının bundan önceki zirvelerden önemli bir şekilde ayrıldığını söylemek mümkün. Muhtemelen tarafların özellikle İdlib’e ilişkin farklı tutumları arasında bir uzlaşı noktasının henüz bulunamaması da bu durumda rol oynuyor.
Önümüzdeki dönemde kritik soru, 5 Mart 2020’de İdlib’de sahada tescil edilen statükonun değişip değişmeyeceğidir. TSK’nın bulunduğu bölgede kalan M-4 karayolunun akıbetini yakından izlemekte yarar var.
Paylaş