Paylaş
Bunlardan biri, küresel iklim değişikliği sonucu Marmara Denizi’nde 2.5 derecelik bir sıcaklık artışının ortaya çıkması.
İkincisi, Marmara Denizi’yle ilgili yapısal bir faktör. Denizde dikey ve yatay su karışımlarının az olmasından dolayı deniz şartları durağan bir yapı gösteriyor, bu da su sirkülasyonunu azaltıyor.
Üçüncüsü ise “besin elementleri” diye adlandırılan suya karışan azot-fosfor yükündeki artış...
MÜSİLAJ İÇİN ÜÇ YILLIK İYİLEŞME HEDEFİ
Birinci ve ikinci faktörler değiştirilebilir nitelikte değil. Bakan Kurum, “Müsilaj oluşumuna etki eden ve değiştirilebilir tek faktör, kara kökenli kirlilik kaynakları olan tarımsal, kentsel ve endüstriyel faaliyetlerden kaynaklı besin elementi (azot-fosfor) girdisidir” diye konuşuyor.
Kurum, “Marmara Denizi’ne ön arıtma yoluyla verilen kentsel atık sular ile tarımsal kaynaklı kirlilikler giderilmediği müddetçe müsilaj problemi zaman zaman fasılalar verse de devam edecektir” diye ekliyor.
Çözüm için nasıl bir zaman perspektifinden söz edilebilir? Kurum, karasal kaynaklı azot ve fosforun yüzde 40 oranında kısılması ve Boğaz alt suya verilen deşarjların yüzde 75 azaltılması halinde “üç yıllık bir gelecekte iyileşme olabileceğini öngördüklerini” belirtiyor.
SUSURLUK HAVZASINDA TARIM İYİLEŞTİRİLMELİ
Kurum, üçüncü sıradaki “değiştirilebilir faktör”ün kaynakları olarak bir dizi sorunlu alana değiniyor. Bunlardan birincisi, Marmara’ya etki eden Susurluk havzasındaki tarım uygulamaları. Bundan, havzadaki tarım alanlarında kullanılan gübrelerdeki fosfor ve azot kaynaklı elementlerin Susurluk Çayı üzerinden Marmara Denizi’ne ulaşmasını anlıyoruz. Bakan, bu noktadaki hedeflerden birincisini “Tarım faaliyetlerinin yoğun olduğu Susurluk havzasında iyi tarım uygulamalarının gerçekleştirilmesi” şeklinde açıklıyor.
İkincisi, öncelikle İstanbul ve Tekirdağ’daki yerel yönetimleri ilgilendiriyor. Bakan, “İstanbul ve Tekirdağ’da ön arıtma olarak nitelendirilen ancak kaba ve ince partikülleri tuttuktan sonra atık suyu doğrudan denize veren derin deniz deşarjı sistemlerinin ileri biyolojik arıtma sistemlerine dönüştürülmesi ana önceliğimiz” diye konuşuyor.
Kurum, üçüncü olarak Marmara Denizi’nin güney sahilindeki bazı yerleşim alanlarında arıtma tesisleriyle ilgili eksikliklere işaret ediyor: “Bandırma ve Erdek körfezlerindeki evsel atık su arıtma tesislerinin yapılması da deniz suyu kalitesinin artmasına katkı sağlayacaktır.”
SANAYİDEKİ ATIK SULAR ÖNEMLİ BİR SORUN
Ancak müsilaj sorunu çerçevesinde Marmara Denizi’nin kirlenmesinden söz ederken, dördüncü bir kaynak olarak Kocaeli bölgesi başta olmak üzere bu havzadaki sanayi tesislerinin atık sularını da saymamız gerekiyor.
Dünkü yazımızda evsel atıkların yönetiminin ağırlıklı olarak belediyelerin sorumluluğunda olduğunu, ayrıca yapılan arıtmanın “ileri biyolojik arıtma”, “ biyolojik arıtma”, “fiziki arıtma” gibi muhtelif kademelerinin bulunduğunu anlatmıştık.
Buna karşılık, sanayi tesislerinin bıraktıkları atık suyun denetiminden yürürlükteki mevzuata göre doğrudan Çevre Bakanlığı sorumlu.
Bu arada, kentlerde ya da ilçelerdeki küçük sanayi tesislerinin atık sularını belediyelerin arıtma sistemlerine ya da kendileri arıttıktan sonra kent kanalizasyonuna bırakmaları durumunda, sorumluluğun yine yerel yönetimlere geçtiğini de bir dipnot olarak belirtelim. Üstelik, bu durumda olan işletmelerin sayısı bir hayli kabarık.
BAKANLIK SİSTEMİNDE KAYITLI 8.787 SANAYİ TESİSİ
Biz yine Çevre Bakanlığı ve sanayi tesisleri faslına dönelim. Bakan Kurum’a yönelttiğim sorulardan biri, Türkiye’deki sanayi tesislerinin ne kadarının arıtma tesisine sahip olduğu, ne kadarının atık yönetiminde mevzuata uygun bir şekilde hareket ettiğini konu aldı. Bunu tamamlayan bir sorum “Bakanlığınız bu tesislerin ne kadarını tam anlamıyla denetleyebiliyor?” oldu.
Kurum, “Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) dışında,Bakanlığımızın Atıksu Bilgi Sistemine veri girişi yapmış toplam 8.727 tesisimiz bulunuyor” yanıtını verdi ve ekledi: “Bu tesisler, oluşan atık suları mevzuata uygun bir şekilde alıcı ortama ya da kanalizasyon sistemine deşarj etmektedir.”
Bakanın vurguladığı üzere birinci gruptaki bu tesislerin kendi arıtma sistemleri var. Arıtmadan sonra atık suyu ya alıcı ortama (örneğin deniz ya da akarsuyu) ya da (belediyenin) kanalizasyon sistemine veriyorlar. Sınırlı sayıda tesis arıtılmış atık suyu yeniden kullanıyor.
KENDİ ARITMA TESİSİ OLMAYAN 18 BİN TESİS
Bakanın açıklamasına göre, bir de bu kategorilerin dışında kalan, atık su arıtma tesisi bulunmayan, ancak atık sularını herhangi bir atık su altyapı yönetimine bağlayan, taşıyan ya da arıtma ihtiyacı olmadan deşarj standartlarını sağlayan tesisler var. Bakanlığın bilgi sistemine kaydedilmiş olan bu tesislerin sayısı da 18 bin 281. Bu işletmelerin çoğunluğunun küçük üretim tesisleri olduğunu tahmin edebiliriz.
Kurum, bakanlıkça yurt genelinde oluşan atık suların kayıt altına alınması amacıyla bir “Atık Su Bilgi Sistemi” geliştirildiğini belirtiyor. Geçen yıl yayımlanan bir genelge gereği -her türlü faaliyet sonucu- oluşan atık suların bertarafı ile ilgili bilgilerin bu sisteme girilmesinin zorunlu kılındığını anlatıyor. Bakana göre, bu doğrultuda sisteme veri girişi yapmış toplam 27 bin 10 tesis bulunuyor Türkiye’de.
308 TESİSTE 24 SAAT ONLINE DENETİM
Bu arada, Kurum’un dikkat çektiği kritik bir ayrıntı var: “Sürekli Atık Su İzleme Sistemleri Tebliği gereğince kurulu kapasitesi 10.000 metreküp/gün’ün üzerinde olan 308 arıtma tesisi çıkışındaki değerler 7 gün 24 saat online olarak izleniyor.”
Bu ifadeden şunu anlıyoruz. Bu durumda olan arıtma tesislerinde kurulan son derece ileri teknolojiye dayalı sistemlerle, bırakılan atık suyun değerleri doğrudan bakanlığın merkezden görebileceği şekilde 24 saat denetleniyor. Bu yöntem, atık su denetiminde gelinen en ileri aşamayı gösteriyor. Ancak bu sistemlere sahip olan tesislerinin sayısı bütün Türkiye’de yalnızca 308.
Çevre Bakanlığı, bu kategorideki denetimi daha da ileri götürmek üzere 16 Temmuz 2019 tarihinde çıkardığı bir tebliğ ile -sürekli atık su izleme sistemi (SAİS) kurma yükümlülüğü- için gerekli olan günlük 10 bin metreküp üstü atık su bırakma sınırını -5 bin metreküpe- düşürdü. Bunun için çıkartılan tebliğle bu yükümlülük altına giren tesislere iki yıl süre verdi.
Bu iki yıllık süre önümüzdeki hafta cuma günü doluyor. Çevre Bakanlığı’ndan aldığım bilgiye göre, tebliğ gereği sisteme entegre olması gereken 150 sanayi tesisi var. Dün itibarıyla henüz 34 tesis bakanlığa başvuru yapmıştı.
MARMARA HAVZASINDA TÜM TESİSLERE 24 SAAT DENETİM KOŞULU
Kurum’un altını çizdiği bir başka nokta, müsilaj sorununa karşı 7 Haziran tarihinde yapılan Marmara Denizi Eylem Planı Koordinasyon Toplantısı’nda kabul edilen “Marmara Denizi Eylem Planı”nda da bu havza için sürekli izleme sisteminin kararlaştırılmış olması. Bakan, planın 12’nci eyleminde “Alıcı ortama deşarj yapan atık su arıtma tesislerinin tamamı 7/24 online izlenecektir” denildiğini hatırlatarak, şöyle konuşuyor:
“Bu minvalde Marmara Denizine kirlilik taşıyan noktasal kaynakların tamamının kontrol altına alınabilmesi için, arıtma yöntemine ve debisine bakılmaksızın tüm arıtma tesislerinin Sürekli Atık Su İzleme Sistemi (SAİS) ile online olarak izlenmesine yönelik 1 ay içinde mevzuat yayımlanmasına karar verildi.”
Bu açıklamadan Marmara’ya ulaşan atık suların çıktığı her tesisin arıtma merkezine ileri teknolojiye dayalı SAİS sistemi kurulmasının gerekeceği sonucuna ulaşıyoruz. Alınan karar, önümüzdeki dönemde bu havzadaki çok sayıda sanayi tesisini -büyüklüğüne bakılmaksızın- bu sistemi kurma yükümlülüğü ile karşı karşıya bırakacaktır.
DENETLEMELER NE DURUMDA?
Peki organize sanayi bölgelerinde (OSB) durum ne? Kurum, Türkiye’de 326 adedi tescilli olmak üzere aktif olarak faaliyet gösteren 238 OSB’nin 107’sinde atık su arıtma tesisi bulunduğunu belirtiyor. Bu OSB’lerin 59’unda ise atık sular belediye kanalına veriliyor. Genel olarak düşük doluluk oranına sahip olan diğer OSB’lerde ise atık sular tesis bazında bertaraf ediliyor. Ayrıca bu OSB’lerden 22’sinde atık su arıtma tesisleriyle ilgili proje, inşaat ve ihale süreçleri devam ediyor.
Bakanlığın denetimlerinin çoğu doğrudan sahada il çevre müdürlüklerine bağlı elemanlarca yapılıyor. Kurum’un verdiği bilgiye göre, 2021 yılında bugüne dek 21 bin 311 tesis denetlenirken, bu denetimlerin yüzde 35.87’si (7.644 denetim) su kirliliği konusunda gerçekleştirildi. 2021 yılında sadece su kirliliği konusunda 247 tesise 28 milyon 546 bin TL idari para cezası uygulandı, ayrıca 54 tesisinin faaliyeti durdurulmuştur.
Atık su konusundaki denetimlerin 5 bin 981’i Marmara Denizi havzasındaki tesislerde yürütüldü. Yetki devri yapılan kurumlar tarafından bu bölgede ayrıca 3 bin 789 denetim daha gerçekleştirildi. (Toplam 9.770) Bu bölgede toplam 47 tesisin faaliyeti durduruldu.
Sonuç olarak, Çevre Bakanı Kurum’un açıklamaları, sınırlı sayıdaki büyük tesislerde kurulan ileri denetim sistemlerine karşılık, özellikle küçük ölçeklerdeki tesislerde arıtma sistemlerinin kurulması ve denetlenmesi alanında kat edilmesi gereken oldukça uzun bir mesafe olduğunu gösteriyor.
Paylaş