Paylaş
Bu nafile bir çabadır. Türkiye, bu konuda ‘geri dönüşü olmayan nokta’yı çoktan geride bırakmıştır. Bu noktadan sonra alımdan vazgeçmek Türkiye’nin kuzey komşusu ile ilişkilerinde telafisi mümkün olmayan boyutlarda bir hasara yol açacaktır.
Hasardan da öte, projeden vazgeçmek her şeyden önce Türkiye açısından iş yapılabilir ciddi bir devlet olduğu algısını da yerle bir edecektir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçenlerde Kanal 24’te yaptığı bir açıklamada “Bize böyle bir ahlaksızlık yakışmaz, bu ahlaki değildir. Kimse bizden tükürdüğümüzü yalamamızı beklemesin” diyerek, zaten tartışmaya son noktayı koymuştur.
Dolayısıyla Amerikan yönetiminin Türkiye’nin S-400’ler konusundaki kesin tercihi ile barışık hale gelip, kendisini gerçekçi bir zemine çekmesinde yarar vardır.
*
Karşısındaki tabloyu gerçekçi bir şekilde okuması gereken bir taraf da Ankara’dır. Bu aşamadan sonra geri adım atmamakta ne kadar haklı da olsa, alınan kararın Türkiye’nin stratejik kimliği üzerinde soru işaretlerini tetiklemesi, bu çerçevede Batı dünyası, özellikle de ABD ile ilişkilerde bir dizi soruna neden olması kaçınılmazdır.
Stratejik kimlik meselesiyle başlayalım. S-400’ler, füze tehdidine karşı koruma sağlayan etkili bir hava savunma sistemi. Türkiye bu sistemi Rusya’dan aldığına göre, S-400’lerin yazılımları gereği üretici/satıcı ülkeye karşı kullanılması zaten söz konusu olamaz. Türkiye’nin tercihi, bu yönüyle Rusya’dan bir füze tehdidi beklemediği kabulünü içermiş oluyor.
Oysa böyle bir kabul NATO’nun Rusya’yı hâlâ potansiyel tehdit olarak gören resmi tehdit değerlendirmesiyle örtüşmüyor. Türkiye’nin eski NATO Büyükelçisi Ümit Pamir, “NATO’nun tehdit değerlendirmesinde Rusya bir tehdit olmayı sürdürdüğü müddetçe, Türkiye ittifak içinde Rusya’ya karşı füze tehdidi bağlamında caydırıcılıktan yoksun bir üye olarak algılanacaktır. Bu durum sadece NATO bakımından değil aynı zamanda Türkiye’yi diğer başka dış politika başlıklarında da Rusya’ya karşı edilgen bir konuma itebilecektir” diye ekliyor.
Büyükelçi Pamir’in dikkat çektiği bir başka nokta, NATO kimliğinin zayıfladığı yolundaki bir algının Türkiye’nin uluslararası alandaki ağırlığını aşağı çekmesi ihtimalidir. Pamir, “NATO’da güçlü bir konum sahibi bir Türkiye’ye mi dünyada ve bölgede daha çok ağırlık atfedilir, yoksa ittifaktaki konumu çözülmeye yüz tutmuş bir ülke görüntüsü veren Türkiye’ye mi...” diye soruyor.
*
Meseleyi daha da karmaşık hale getiren başka bir başlık daha var. Türkiye Rusya’dan S-400’leri alırken, bir yandan da ABD’den yine hava savunma sistemi olan Patriot füzelerinin alımıyla da ilgilenmektedir. Ancak ABD tarafının verdiği teklifteki koşulların bu aşamada Ankara açısından yeterli bulunmadığı anlaşılıyor.
ABD yönetimi, S-400’ler Türkiye’ye gelirse Patriot alımı konusunun gündemden çıkacağı, ayrıca Türkiye’nin yeni nesil F-35 savaş uçağı projesindeki ortaklığının da sona ereceğini belirtmektedir.
*
Peki işlerin bu noktaya varması önlenemez miydi? Türk tarafına göre ABD yönetimi, yaşanan süreçte Türkiye’nin hava savunmasıyla ilgili talepleri karşısında işi ağırdan almış, fiyat, üretim koşulları gibi başlıklardaki beklentilerine uzun süre karşılık vermemiştir. Washington’ın “Kendi koşullarımı nasıl olsa kabul ettiririm” anlayışıyla üst perdeden bir tavır sergilediği anlaşılıyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, dün AA’ya mülakatında Türkiye’nin Patriot füzeleriyle ilgili 2017’de yaptığı başvuruya ABD’nin 17 ay sonra yanıt verdiğini açıklamıştır.
ABD’nin bu tutumu Ankara’yı alternatif arayışlarına itmiştir. Kuşkusuz sizi ‘çantada keklik’ görenleri öyle olmadığınızı hissettirmek için biraz sarsmak ilişkinizi belli bir dengede yürütebilmeniz açısından gerekli olabilir. Ancak buradaki sarsma etkisi, öyle anlaşılıyor ki Amerikan tarafında biraz gecikmeli bir şekilde tezahür etmiştir. Amerikalılar durumun ciddiyetini gerçekten algıladıklarında S-400 dosyası artık geri döndürülemeyecek bir yörüngeye girmişti.
Olan olmuştur. Bundan sonra olacaklar da az çok bellidir. Türkiye’nin stratejik kimliği ile ilgili soruların yayılacağı yoğun bir tartışma alanının içine girmeye hazır olalım. Türkiye’nin belirecek tereddütlerle baş etmek üzere şimdiden etkili bir strateji oluşturması gerekiyor.
Paylaş