Paylaş
Erdoğan-Putin görüşmesiyle ilgili durumu değerlendirmeden önce kısaca İdlib’de sahadaki gelişmelere bakalım.
Gelen bütün haberler Türkiye ile Rusya’nın İdlib’de çatışma hattında karşı karşıya gelme riskinin ciddiyetini koruduğuna işaret ediyor.
Türkiye’nin desteklediği silahlı muhalifler ile Esad ordusu ve Rusya arasındaki çatışmalar bütün şiddetiyle devam ederken, Serakib’in hemen bitişiğindeki Neyrab yerleşiminin rejim ile silahlı muhalefet arasında sürekli el değiştirmesi savaşın en kritik cephelerinden birini gösteriyor. Lazkiye’ye doğru giden M-4 otoyolunun çıkışında bulunan Neyrab’ın kontrolü dün itibarıyla muhalefette görünüyordu.
Bu arada çatışmaların şu anki bir başka ağırlık merkezi İdlib’in güney bölgesine kaymış görünüyor. Sıcak çatışmaların yaşandığı bu bölgede TSK hafta başından itibaren yeni ‘mevzi bölgeler’ kurma yönünde bir dizi adım attı.
Buna karşılık bu bölgedeki El Bara’da tesis edilen yeni mevzi bölgeye çok yakın bazı yerlerin önceki gün Rus uçakları tarafından bombalanması sahada yaşanan gerilimin açık bir yansımasıdır. Bu arada TSK’nın gözlem noktaları ya da mevzi bölgeleri ile Esad ordusu arasında sıkça çatışmaların yaşanması İdlib’deki savaşın belirmekte olan yeni bir cephesine işaret ediyor.
İDLİB ŞEHİR MERKEZİ NE OLACAK?
Bu sırada ortaya çıkan tehlikeli bir yöneliş, Rusya ve rejimin savaş uçaklarının İdlib şehir merkezini hedef alan hava saldırılarında gözlenen artış eğilimidir.
Rejim-Rusya ikilisinin, stratejilerinin bundan sonraki aşamasında İdlib şehir merkezine yönelmesi, bölgede yaşanmakta olan insani felaketi yeni bir eşiğe taşıyacaktır.
Bunun nedenlerinden biri, farklı tahminler olmakla birlikte İdlib şehir merkezinde muhtemelen 250 bin dolayında insanın yaşamakta oluşudur. Rusya ve Esad ikilisi daha önce uyguladıkları doktrini aynen tekrarladıkları takdirde, acımasız bir hava bombardımanının kaçınılmaz sonucu, daha önceki örneklerde yaşandığı üzere şehrin boşalması ve nüfusun kuzeye doğru göç etmesi olacaktır.
Yeni bir göç dalgasının zaten büyük bir basıncın birikmekte olduğu Türkiye sınırında ek bir yük yaratması, sıkıntıları daha da artırması kaçınılmazdır.
İdlib şehri, aynı zamanda bu vilayette muhalefetin bölgesinde önemli ölçüde alan hâkimiyetine sahip olan Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) adlı örgütün kurduğu ve ‘kurtuluş hükümeti’ diye adlandırdığı yönetimin de merkezidir. BM Güvenlik Konseyi’nin terör örgütleri listesinde yer alan HTŞ, Rusya’nın İdlib’deki bir numaralı hedefidir.
Mevcut durumda Esad ordusu batıya doğru genişlediği sınırlarda şehir merkezine 10 kilometre kadar yaklaşmıştır. Buna karşılık İdlib merkezi, TSK’nın kurduğu mevzi bölgelerle M-5 ve M-4 otoyollarının hemen karşısında çekmiş olduğu hattın gerisinde kalıyor. Bir başka anlatımla arada TSK mevzileri bulunuyor. Esad ordusu-Rusya ikilisi İdlib şehrini ele geçirmek üzere büyük bir harekâta giriştiği takdirde bu hattın arkasına geçmesi gerekecektir.
Şehir merkezinin akıbeti, önümüzdeki dönemde İdlib denkleminin en zor ve en sıcak sorularından biri olmaya adaydır.
PUTİN-ERDOĞAN BULUŞMASINDA BELİRSİZLİK
Sahadaki bu tehlikeli tablo Türkiye ile Rusya arasındaki diyaloğa her zamankinden daha kritik bir görüntü kazandırıyor. Bu noktada öncelikle iki ülkenin cumhurbaşkanlarının ne zaman bir araya gelecekleri konusunda ortaya çıkan belirsizliğin aşılması gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Bakü’ye giderken Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa liderleri arasında tasarlanan dörtlü toplantının gerçekleşmeyeceğini, bunun yerine “En kötü ihtimalle 5 Mart’ta Putin ile bir araya gelmesinin söz konusu olabileceğini” belirtmiştir.
Kremlin Sözcüsü Dimitriy Peskov ise Putin ile Erdoğan arasında ikili bir görüşmenin tasarlanmadığını, bunun yerine İran Cumhurbaşkanı’nın da katılımıyla Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesinin düşünüldüğünü söylemiştir. Bu açıklamadan, Rusya’nın İdlib’deki durumu doğrudan Astana formatı çerçevesinde, daha doğrusu Türkiye karşısında masada İran’ı da yanına alarak ele almak istediği anlaşılıyor.
Bu noktada Rusya’dan bugün Ankara’ya gelecek heyetle yapılacak görüşmelerde taraflar İdlib’e ilişkin pozisyonlarını bir kez daha masaya koyacaktır. Bundan önce ilki Ankara, diğeri Moskova’da yapılan iki tur müzakerelerde hiçbir ilerleme sağlanamamıştı.
İKİ TARAF DA GERİ ADIM ATMIYOR
İşte bu baş döndürücü trafik içinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un önceki gün Cenevre’de “Teröristlerle ateşkes olmayacağı, bunun teröristlere ayrıcalık tanınması anlamına geleceği” yolundaki açıklaması Rus tarafının yürütülen müzakerelerde ateşkes konusunda katı tutumunu koruduğunu gösteriyor. Lavrov’un ‘teröristler’le kastettiği İdlib şehir merkezinde yönetimini kurmuş olan HTŞ’den başkası değildir.
Rus tarafı böylelikle HTŞ’yi içeren bir ateşkesi kabul etmeyeceği, dolayısıyla askeri operasyonların süreceği yolunda katı bir tutum alıyor. Türk tarafı da rejimin Soçi Mutabakatı sınırlarına çekilmesi, yani geçen ağustos ayından bu yana elde ettiği bütün kazanımlarından vazgeçmesi şeklindeki pozisyonunu koruyor.
Bu arada not etmemiz gereken önemli bir nokta daha var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Esad rejiminin ‘şubat sonuna kadar’ Soçi muhtırası sınırları dışına, yani TSK’nın gözlem noktalarının gerisine çıkartılacağı yolundaki açıklamasında duyurduğu kritik tarih, yani 29 Şubat yaklaşmaktadır.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Rusya ile Türkiye arasında nefeslerin tutulduğu, bıçak sırtında bir müzakere sürecine tanıklık ediyoruz.
Paylaş