Paylaş
Türkiye ile Rusya arasında çok hassas bir meseleden söz ediyoruz. Çünkü, vurulan yerler Türkiye’nin kuvvetle desteklediği, arkasında durduğu Suriye Milli Ordusu’nun (eski adıyla Özgür Suriye Ordusu) denetiminde olan bir bölgede bulunuyor.
Pek çok gözlemci, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin birçok alanda olumlu bir şekilde seyrettiği, S-400, nükleer santral gibi önemli projelerin hayata geçirildiği bir dönemde, Rusya’nın Türkiye’nin himayesindeki bir bölgeyi havadan vurmasına anlam vermekte zorlanmıştı.
Bu saldırı 5 Mart tarihinde meydana geldi. Rusya, Fırat Kalkanı bölgesinde Cerablus’ta El Hamran ve El Bab’da Tarhin’deki akaryakıt pazarlarını vurdu.
10 GÜN SONRA İKİNCİ SALDIRI
Rusya, aynı akaryakıt pazarlarının bulunduğu noktaları geçen pazartesi günü yeniden vurdu. Mart ayının başındaki ilk saldırıda füzeler, Suriye’nin batısında Lazkiye’ye bitişik Hmeymim hava üssü civarından ve ayrıca Halep’in 30 kilometre doğusundaki Kuveyris Havaalanı’ndaki bataryalardan ateşlenmişti. Son saldırıda yalnızca Kuveyris üssü kullanıldı.
Yeni bir gelişme, Ankara’nın saldırıya bu kez sessiz kalmamasıydı. Milli Savunma Bakanlığı, geçen pazartesi günü bir açıklama yaparak, “Rejim kontrolünde bulunan Halep’teki Kuveyris Havaalanı’ndan ateşlenen ÇNRA (Çok namlulu roketatar) ve balistik füzelerin Cerablus ve El Bab ilçelerindeki sivil yerleşim yerleri ile akaryakıt tankerlerinin park noktalarını hedef aldığını, sivil yaralıların bulunduğunu” bildirdi.
Açıklamada “...atışların başlamasına müteakip atışların durdurulması için Rusya Federasyonu tarafına bildirimde bulunulmuş, belirlenen hedefler ateş altına alınmıştır” denildi. Bu ifadeyle Rusya’nın sorumlu tutulduğu da dolaylı bir ifadeyle kayda geçirilmiş olmaktadır.
GEÇEN EKİM AYINDA YİNE VURMUŞTU
Fırat Kalkanı bölgesinin bu şekilde vurulması, Suriye’deki uzun sorunlar listesine ve aynı zamanda Türkiye-Rusya ilişkilerinin gündemine yeni bir pürüzlü başlık olarak yerleşmektedir. Rusya, beş ay kadar önce 23 Ekim tarihinde de Cerablus’taki aynı akaryakıt pazarını vurmuştu. Bu saldırıda Suriye’nin sahil şehri Tartus açıklarındaki bir Rus savaş gemisinden atılan balistik füzeler kullanılmıştı.
Son harekâtın zamanlaması da manidardır. Saldırı, Suriye’de iç savaşın başlamasının onuncu yıldönümüne denk gelmiştir. Herkesin iç savaşın on yılının değerlendirmesini yaptığı bir günde Kuveyris’ten Türkiye’nin kontrolündeki bölgenin vurulması, iç savaşın yarattığı karmaşık, zor durumlardan bir yenisidir.
ÖNCE TİCARET Mİ?
Roket saldırılarını değerlendirmeden önce akaryakıt pazarlarıyla ilgili bir tespit yapmamız gerekiyor. Bu akaryakıt pazarları aslında Suriye’deki çarpıcı paradokslardan birini gözler önüne seriyor. Suriye’deki petrol yatakları Fırat’ın doğusundaki topraklarda bulunuyor. Bir başka anlatımla, petrol kuyuları büyük ölçüde ABD’nin ve onun himaye ettiği YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) söz sahibi oldukları bölgede. YPG, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan örgüt.
Özetle, ABD-YPG/SDG ittifakının kontrolündeki bölgede çıkan petrolün bir kısmı Fırat’ın batısına Suriye Milli Ordusu’nun kontrolündeki Fırat Kalkanı bölgesine getiriliyor, buradaki derme çatma rafinerilerde işlenip mazot, benzin olarak piyasaya sürülüyor. Yürütülen faaliyet, Fırat Kalkanı bölgesinde jeneratörlerden elektrik elde edilmesinden, ısınmaya ve ticari faaliyet olarak çarkların dönmesine kadar bu bölgeye kayda değer bir girdi sağlıyor.
Keza güneyde, YPG/SDG bölgesi ile rejim bölgesi arasında da bir akaryakıt trafiği işlemekle birlikte, ABD’nin Esad rejimini zora sokmak amacıyla sıkça bu ticareti engelleyici tutumlar aldığı biliniyor.
HEM TÜRKİYE’YE HEM ABD’YE MESAJ
Bu notu düştükten sonra şimdi Rusya’nın akaryakıt pazarlarını neden vurduğu sorusuna geçebiliriz. Muhtemelen bir dizi faktörün bir bileşkesi söz konusu.
Öncelikle, Rusya’nın Esad rejimine muhalefet eden silahlı örgütlerin akaryakıt ticaretinden pay almasını engelleme çabası önemli bir saik olarak düşünülebilir. Esad rejiminin bir numaralı müttefiki olan Rusya, bu örgütlere zarar verip ayaklarının üzerinde durabilmelerine sekte vurmuş olmaktadır.
Bunu tamamlayan bir zeminde, Rusya’nın, Suriye Milli Ordusu’nun Fırat Kalkanı coğrafyasında sahaya hâkim grup kimliğiyle özerk bir çizgiye doğru zemin kazandığı yolundaki rahatsızlığı da saldırıların gerisindeki faktörlerden biri olabilir.
Ana ağırlık merkezlerini Cerablus, Azez ve El Bab’ın oluşturduğu Fırat Kalkanı alanı, bugün Suriye’nin büyük ölçüde sükûnetin hüküm sürdüğü bölgelerden biridir. Burada Türkiye’nin yakın gözetimi altında yerleşmekte olan göreceli istikrar ortamı, sonuçta Rusya’nın son hamleleriyle bir şekilde sarsılmıştır. Kuşkusuz, bu gövde gösterisini yaparak, Suriye’de başat oyuncu olarak kendisini gördüğünü kayda geçirip, denklemde elini yükseltmektedir.
Tabii, buradaki mesajlar adres olarak Türkiye’ye de gitmektedir.
ABD’ye dönük bir hesap da atfedilebilir bu hamlelere. Rusya’nın, uzun bir zamandan beri ABD’nin Fırat’ın doğusunda “devlet benzeri bir yapı yaratmaya çalıştığı”, bu amaçla “Kürt kartını kullandığı”, bunun uzun dönemde Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edeceği yolunda kaygıları var. Bu kaygılarını muhtelif düzeylerde defalarca dile getirdi. Akaryakıt ticaretinin YPG/SDG’nin bu faaliyetten nemalanmasına katkıda bulunması, muhtemeldir ki, Rusya cephesinde bu merkezkaç eğilimi güçlendirecek bir durum olarak görülüyor. Akaryakıt pazarının vurulması üzerinden, ABD-YPG/SDG ittifakına da bir mesaj göndermiş oluyor Rusya.
RUSYA ‘İKİLİ’ BİR DİL KULLANIYOR
Ancak bu tabloda karşımızda asılı duran bir soru da var. Rusya, Cerablus ve El Bab’da akaryakıt pazarlarını vururken, doğrudan Türkiye’nin himayesinde olan bir bölgeyi hedef alıyor. Üstelik, burada sahadaki örgütler “terörist” kategorisinde değiller. Yani, Rusya’nın İdlib’de HTŞ örneğinde olduğu gibi “Benim hedeflerim terörist gruplar” gibi gerekçesi yok bu kez.
Sonuçta Türkiye’yi ciddi derecede rahatsız edeceğini bilerek bu hamleyi yapıyor Rusya. Peki, Türkiye ile ilişkilerinin pek çok alanda ileri gittiği bir dönemde, bile bile bunu neden yapıyor?
Galiba yanıtı önemli ölçüde Rusya’nın ilişki yürütme tarzında aramak gerekiyor. Rusya, elindeki kozların kuvvetli olduğunu düşündüğü eşiklerde, ilişkilerin diğer alanlarda iyi gittiği dönemlerde bile Suriye’de sahada çıkarlarının çatıştığı noktalarda muhatabını rahatsız edecek hareketlerden kaçınmıyor. Bir anlamda “ikili” bir dil kullanıyor.
Rusya’nın Türkiye karşısında yerleşmekte olan ilişki yapısında zaman zaman bu tür hareketlerin yol açtığı türbülanslara giriliyor. Unutmayalım ki, geçen yıl 27 Şubat’ta İdlib’de 34 Türk askerinin şehit edildiği hava saldırısı, Rus ve Suriye savaş uçaklarının ortaklaşa icra ettikleri bir harekâttı.
Sonucta, ilişkilerde birbirine karşıt yönde iki gelişme pekâlâ aynı gün yaşanabiliyor. Bakın, aktardığımız olayın geçtiği pazartesi günü Türk ve Rus askerleri, Fırat’ın doğusunda, “Barış Pınarı” bölgesinin batısına düşen Ayn el-Arab (Kobani) kırsalında ortak devriyeye de çıktılar.
Paylaş