Ölüler ve ayrım meselesi

BU yazı çoktandır zihnimde şekillenmişti.

Haberin Devamı

Ama bilgisayar ekranında yazılı bir metne
döküp dökmemek konusunda tereddüt geçirdim. Ölümleri konu alan bir yazıyı kaleme almak sıkıntılı bir uğraş.
Haziran ayının hemen başında ortaya çıkan Taksim Gezi Parkı direnişi ve onu izleyen haftalarda Türkiye’nin pek çok kentine yayılan protesto gösterileri sırasında ölen insanlarımızdan söz ediyorum.
Önce onları bir hatırlayalım.

* * *

-Ölen ilk vatandaşımız 20 yaşındaki işçi Mehmet Ayvalıtaş’tı. 2 Haziran tarihinde İstanbul Ataşehir’de protesto eylemi için çıktığı otoyolda arabanın altında kalarak hayatını kaybetti.
-Ertesi günü (3 Haziran) Hatay’da 22 yaşındaki CHP üyesi Abdullah Cömert, Gezi Parkı ile dayanışma için düzenlenen bir gösteride başından vurularak öldürüldü. Otopsi raporunda kurşunun burnundan girdiği saptandı.
-İki gün sonra (5 Haziran) Adana’da göstericileri kovalayan 30 yaşındaki komiser Mustafa Sarı, inşaat halindeki bir geçitten aşağı düşerek hayatını kaybetti.
-Protestoların başlangıcında 1 Haziran günü Ankara Kızılay’da bir gösteri sırasında bir polisin açtığı ateş sonucu başından vurulup komaya giren 26 yaşındaki işçi Ethem Sarısülük, 14 Haziran günü tedavi gördüğü hastanede kurtarılamayarak öldü.
-Eskişehir’de 2 Haziran gecesi düzenlenen bir yürüyüşte polis müdahalesinden kaçarken sokak arasında eli sopalı sivil kişiler tarafından öldüresiye dövülen üniversite öğrencisi 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz, tam 38 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 10 Temmuz’da hayata veda etti.

* * *

Haberin Devamı

Bir de hayata dönüp dönemeyeceklerini bilemediğimiz komadaki vatandaşlarımız var. Örneğin, 16 yaşındaki lise birinci sınıf öğrencisi Berkin Elvan, 15 Haziran’da İstanbul Okmeydanı’nda polisin ateşlediği biber gazı kapsülünün başına çarpması sonucu girdiği komadan çıkabilmiş değil.
8 Temmuz’da İstanbul Tarlabaşı’nda polisin ateşlediği gaz fişeğiyle başından vurulan 17 yaşındaki lise öğrencisi Mustafa Ali Tombul da 10 günü aşkın süredir komada yatıyor. Salı günü ilk kez uyandı, sese tepki verdi, ayağını kıpırdattı. Ancak boğazındaki borudan rahatsız olunca, doktorlar kendisini yeniden uyuttu.
Ayrıca sakat kalanlar var. En çok bilinen vaka, 1 Haziran Cuma günü Gezi Parkı’nda başına gaz bombası kapsülünün isabet etmesi sonucu ağır yaralanarak sol tarafına kısmi felç inen, konuşma yetisini kaybeden Filistin asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Lobna Al Lami. Gaz kapsülü vurduğu için gözünü kaybeden 10’dan fazla vatandaşımız var.
Yine de onların hayatta olduğunu bilmek, uğradıkları mağduriyetin tesellisi oluyor.

* * *

Haberin Devamı

Evet, her şey 30 Mayıs sabahı erken saatlerde Gezi Parkı’nda kalan bir grup protestocuya gaz atılması ve çadırlarının yakılmasıyla başladı. Bu uygulamayı protesto etmek üzere Gezi Parkı’na gelen insanların polisin daha sert bir müdahalesine hedef olması daha da büyük bir tepkiye yol açtı. Büyük kalabalıklar Taksim’de toplandı. Sonrasında olanlara hep birlikte tanıklık ettik.
Olayların bu şekilde gelişmesi önlenemez miydi? Kuşkusuz, otoriteler daha en başta konuya farklı bir şekilde yaklaşmış olsalardı, muhtemelen olayların bu mecraya girmesinin önüne geçilir, hayatını kaybeden insanlar da bugün yaşıyor olurdu. Ama varsayımlar üzerinden tarihin akışını yeniden kurgulayabilmek mümkün olmuyor. Çıplak gerçek şu ki, onlar bugün aramızda değil.
Geçen süre içinde hükümetin zirvesinde bu gösteriler hakkında yapılan konuşmaları izlerken, ölen protestocular için bir üzüntü ifadesi duyup duyamayacağımı merakla bekledim.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, birden çok konuşmasında Adana’da ölen komiser Mustafa Sarı’yı “yâd” etti, “şehidimiz” diye konuştu. Ancak ölen göstericiler hakkında genellikle suskun kalmayı tercih etti Başbakan. Yalnızca önceki akşam yaptığı bir konuşmada “polise şiddet uygularken ölen üç-dört kişi” diye söz etti onlardan, olumsuz bir vurguyla.

* * *

Haberin Devamı

Devlet büyükleri meseleye böyle bakıyor. Oysa yaşam ile ölüm arasındaki sınır geçildiğinde, cepheler, saflar bütün anlamını kaybediyor. Dünyadayken protesto gösterisinde çizginin hangi tarafında durduğunuzun çok da bir anlamı kalmıyor.
Ölenler ister polis, ister gösterici olsun, bizim insanımız, bizim vatandaşımız. Hepsi yaşamayı hak ediyordu. Onları anmayı, arkalarından yas tutmayı hiçbirinden esirgeyemeyiz. Şimdi hepsinin hatıralarını kucaklama zamanıdır.

NOT: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanacağımdan yazılarıma kısa bir süre için ara veriyorum. S.E.

Yazarın Tüm Yazıları