Paylaş
Örneğin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son günlerdeki söylemine baktığımızda, BDP-PKK çizgisindeki Kürt siyasi hareketine karşı son derece çatışmacı, sert bir dil kullanmaya başladığını görüyoruz. Erdoğan, PKK’ya katılan/götürülen çocuklar sorununu, siyasi platformunun en önemli önceliği yapmış durumda.
Bu arada, BDP şahsiyetleri hakkında hakaretamiz ifadeler kullanıyor, örneğin partinin eşbaşkanı Selahattin Demirtaş için “yalancı” diyor.
Diğer taraftan güneydoğuda gerilim her gün kademe kademe yükseliyor. PKK yanlısı grupların Diyarbakır-Bingöl yolunu ulaşıma kapatması üzerine askeri birliklerin operasyon düzenlemesi birden çatışma ortamının patlak vermesine yol açabiliyor.
Bu gelişmeleri yan yana getirdiğinizde barış sürecinin durakladığına, güneydoğuda yeniden eski günlere dönülmekte olduğuna hükmedebilirsiniz.
Ama pek öyle değil.
* * *
Öyle değil, çünkü diğer tarafta barış sürecinin yeni bir hareketlilik kazanmakta olduğu yolunda kuvvetli işaretler de var.
Örneğin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, geçen pazar günü Kanal 7’de barış süreci hakkında, “Yeni bir ivme kazandırılması yönünde kararlılık oluşturuldu ve yeni kararlar alındı. Daha somut, yeni bir yol haritasının üzerinde çalışılması, sonuca doğru daha hızlı adımlar atılması kararlaştırıldı” şeklinde konuşması bu çerçevede değerlendirilebilir.
AK Parti’nin bugün Diyarbakır’da kabinenin önde gelen bazı bakanları ile Kürt kesiminden ve ayrıca konuyla ilgili bir grup kanaat önderiyle çözüm sürecine ilişkin bir çalıştay düzenleyecek oluşu da hükümetin bu adımlarına dönük bir hazırlık olarak görülebilir.
Geçen pazar günü İmralı’ya giden BDP heyetinin aldığı izlenimler Abdullah Öcalan’ın da sürecin seyri konusunda “umutlu konuştuğunu” gösteriyor. Heyetten Sırrı Süreyya Önder, Özgür Gündem’e görüşmeyi anlatırken “Sayın Öcalan’ın devletle görüşmeleri sıklaştı ve ilk defa bir siyasi irade belirdi” diye konuşuyor.
Önder, hükümetin hazırlayacağı takvimin, yani yol haritasının iki-üç hafta içinde Öcalan ile (MİT heyeti üzerinden) “ortaklaşıldıktan sonra” kendilerine aktarılmasını beklediklerini söylüyor.
BDP heyetinin İmralı’da Öcalan’dan aldığı izlenim ile Atalay’ın açıklamaları örtüşüyor.
* * *
Galiba önümüzdeki aylarda aynı anda hem gerilim hem de açılım sürecinin birlikte yürüyeceği kendine özgü ikili bir atmosferde yol alacağız. Bu durumun gerisinde Cumhurbaşkanlığı seçimine dönük hesapların da önemli bir faktör olduğunu belirtmeliyiz.
Başbakan Erdoğan biliyor ki, BDP çizgisinde yüzde 6.5 oranındaki Kürt oyları Cumhurbaşkanlığı seçiminde stratejik bir önem taşıyor. BDP’nin desteği, kendisi aday olduğu takdirde Erdoğan’ın -teorik olarak- ilk turda zorlanmadan seçilebilmesini kolaylaştırabilir. BDP kendi adayıyla seçime katılır ve Erdoğan ikinci tura kalırsa, Kürt oyları sandıktaki başarısı açısından yine kritik bir önem kazanacaktır.
Erdoğan bu faktörü tartarken, Öcalan’a ve aynı dalga boyundaki Kürt siyasi hareketine yeni bir yol haritası taahhüdünde bulunuyor, açılımı ileri götüreceğini hissettiriyor, böylelikle BDP oylarını kendi yanına çekebileceği bir esneklik sergiliyor.
Gelgelelim Başbakan, aynı zamanda oy oranını yukarı çekebilmek için gözünü MHP oylarına da dikmiş durumda. Bu çerçevede MHP içindeki seçmenin bir kesiminin oyunu cezbetmeyi amaçlayan mesajlar veriyor, bu hedefi tamamlayan bir söylemle de BDP’ye yükleniyor.
* * *
Erdoğan’ın ilk turda BDP’den destek alabilmesi güç gözüküyor. Öcalan da BDP heyetiyle nisan sonundaki görüşmede partinin ilk turda aday göstermesinin doğru olacağını söyledi.
Öyle anlaşılıyor ki, BDP, en azından ilk turda Erdoğan’a Cumhurbaşkanı seçilmekten mahrum bırakma yeteneğine sahip olduğunu gösterip, ikinci tur aşamasında da kendisiyle müzakere masasına oturmayı hedefliyor.
İkinci tura kalınırsa BDP ne yapar? Öcalan bu konuda ne düşünüyor? Sırrı Süreyya Önder, aynı mülakatta Öcalan’ın İmralı görüşmesinde bu konudaki sözlerini şöyle aktarıyor:
“... Eğer biz güç olursak barış iradesinin gücü olacak. O zaman ikinci tura kalan insanlar için aslında bugünkü verili koşullarda bir gündem olmayan demokratik siyaset bir gündem olacak. Bu konuda ilkesel bir yaklaşım geliştirmek zorunda kalacaklar. Geliştirecek olanla beraber oluruz. Biz ne peşin ambargo, ne peşin bir reddiye, ne peşin bir kabulle davranmayız. Bu ülkede barışın ve demokratik siyasetin hayat bulması için önemli bir dönemeç. Ama bu onların değil bizim elimizde. Bizim ilk turda alacağımız oy ve çıkaracağımız aday profili.”
Görüleceği gibi, Öcalan ikinci tura kalınırsa, Kürt sorununa dönük demokratik-ilkesel bir yaklaşım geliştiren tarafa yönelebileceklerini hissettiriyor.
Hükümetin adımları herhalde bu açıdan da değerlendirilebilir.
Paylaş