Müzakerelerin başarısı ve Erdoğan’ın üslubu

BİR kez daha gördük ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kamuoyuna açık beyanlarında bir konuda çok sert bir dil kullanması, aynı anda o konuda kapalı kapılar ardında bu sertlikle ters orantılı bir esneklik sergilemesine engel değil.

Haberin Devamı

İmralı’da ikamet eden Abdullah Öcalan ile başlatılan müzakere sürecinin gösterdiği sonuçlardan biri, Erdoğan’ın bu tür tezatları sergileyebilen ve her an çok büyük sürprizlerle, çok ani manevralarla herkesi şaşırtabilen bir siyasetçi kimliğine sahip olmasıdır. Bu yönüyle Başbakan’ın Turgut Özal ekolünden olduğunu söyleyebiliriz.

* * *
 
İmralı ile temasların yürüdüğü ve yılbaşına uzanacak şekilde geçen sonbaharın tümüne yayılan bu döneme baktığımızda, Başbakan’ın BDP ve PKK karşısında son derece sert bir dil kullandığını, örneğin bazı BDP’li milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması için kuvvetli bir kampanya yürüttüğünü görüyoruz.

BDP’ye bu şekilde darbe indirmeye çalışan Erdoğan, geçen hafta bu siyasi hareketi temsil eden iki şahsiyetin İmralı’ya giderek Öcalan ile PKK’nın Kandil ve Avrupa kanatları arasında bir kanal işlevi görmelerine siyasi olurunu bildirmiş, sonuçta BDP’yi Kürt sorununun çözümünde en kilit meşru muhataplardan biri olarak tescil etmiştir.

Aynı Erdoğan’ın geride bıraktığımız dönemde BDP karşısında çok keskin bir söyleme başvurduğunu, kullandığı nitelemelerin “zavallılar” dan “nekrofiller”e (ölü sevicilik) kadar uzanan bir ağır sıfatlar antolojisi oluşturduğu hatırlatılabilir.

Aslında Erdoğan’ın tepkiselliğinin önemli bir boyutunda güneydoğudaki seçimlerde pek çok sandıkta partisini yenilgiye uğratan BDP’nin temsil ettiği realiteyi bir türlü kabullenmek istememesi yatıyor. Erdoğan’ın bu tutumu “BDP’nin Kürtlerin temsilcisi olmadığını” ileri sürmesine kadar varabiliyor.

* * *

Haberin Devamı

Buradaki ilginç bir nokta, Erdoğan’ın konuşmalarında BDP’nin sandıkta kazandığı başarıları Kürt vatandaşların PKK üzerinden korkutulması suretiyle elde ettiği tezini işlemesidir.

Erdoğan’ın söylemi incelendiğinde, bunun gibi Kürtlerin nasıl olup da AK Parti’ye değil de BDP’ye oy verdikleri meselesinin kendisi için ciddi bir kızgınlık konusu olduğunu görüyoruz. Örneğin, Şanlıurfa’da yılbaşından hemen önce 29 Aralık’ta sarf ettiği şu sözlerin altını çizmeliyiz:

Bölücü terör örgütünün uzantısı olan partinin hizmet diye bir derdi olmadığı gibi, onlara oy verenlerin de hizmet alma gibi bir derdi yok maalesef. Onlarda sadece ne var, ideoloji var. İsterse pislik içinde yatsınlar kalksınlar, gidiyor yine onlara oy veriyor. Kardeşim sen hizmete mi oy veriyorsun, yoksa ideolojiye mi? Senin insanca yaşama hakkın değil mi? Sana insanca yaşama hakkını vermeyenlere niye oyunu veriyorsun. Allah aşkına, sen aklını, vicdanını niye kiraya verdin?”

* * *

Haberin Devamı

Başbakan’ın burada BDP’ye oy veren Kürt seçmenlere “vicdanını, aklını kiraya vermek” gibi bir fiili yakıştırmış olması çok ağır bir ifadedir.

Bugün güneydoğuda il ve ilçe düzeyinde yerleşim merkezlerindeki belediyelerin çoğunluğu BDP’nin kontrolündedir. 2009 yerel seçimlerinde 2.3 milyon vatandaşımız bu partiye teveccüh göstermiştir. Bu vatandaşlarımızın hepsi aklını, vicdanını kiraya vermiş insanlar mıdır?

Bir demokraside herkesin kullandığı oy saygıdeğerdir ve hiçbir seçmen de kullandığı oydan dolayı aşağılanamaz. Demokrasilerde seçmenlerin ideolojik yönelişleri doğrultusunda oy vermeleri de en doğal siyasi davranışlardan biridir.

Erdoğan’ın, güneydoğudaki insanların Kürt kimlikleriyle ilgili taleplerinin ne kadar kuvvetli bir eşiğe yükseldiğini, belediyeye arazöz almakla bu taleplerin üstünün örtülemeyeceğini artık teslim etmesi gerekiyor.

Öcalan da sürece dahil edilerek başlatılan müzakere süreci Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ve barışın tesisi için hayati bir fırsat yaratmıştır. Bu sürecin başarısı pek çok faktörün, koşulun gözetilmesine bağlıdır. Bunlardan biri de, Başbakan Erdoğan’ın artık sürecin bir paydaşı olan BDP ve ona oy veren Kürt vatandaşlar karşısında daha özenli bir dil kullanması gereğidir.

Yazarın Tüm Yazıları