Paylaş
Ancak o sırada başlayan Taksim Gezi Parkı direnişi ve sonrasındaki hadiselerin ön plana geçmesi nedeniyle bu haberle istediğim gibi ilgilenemedim.
Haber, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bir grup gazeteci ve köşe yazarını mahkemeye sahte isimler göstermek suretiyle dinlemeye alan MİT görevlileri hakkında soruşturma açılmasına izin vermediğini anlatıyordu.
* * *
Önce bu dinleme skandalının mağdurlarını hatırlayalım. Çoğu, dinlemelerin büyük bölümünün yapıldığı 2008-2009 arasındaki bir yıllık dönemde Taraf gazetesinde görev yapan ve kamuoyunda tanınan gazeteciler; Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Amberin Zaman, Markar Eseyan ve Mehmet Baransu gibi. Aynı yöntemle dinlemeye alınan Mehmet Altan ise o dönemde Star gazetesinde başyazar.
İlk kez Taraf gazetesinin geçen yıl ortaya çıkarttığı bu dinleme skandalı, MİT’in söz konusu gazetecilerin telefon numaralarını yabancı uyruklu farklı kişilere aitmiş gibi göstererek mahkemelerden dinleme izni aldığını belgeleriyle kanıtlıyordu. MİT’in İstanbul Bölge Başkanlığı, örneğin Ahmet Altan’ın telefon numarasını “Caşit” adındaki bir yabancı şahsa ait göstermişti. Amberin Zaman için “Demi”, Mehmet Altan için “Pastör” gibi sahte isimler kullanılmıştı.
MİT, gazetecilerle ilgili dinleme taleplerini “terör ve uluslararası terör örgütlerinin faaliyetleri” ve “ülkemiz aleyhine yürütülen casusluk faaliyetlerinin önlenmesi” gibi gerekçelere dayandırmıştı.
* * *
Bu skandalın gün ışığına çıkmasından sonra telefonları dinlenen gazetecilerin yaptıkları suç duyuruları üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yanıltma yapan MİT görevlileri hakkında soruşturma başlatıldı. Ancak bir engel çıktı.
2937 Sayılı MİT Yasası, “MİT mensuplarının görevlerini yerine getirirken görevin niteliğinden doğan veya görevi ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı haklarında soruşturma yapılması başbakanın iznine bağlıdır” hükmünü taşıyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 18 Ekim 2012 tarihinde Başbakanlığa bir yazı göndererek, gazeteciler hakkında dinleme izni almak için mahkemelere başvuran MİT görevlilerinin “resmi belgede sahtecilik, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve görevi kötüye kullanma suçlarını işlediklerinin anlaşıldığını” vurguladı.
Aynı yazıda, “MİT’in güzide ve saygın bir kuruluş olduğu, yapılan sahteciliğin kurumun toplumsal imajında olumsuz etkiler meydana getirdiği” de belirtildi.
* * *
Başbakanlık, savcılığın bu talebine yanıtını 9 Mayıs 2013 tarih ve 296-46327816 sayılı yazıyla bildirdi. Bu yazıda “Başbakan tarafından 07.05.2013 tarihli olurla soruşturma izni verilmediği” belirtiliyor. Başbakan Erdoğan izni vermeyince, Cumhuriyet Savcısı Ekrem
Aydıner, 23 Mayıs 2013 tarihinde “şüpheliler hakkında soruşturma yapılmasına yer olmadığına” karar vererek dosyayı kapatmıştır.
Şimdi bu konuda ayrıca açılan tazminat davası dosyasındaki ilginç bir ayrıntıya dikkat çekelim. Şikâyet sahiplerinden yazar Mehmet Altan’ın avukatı Ergin Cinmen’in MİT hakkında
açtığı tazminat davasında MİT tarafından 17 Ağustos 2012 tarihinde mahkemeye gönderilen yanıtta “Müsteşarlığın dava konusu olan işlemi görev ve yetkisi dahilinde gerçekleştirdiği” kaydediliyor.
Bakın MİT bu yazıda ne diyor:
“Dünyadaki tüm gizli servislerde olduğu gibi, MİT de kanunların ve alt düzenlemelerin belirlediği görevlerini yerine getirme ve yetkilerini kullanma sürecinde gizli faaliyet usul ve tekniklerini kullanmaktadır. Bu çerçevede Müsteşarlığımızın hukuka aykırı bir eylemi olmamasının yanı sıra hizmet kusuru da bulunmamaktadır.”
Yani MİT, bu gazeteci ve yazarları farklı isimler altında dinlemesini hukuka uygun, meşru faaliyet olarak gösteriyor.
* * *
Neresinden bakılırsa bakılsın, MİT’in sahte isimlerle gazeteci ve yazarların telefonlarını dinlemeye almış olması üstü örtülemeyecek bir skandaldır. Başlatılmış olan hukuki süreçlerin önümüzdeki dönemde gündemden düşmeyeceği şimdiden söylenebilir.
Örneğin avukat Ergin Cinmen, yalnızca Savcılığın kararına itiraz etmekle kalmamış, idare mahkemesinde Başbakanlığın tasarrufunun iptali için dava açmış, ayrıca biri MİT, diğeri hâkimlerin işlemlerinden dolayı devlet aleyhinde iki ayrı tazminat davası daha açmış, buna ek olarak hâkimler için HSYK’ya da şikâyette bulunmuştur. Benzer hukuki süreçlerin diğer müştekiler tarafından da harekete geçirildiği anlaşılıyor. Muhtemelen AİHM’ye kadar uzanacak bir süreç söz konusu.
İstihbarat örgütlerinin bu tür sahtecilik yöntemleriyle, gazetecilik alanını ihlal etmeleri basın özgürlüğüne yönelik çok büyük bir tehdittir. Gerçek bir demokrasi, basını bu tür tehditlerden koruyacak güvencelere sahip olmalıdır.
Paylaş