Paylaş
Örneğin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ilişkilerinde bir hayli gergin geçen bir dönemin ardından geçen hafta salı günü bir telefon görüşmesi yapmaları ve Ankara’dan konuşmayla ilgili olumlu tonda bir açıklamanın gelmesi, kayda değer bir değişikliğin habercisiydi.
Çok değil, daha geçen 24 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransız muhatabı hakkında “Macron denen zatın İslam ile derdi nedir? Macron’un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var” şeklindeki sözleri, ilişkilerindeki gerginliğin tırmandığı en tepe noktayı gösteriyordu.
Öyle anlaşılıyor ki, yaşanan bütün gerilimlere ve her iki tarafta da başvurulan sert söylemlere rağmen, karşılıklı çıkarların ağır basması sonucu -ilişkileri rayına oturtma- gereği son tahlilde baskın çıkıyor.
ANKARA İLE KAHİRE ARASINDA PASLAŞMALAR
Benzer bir sürecin bir süredir Arap dünyası karşısında, özellikle de Mısır ile ilişkilerde yaşandığını gözlüyoruz. Son haftalarda Mısır’ın Akdeniz’de petrol-doğalgaz aramalarıyla ilgili ruhsat düzenlemelerini yaparken Türkiye’nin kıta sahanlığı tezlerini dikkate alan bir tutum sergilemesi, Ankara’dan Kahire’ye doğru birbiri ardına gelen bir dizi sıcak mesajı tetikledi.
Mısır bu tutumunun ilk işaretini Yunanistan’la geçen ağustos ayının başında imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşmada vermişti. Böyle bir anlaşmanın yapılmış olması Ankara’da tepki yaratmış olsa da, Kahire’nin anlaşmada Türkiye’nin kıta sahanlığıyla ilgili tutumu Dışişleri Bakanlığı çevrelerinde olumlu bir pozisyon olarak not edilmişti.
Arama ruhsatlarıyla ilgili düzenlemeden sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, geçen çarşamba günü “Mısır, bizim kıta sahanlığımıza saygı göstermeye devam ediyor, biz bunu olumlu karşılıyoruz” diye konuştu, ikili ilişkilerin seyrine göre Türkiye ile Mısır’ın deniz yetki alanlarını müzakere ederek bir anlaşma imzalayabileceklerini söyledi.
Keza, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da geçen cumartesi günü benzer doğrultuda bir açıklama yaparak, önümüzdeki günlerde bu ülkeyle ilişkilerde “farklı gelişmeler olabileceğini” ifade etti.
EL ALTINDAN TEMASLAR SÜRÜYORDU
Ankara cephesinde benzer beyanlara aslında geçen ağustos ayından bu yana rastlanıyor. Kahire’ye giden Ankara mahreçli bu yöndeki mesajlar yan yana getirilse mütevazı ama anlamlı bir dosya oluşturabilir.
Bu süreç içindeki en büyük sürpriz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Ağustos tarihinde yaptığı bir açıklamayla Türkiye ile Mısır’ın istihbarat örgütleri arasında temasların sürdüğünü belirtmesiydi. Erdoğan’ın kullandığı ifadeler, bu diyaloğun Doğu Akdeniz’le ilgili meseleleri de içerdiğini gösteriyordu.
Ardından Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 16 Eylül’de Mısırlı mevkidaşı Samih Şükri ile kamuoyundan gizli tutulan bazı görüşmeler yaptıklarını kendisi açıkladı. Çavuşoğlu, hatta Şükri ile bir yol haritası olarak ilişkilerde “neler yapılabileceği” konusunda bağlayıcılığı olmayan bir belgenin (non paper) ele alındığını da kaydetti.
Bütün bu unsurları yan yana getirdiğimizde, Ankara’nın ilişkileri onarmak yönünde bir irade gösterdiğini, Kahire’nin de kapıyı açık tuttuğunu belirtebiliriz. Ancak Şükri’nin geçen çarşamba günü Kahire’de düzenlenen Arap Birliği toplantısındaki konuşması da, burada alınan kararlar çerçevesinde
“Türkiye’nin, bir takım Arap ülkelerinde askeri güç bulundurmak dahil olmak üzere bölgedeki müdahalelerini kesinkes reddettiklerini” söylemesi, yine de bu sürecin kolay geçmeyeceğinin bir ifadesidir.
Bu arada, yürütülen temaslarda Kahire’nin kendisine temel bir tehdit olarak gördüğü “Müslüman Kardeşler” örgütünün desteklenmemesi konusunu da masaya getirdiği anlaşılıyor.
‘MISIR ARAP DÜNYASININ KALBİ VE BEYNİDİR’
Mısır ile ilişkilerde son zamanlardaki en çarpıcı mesajlardan biri önceki gün Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Bloomberg’e verdiği mülakat oldu.
“Mısır, halen Arap dünyasının beyni ve kalbi” dedi Kalın bu mülakatta ve “Bazı ekonomik ve güvenlik sorunları var, biz bunu gayet iyi anlıyoruz. İki ülkenin birbiriyle konuşması, ikili ve bölgesel ilişkilerimizi geliştirebilir” diye ekledi. Kalın, Türkiye’nin Mısır’la Doğu Akdeniz, Libya ve Filistin meselesinde işbirliği yapmak istediğini belirtti.
İlginç olan bir nokta, Mısır’a diyalog mesajı verdikten sonra Kalın’ın “Bu, aynı şekilde diğer dört Körfez ülkesi için de geçerli. Bizim hiçbir Arap ülkesiyle aşılamayacak sorunumuz yok. Mısır ve diğer Körfez ülkeleriyle bölgesel barış ve istikrar için yeni bir sayfa açılabilir” diyerek, mesajın adreslerini genişletmesiydi.
Kuşkusuz, Körfez’e ilişkin mesajın öncelikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gittiğini tahmin edebiliriz.
Sonuçta, Kalın’ın bu ifadeleri, son zamanlarda Kahire’ye diyalog yönünde gönderilmiş en sıcak mesajlardan biri olarak görülebilir. İki ülke Libya’da yakın zamana kadar sahada askeri cephede hasım olarak karşı karşıya pozisyon alırken, bugün Ankara, Kahire’ye Libya’da “İşbirliği yapalım” mesajları gönderiyor.
TÜRKİYE VE MISIR’IN STRATEJİK AĞIRLIKLARI
Bütün bu mesajlar, Ankara’da yapılan kapsamlı bir durum değerlendirmesinin sonucu olarak Ortadoğu politikasında “Yeni bir sayfa açma” yönünde bir yönelişin artık iyice yerleştiğini gösteriyor. Bugün Mısır ile ilişkilerde dikkat çekici bir açılıma tanık olmamız, Mısır karşısında 2013 yılındaki darbeden sonra izlenen politikanın yavaş yavaş terk edilmekte olduğu anlamına geliyor.
Mısır’a ek olarak İsrail ile ilişkilerde de yaşanan soğukluğun, bu iki ülkenin Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile ciddi bir yakınlaşmaya girmeleriyle sonuçlandığı inkâr edilemez.
Bu dört ülke, bugün Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının değerlendirilmesi alanında -siyasi bir yakınlaşmayla da tamamlanan- azımsanmayacak bir bölgesel blok oluşturmuş bulunuyor. Birleşik Arap Emirlikleri gibi aktörler de Doğu Akdeniz’deki bu yeni ittifaka dışarıdan eklemlendi.
Karşımızda beliren bu tablo üzerinden Mısır dosyasına baktığımızda, bir ülkeyle ilişkilerde köprüleri tümüyle atmanın dış politikada isabetli bir tutum olmadığı ve uzun dönemde karşı ittifakların önünü açmak gibi sonuçlar doğurabileceği yolunda bir çıkarım yapmamız gerekiyor.
Kalın’ın sözlerinden hareket edersek, Mısır bugün “Arap dünyasının beyni ve kalbi”dir. Gelgelelim, bugün Türkiye’nin Arap dünyasının bu ölçüde stratejik ağırlık taşıyan ülkesinin başkentinde büyükelçisi yoktur.
Türkiye ve Mısır, bulundukları bölgelerin başat jeopolitik güç merkezleridir. Bu iki merkez arasındaki ilişkilerin sarsılması gibi yakınlaşmalarının da bölgesel sonuçları önemli olacaktır. Bugüne dek ilişkilerde tahakkuk eden hasarın ne kadarının telafi edilebileceği şimdilik belirsiz olsa da, normalleşme yönünde atılan adımlar yine de olumlu bir gelişmenin altını çiziyor.
Paylaş