Paylaş
Bu tespit üzerinde beliren mutabakat beraberinde denetim konusunda ne gibi önlemler alınabilir, sistem nasıl caydırıcı bir hale getirilebilir sorularını gündeme getiriyor.
* * *
Hükümetin madenlerdeki durumu düzeltmek amacıyla bir yasa değişikliği paketi üzerinde çalışıyor olması kuşkusuz bu açıdan önemli bir fırsat yaratıyor. Tasarlanan düzenlemelerin denetim unsurunu içermesi şarttır.
Kuşkusuz, işçilerin can güvenliğinin sağlanması için madenlerde teknik açıdan kapsamlı bir modernizasyon programı başlatılmalı, mevzuat baştan aşağı gözden geçirilerek uluslararası kriterlere uyarlanmalı, eskiye kıyasla daha katı kurallar
getirilmelidir.
Bütün mesele, getirilecek yeni kuralların uygulamasının denetlenmesi, uygulanmadığı durumlarda etkili yaptırımların devreye sokulmasıdır. Buradaki açmazın bir boyutu, yaptırımları uygulayacak olan devletin -son dönemde işletmeleri çoğunluk taşeronlara kiralasa da- bu madenlerin sahibi ve ana işleticisi konumunda olmasıdır.
Türkiye’deki linyit rezervlerinden sorumlu olan Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), geçen 10 yıl içinde özellikle yeraltından linyit üretimini yüksek bir oranda artırmış, bu şekilde bir yandan termik santralların kömür ihtiyacını karşılarken, hükümetin dar gelirli ailelere kömür yardımı programını da desteklemiştir.
TKİ’nin web sitesinde yer alan faaliyet raporları incelendiğinde, bu kurumun 2003-2013 yılları arasındaki toplam kârının 2 milyar 805 milyon liraya ulaştığı görülüyor. TKİ Genel Müdürü Mustafa Aktaş, 2013 faaliyet raporuna yazdığı önsözde -İstanbul Sanayi Odası’nın bir raporuna dayanarak- TKİ’nin 2012 yılında kamu kurumları arasında ciroda ikinci sırada ve kârda 860 milyon lira yine ikinci sırada geldiğini iftiharla anlatıyor.
* * *
Bu noktada çok temel bir “çıkar çatışması” durumu beliriyor. Devlet, madenlerde hem üretimi ve satışları arttırıp kâr etmek hedefine odaklanmıştır, hem de aynı madenlerde üretimin kurallara uygun bir şekilde yapıldığını denetlemekle yükümlüdür. Bu ikisi çatışan hedef ve yükümlülüklerdir. Çünkü, sıkı bir denetim sistemi pekâlâ hedeflenen büyük üretim artışlarını sekteye uğratabilir.
Burada devletin, daha doğrusu hükümetin tercihini hangi seçenekten yana koyduğu sorusunun yanıtı, Soma’daki madenden bir bölümü yüzü tanınmayacak şekilde çıkan 301 cesettir.
* * *
Denetim sisteminin -gevşek bir şekilde işlemesinin yanı sıra- ciddi yapısal sorunları da vardır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2010 yılı mayıs ayında Zonguldak’ta 30 işçinin öldüğü grizu patlamasından sonra Devlet Denetleme Kurulu’na madenlerle ilgili olarak hazırlattığı raporun en önemli tespitlerinden biri denetimin “etkinlikten uzak, ciddi bir zafiyet alanı” olarak nitelendirilmesidir.
2011 Haziran ayında Gül’ün imzasıyla Başbakanlığa gönderilen raporda bakın hangi tespitler yer alıyor:
-Kazalar irdelendiğinde etkin bir denetim sisteminin olmaması ve/veya denetim yetersizliğinden beslenen/kaynaklanan sorunlar/nedenler öne çıkmaktadır. Maden işletmeleri iş sağlığı ve güvenliği yönünden Çalışma Bakanlığı, proje uygulamaları ve iş güvenliği yönünden Enerji Bakanlığı tarafından denetlenmektedir.
-Denetim birimleri arasında işbirliği/koordinasyonun bulunmadığı, ilgili kurumların bünyesindeki denetim birimlerinin, aynı alan ve mevzuda bazen birbirinden farklı idari işlem ve tasarruflarda bulunduğu, bazı maden ocakları uzun süre denetlenmemişken bazı ocakların birkaç gün arayla farklı iki kurumca denetlenebildiği, işletmelerle ilgili güncel veri tabanları bulunmadığından kapalı ocakların denetim programlarına alınabildiği, iş sağlığı ve güvenliği sahasında çok başlılık olarak nitelendirilebilecek bu durumun uygulamada mükerrer veya çelişkili raporun ortaya çıkmasına veya kararların alınmasına yol açabildiği görülmüştür.”
DDK, denetim sisteminin -yaptırımların güçlendirilmesi de dahil olmak üzere- yeni baştan düzenlenmesini talep ediyor.
* * *
Yeni düzenleme yapılırken üzerinde durulması, tartışılması gereken temel noktalardan biri devletin hem işletmeci hem de kendi kendini denetleyici olmasının yol açabileceği zafiyetleri önlemek üzere denetimin mümkün olduğu kadar özerkleşmesi ihtiyacıdır.
ABD’deki Birleşik Maden İşçileri Sendikası Başkanı Cecil Roberts, Milliyet’in Washington muhabiri Pınar Ersoy’a verdiği demeçte “Meclis’in iyi yasalar yazması, şirketlerin bunlara uyması ve bağımsız bir ajansın da bunu kontrol etmesi gerekiyor” derken bu ihtiyaca dikkat çekiyor.
Yaşadığımız acı tecrübe, madenlerin denetiminin yalnızca devlete bırakılamayacak kadar hayati bir konu olduğunu hepimize göstermiş olmalıdır.
DÜZELTME: Dünkü yazımda TKİ’nin yeraltından maden çıkarttığı işletmelerini sayarken yanlışlıkla “Kütahya’daki Çan İşletmesi” diye yazmışım. Doğrusu “Kütahya’daki Garp Linyitleri İşletmesi” olacaktır. Düzeltir, okurlardan özür dilerim. SE
Paylaş