Paylaş
Gerilim karşılıklı açıklamalarla ciddi bir şekilde yükselirken, askeri strateji uzmanları çatışma ihtimaline dönük olarak, tarafların askeri yeteneklerini karşılaştırmakla meşguldüler. Bu uzmanların en çok tartıştıkları başlıklardan biri, coğrafi uzaklık faktörünün muhtemel bir harekâtta Türk Hava Kuvvetleri’nin operasyonel yeteneklerini ne ölçüde etkileyeceği sorusuydu.
Krizin tırmandığı bir sırada 22 Temmuz’da Türkiye ve Rusya’nın vardıkları mutabakatla birlikte Libya’da bir sıcak çatışma ihtimali -şimdilik- gündemden düşmüş bulunuyor.
TÜRK-RUS MUTABAKATI
Türk-Rus mutabakatı, “Libya’daki krizin askeri bir çözümünün olmadığını, sorunun ancak Libyalıların öncülüğünde ve Libyalıların sahiplendiği, BM’nin kolaylaştırıcılığında siyasi bir süreçle çözülebileceğini” belirtiyor.
Mutabakatın önemli bir noktası, Türkiye ve Rusya’nın “Libya’da kalıcı ve sürdürülebilir bir ateşkes için Libyalı tarafları teşvik etme”, “Libyalılar arasında siyasi diyalogu ilerletme” taahhüdünü üstlenmeleridir. İki ülke, Libya konusunda danışmalarda bulunmak üzere bir ortak çalışma grubu oluşturacaklardır.
Böylelikle, aslında uzun bir zamandır Türkiye ile Rusya arasındaki siyasi diyaloğun gündemine yerleşmiş olan Libya dosyası, 22 Temmuz mutabakatıyla birlikte, bu diyalog içinde bir mekanizmaya da bağlanmıştır.
LİBYA’DA SURİYE MODELİ
Bu yönüyle bakıldığında, iki ülke arasında Suriye’dekine benzer bir işbirliği kalıbının Libya’da da şekillendiğini görüyoruz. Suriye’deki iç savaşta, Türkiye silahlı muhalefeti, Rusya da Esad rejimini destekledikleri için aslında bir cephe hattında karşı karşıya duran, vekiller üzerinden çatışan aktörlerdir.
Ancak iki ülke, aynı zamanda Astana süreci içinde İran’ı da yanlarına alarak üçlü bir çerçevede ve ayrıca ikili diyalog yoluyla, Suriye’deki birçok konuda yakın bir işbirliği de yürütüyor. Bir anlamda, ‘çatışarak işbirliği yapmak’ diye adlandırabileceğimiz, uluslararası politikada emsali pek olmayan kendine özgü bir işbirliği modeli söz konusu.
Bu kalıbın belli ölçülerde Libya başlığında da yerleşmekte olduğu söylenebilir. İki ülke ana doğrultuları itibarıyla, yine sahada çatışan tarafların yanında konumlanarak aslında birbirlerine yine cephe almış durumdalar. Türkiye, BM’nin meşru aktör olarak tanıdığı Feyiz es Serrac’ın başında olduğu Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ni destekliyor, onun askeri güçlerine her türlü yardımda bulunuyor.
Rusya ise Serrac’ı ortadan kaldırmak isteyen ‘Libya Ulusal Ordusu’nun başındaki Halife Hafter’i destekliyor. Rusya, başından beri Moskova merkezli özel güvenlik şirketi Wagner grubunun sahadaki silahlı grupları üzerinden askeri olarak Libya’daki denklemin içinde. Ayrıca, yakın zamanda Hafter’in kontrolündeki Cufra üssüne konuşlandırdığı savaş uçakları üzerinden Libya’daki stratejik dengede önemli bir faktör haline geldi. Bununla birlikte, Rusya Serrac ile kanallarını açık tutmayı da ihmal etmiyor.
SURİYE İLE LİBYA BİLEŞİK KAPLAR MI?
Görüleceği gibi, Türkiye ile Rusya, Suriye’de olduğu gibi Libya’da da sahada farklı cephelerde birbirlerine hasım olarak konumlanmıştır. Ancak bu durum ikisinin çatıştıkları konuda işbirliği yapmalarını engellemiyor. Varılan mutabakatla, Türkiye siyasi bir çözüm için Serrac, Rusya da Hafter üzerindeki etkilerini kullanma taahhüdünü üstleniyor.
Aslında Libya’da girdikleri işbirliği Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkinin yapısını her zamankinden daha da karmaşık bir hale getiriyor. Çünkü Libya’daki ucu açık kriz, bu ilişki üzerinde Suriye’yi de içine alacak bir etki yapma potansiyeli de taşıyor.
Şöyle ki, Rusya pekâlâ Libya’da Türkiye’ye geriletebilmek için Suriye’de sahadaki durumu bir pazarlık kartı olarak kullanmaya kalkışabilir. Ya da Libya’da işlerin olumsuz bir seyre girmesi iki ülke arasında Suriye’deki işbirliği ortamını etkileyebilir. Ankara ile Kremlin arasındaki ilişkinin bundan böyle her zamankinden daha da dikkatli bir şekilde idare edilmesi gerekecektir.
LİBYA’DA TÜRKİYE ABD İŞBİRLİĞİ
Tam bu noktada işleri daha da ilginç hale getiren meselenin bir başka boyutu var. Türkiye, Rusya ile Libya üzerinde diyaloğa yönelirken, aynı zamanda yine Libya konusunda ABD ile de yakın bir işbirliği yürütme niyeti taşıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 8 Haziran’da Başkan Donald Trump ile yaptığı telefon konuşmasından sonra Libya’daki süreç bağlamında “bazı mutabakatlar”dan söz etmişti.
Ankara’nın ABD ile bu arayışa girerken Rusya’nın Libya üzerindeki nüfuzunu belli ölçülerde dengelemeyi de hedeflediği anlaşılıyor. Rus tarafının Ankara’nın bu yönelişini hesaba katmaması düşünülemez. Ancak sonuca bakarsak, bu arayışlar sürerken Moskova da Türkiye ile Libya konusunda belli bir mekanizmaya bağlanmış bir diyaloğun içine girmiştir.
ABD’DEN LİBYA ÇIKIŞI
Bu arada, ABD Başkanı Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien’ın geçen salı günü Libya ile ilgili yaptığı tutum açıklaması ABD’nin de Libya denklemine daha kuvvetli bir şekilde dahil olma iradesini yansıtan önemli bir hamle olarak görülmelidir.
Açıklamada, öncelikle ABD’nin Libya’da tırmanmakta olan anlaşmazlıktan dolayı son derece rahatsız olduğu belirtiliyor. İkincisi, Libya’da yabancı askeri güçlerin varlığına karşı çıkılıyor. Bu mesaj, kuşkusuz Türkiye, Rusya, Mısır ve BAE olmak üzere Libya’da asker bulunduran bütün ülkelere gidiyor. Benzer bir itiraz Libya’daki “özel güvenlik şirketleri” ve “paralı askerler”e yöneltiliyor. Bununla, Rusların Libya’daki Wagner grubuna ve aynı zamanda bir kısmı Türkiye, bir kısmı ise Rusya tarafından Libya’ya getirilen Suriyeli savaşçıların kastedildiği aşikâr.
Metnin ağırlık noktası, ABD’nin “aktif ancak tarafsız bir aktör” olarak Libyalı ve yabancı aktörleri kapsayan “360 derece bir diplomasi yürüteceği”nin belirtilmesidir. Bir başka kayda değer husus, Hafter’in kontrol ettiği bölgedeki Sirte ve Cufra’ya “askerden arındırılmış bir çözüm bulunması” hedefinin vurgulanmasıdır. Libya Ulusal Petrol Kurumu’nun şeffaf bir şekilde faaliyete geçmesi açıklamadaki bir diğer hedeftir.
Bu hedeflere ulaşılabilmesi öncelikle Başkan Trump’ın, Hafter’e açık çek veren Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan üzerindeki nüfuzunu kullanarak, bu ülkeleri çözüme zorlamasından geçiyor.
Her halükârda, son iki hafta zarfında ortaya çıkan bütün bu yönelişleri, Libya’da bir sıcak çatışma ihtimalini -şimdilik- ikinci plana attığı ve ibreyi siyasi çözüm arayışlarına döndürdüğü için yine de olumlu karşılamak durumundayız; ufukta kolay bir çözüm görünmese de...
Paylaş