Paylaş
Ancak harekâtın bu yönlerinin değerlendirmesine geçmeden önce temel bir tespit yapalım. Türkiye’nin bu hamlesindeki ana hedefi, ABD’nin DEAŞ’la mücadele gerekçesiyle oluşturduğu ve omurgasını PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD/YPG üzerinden kurguladığı kısaca “SDG” olarak adlandırılan Suriye Demokratik Güçleri’dir.
Harekât üzerine yaptığı bir açıklamayla bunu “karşılıksız bırakmayacağını” duyuran, önceki gün sahada Kilis’teki Öncüpınar sınır kapısına roket saldırısı düzenleyerek karşılık veren SDG olmuştur. SDG’nin ABD’nin Suriye’deki en değerli müttefiki olduğunu, bu örgütün ekonomik ve askeri desteğini ABD’den aldığını hesaba kattığımızda, sahada yaşanmakta olan çatışmayı, sahnenin arka planında Türkiye ile ABD arasında cereyan eden dolaylı bir çatışma olarak görmekte bir mahzur yoktur.
Bir başka anlatımla, Türkiye ile ABD, Suriye sınırının kuzeyinde iki NATO müttefiki olarak yan yana konumlanırken, sınırın güneyinde ABD, PKK uzantısı olan ve Türkiye’yi de askeri açıdan hedef almaktan kaçınmayan SDG ile ittifak ilişkisi içine girmektedir. Bu yönüyle bakıldığında, ABD, sınırın kuzeyinde ve güneyinde Türkiye’nin karşısına iki ayrı kimlikle çıkmaktadır.
*
Bu noktada harekâtın Türkiye ile ABD’yi birlikte ilgilendiren bir başka dikkat çekici ayrıntısına odaklanalım. Cumhurbaşkanlığı tarafından önceki gün yapılan bir sosyal medya paylaşımına göre, Erdoğan bu harekâtla ilgili talimatı geçen hafta G-20 Zirvesi’ne katılmak üzere gittiği Endonezya’dan döndükten hemen sonra vermiştir. Bu paylaşımda, kendisini Endonezya’dan İstanbul’a getiren uçağın içinde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve iki askeri yetkili ile birlikte görüyoruz. Uçak, havalimanına 16 Kasım Çarşamba günü gece yarısına doğru inmiştir.
Fotoğraflardan anlıyoruz ki Erdoğan, G-20 Zirvesi’nden dönmüş ve uçaktan inmeden kendisini bekleyen askeri yetkililerin de katıldığı bir değerlendirme toplantısına katılıp ardından talimatını vermiştir.
Erdoğan, bir gün önce de (15 Kasım) Endonezya’da ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmüştü. Bu durumda Erdoğan, Biden ile görüşmesinin hemen ertesi günü ABD’nin Suriye’deki müttefiki SDG’nin vurulmasını kararlaştırmıştır. Buradaki zamanlama kuşkusuz dikkat çekicidir.
*
Ayrıca şu ayrıntıların da altını çizebiliriz. Erdoğan’ın dün Katar’dan dönerken yaptığı açıklamadan, Türk tarafının harekâtın başlamasından önce sahada asker bulunduran ülkelerle “Çatışmasızlık Kanalları”nı (deconfliction channels) çalıştırdığı anlaşılıyor.
Bu mekanizma, askeri operasyonlardan önce sahada asker bulunduran ancak hedef konumunda olmayan üçüncü tarafların alandan çekilmeleri için bilgilendirilmeleri şeklinde işletiliyor. Erdoğan da dün “Burada varlık gösteren ülkelere biz diplomatik ilişkilerimizi yaparak adımlarımızı ona göre attık ve atıyoruz” diyerek bu durumu teyit etmiştir.
Dolayısıyla, Kuzey Suriye’de sahada asker bulunduran ABD, Rusya ve muhtemelen İran’ın da harekâttan kısa bir süre önce bilgilendirildiklerini tahmin edebiliriz.
Harekâtta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin insansız hava araçları Suriye hava sahasına girerken, Türk savaş uçaklarının Suriye’deki hedeflere dönük füze atışlarını sınır hattında, Türkiye hava sahasından yaptıkları anlaşılıyor. Suriye’nin, Fırat’ın doğusundaki hava sahası ABD, batısındaki hava sahası ise Rusya tarafından kontrol ediliyor.
*
Bu harekâtın taşıdığı önemli bir yeni unsur, Türkiye’nin daha önce askeri harekâtlarda havadan hedef almadığı bazı merkezleri bu kez doğrudan vurmasıdır. Bunların başında Kobani, Arapça adıyla da Ayn el Arab yerleşimi geliyor. Şanlıurfa Suruç’un hemen karşısındaki Kobani, 2014 yılında DEAŞ’ın kuşatmasında Suriyeli Kürt gruplarının direnişiyle bütün dünyanın ilgi odağı olmuştu. ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 2019 yılındaki Barış Pınarı Harekâtı sırasında Kobani’nin hedef alınmaması için koruyucu bir tutum sergilemişti. Türkiye’nin Kobani’deki YPG/SDG merkezlerini bu kez hedef alması, ABD karşısında gerilim eşiğini yükselttiğini gösteriyor.
Bunun gibi yine ilk kez havadan uçakla vurulan bir yer de Suriye sınırının en doğusunda, Irak sınırına bitişik olan El Malikiye bölgesi. Burası, PKK’nın özellikle Suriye ile Irak arasındaki sınır geçişlerinde kullandığı bir bölge olarak önemli bir stratejik kavşak oluşturuyor.
Bir bu kadar dikkat çekici olan, Fırat’ın batısında da Tel Rifat bölgesinin yine Türk savaş uçakları tarafından ilk kez hedef alınmasıdır. SDG’nin Tel Rifat’ta birden çok noktada konuşlanmasının yanı sıra, hem Rusya hem de İran’ın burada asker bulundurduğunu hesaba katmamız gerekiyor.
*
Hadisenin kayda değer bir diğer yönü, görünüşte harekât ABD’ye de bir mesaj taşımakla birlikte, aslında hedeflerin önemli bir bölümünün Rusya’nın kontrol etmeyi taahhüt ettiği bir bölgede yer almasıdır. Bu durum, Türkiye ile Rusya arasında 22 Ekim 2019 tarihinde imzalanan 10 maddelik Soçi Mutabakatı ile yakından ilgilidir.
Hatırlanacaktır, bu mutabakat ABD’nin 2019 yılı ekim ayı ortasında Fırat’ın doğusunda Irak sınırına kadar uzanan bölgede 120 kilometre genişlikteki bir alanı Türkiye’ye bırakıp, buradan SDG’nin ana omurgasını oluşturan YPG’yi çıkartma taahhüdünde bulunmasından sonra yapılmıştı. “Barış Pınarı Harekât Bölgesi” olarak adlandırılan bu bölgenin doğusunda Irak’a, batısında ise Fırat’ın Suriye’ye girdiği Karkamış’a kadar olan sınır hattında 30 kilometre derinlikteki koridorların güvenliğini Rusya taahhüt etmişti.
Rusya, bu mutabakatın 5’inci maddesi uyarınca 30 kilometrelik bu koridorlardan YPG’yi ve silahlarını çıkarma taahhüdünde bulunmuştu. Mutabakatın altıncı maddesinde ise Fırat’ın batısındaki YPG’yi Tel Rifat ve Münbiç’ten çıkartma taahhüdünü de üstlenmişti.
Ancak uygulamaya baktığımızda, Rusya, geçen üç yıl zarfında bu taahhüdünü yerine getirmemiştir. Dün de Erdoğan, “Rusya’nın bölgedeki teröristleri temizleme sorumluluğu olduğuna” dikkat çekip, “Bunu kendilerine tekrar tekrar hatırlatmamıza rağmen bunu yapmadılar, yapamıyorlar” diye konuşmuştur. Zaten dün SDG’nin Karkamış’a Suriye tarafından, biri çocuk iki Türk vatandaşının ölümüne yol açan roket saldırıları düzenlenmiş olması bu durumun açık bir kanıtıdır.
Bu arada düzenleme çerçevesinde 2019’da Rus askeri polisi ile birlikte Suriye sınır muhafızları da bu bölgelere girmiştir. Burada önem taşıyan bir husus, Esad rejimi unsurlarının bu koridor içindeki bir dizi noktada SDG ile bitişik düzende konumlanmış olmalarıdır. Nitekim açık kaynaklara yansıyan bilgilere bakıldığında, önceki günkü harekâttaEsad rejiminden askerlerin de öldüğü anlaşılıyor. Bu ülkedeki gelişmeleri sahadan raporlayan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, bu sayıyı 16 olarak vermiştir. Bu rakam teyide muhtaç görünüyor.
*
Sonuçta uzun bir zamandır Suriye’nin kuzeyinde şöyle bir durum ortaya çıkmış bulunuyor. ABD’nin desteklediği, himaye ettiği PKK/YPG uzantısı SDG, Rusya’nın sorumluluk üstlendiği bir bölgede faaliyetini sürdürmektedir. Üstelik, bunu yaparken birçok noktada rejim unsurlarıyla bitişik düzende mevzilenmiştir.
ABD ve Rusya, bugün Ukrayna savaşı nedeniyle küresel ölçekte çatışma halinde olmalarına karşılık, SDG söz konusu olduğunda, Suriye’de farklı derecelerdeki angajmanları üzerinden aynı eksende yer alıyorlar. Bu eksene Rusya’nın yanında müttefiki Esad rejiminin de dahil olması, jeopolitik olarak içinden çıkılması güç bir çelişkiler yumağını ortaya çıkarıyor.
Her halükârda Türkiye’nin önceki günkü hava harekâtı sonucu Suriye’nin kuzeyinde 2019 ekim ayındaki Barış Pınarı Harekâtı ile tesis edilmiş olan ve büyük ölçüde bugüne kadar gelen statüko sarsılmış bulunmaktadır.
Bunun sahadaki güç dengelerinde Türkiye lehine değişikliklerin meydana geldiği yeni bir statükoya mı evrileceği, yoksa bir süre yaşanacak çatışmalardan sonra yeniden belli ölçülerde eski durumun süreceği bir kilitlenmeye mi girileceği önümüzdeki günlerin en kritik sorusudur.
Paylaş