Paylaş
Virüsün cezaevlerinde yayılması ihtimaline karşı riski aşağı çekmek için mahkûm sayısının düşürülmesi hedefleniyor.
Bu konuda bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu hususunda herkes görüş birliği içinde. Adalet Bakanlığı kaynaklarına göre, bugün cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu toplamı olarak yaklaşık 300 bin kişi kalıyor. Cezaevlerinin ‘artırılmış’ kapasitesinin 220 bin olduğu dikkate alınırsa, bu toplam kapasitenin ‘ciddi derecede’ üstünde. Bunun sonucu bazı cezaevlerinde koğuşlarda vahim ölçülerde bir yığılma yaşanıyor.
Virüsün herhangi bir cezaevine girmesi halinde ‘sosyal mesafe’ ve temizliğin temel koşul olduğu bu mücadelede çok büyük sorunlar yaşanacağını tahmin etmek güç değildir.
Aslında sorunu yalnızca kapasite fazlası olarak görmemek gerekiyor. Toplam mahkûm sayısı kapasitenin altındaki bir rakam olsaydı da, koğuş sisteminin yaygın olduğu cezaevlerindeki koşullar virüsle mücadele açısından yine sıkıntı yaratırdı.
ARZU EDİLEN GENİŞ UZLAŞI
Yasal düzenlemelerle bazı suçların infaz sürelerinde yapılacak indirimler üzerinden mahkûmların bir bölümünün tahliyesi sağlanacak. Buradaki mesele, başvurulacak infaz indirimlerinin hangi suçları kapsayacağı sorusunda karşımıza çıkıyor.
Haberlere bakılırsa, başlangıçta cinsel suçlar ve uyuşturucu suçlarını kapsam dışında tutma eğiliminde olan iktidar kanadının son günlerde bu başlıklarda daha esnek bir tutuma yönelmesi söz konusu. Ancak terör suçlarının kapsam dışında bırakılmak istendiği anlaşılıyor.
Bu noktada muhalefet partileri de taslağa belli itirazlar getiriyor. Örneğin CHP, cinsel suçlar, kadına şiddet gibi konularda esneklik getirilmesine itiraz ederken, taslağın düşünceleri nedeniyle tutuklu olan gazeteciler, akademisyenler ve iktidar muhaliflerini de kapsamasını talep ediyor.
Ortaya nasıl bir metin çıkacağını bu aşamada bilmiyoruz. Bu çerçevede TBMM Genel Kurulu’na getirilecek yasa teklifinin AK Parti-MHP ortak metni mi, yoksa muhalefeti de kapsayan bir geniş mutabakat metni olarak mı şekilleneceği de açıklık kazanmamıştır.
Kuşkusuz, hazırlanacak teklifin mümkün olduğu kadar geniş bir uzlaşıya dayanması, bütün ülkenin koronavirüse karşı eve kapandığı bir dönemde arzu edilen bir tablo olacaktır. Bu tür zorlu dönemlerin, toplumsal dayanışmayı da güçlendirmek üzere siyasette bu gibi büyük uzlaşıları gerekli kıldığı yadsınamaz.
TOPLUM VİCDANI RAHATSIZ OLMAMALI
Yapılacak düzenlemenin toplumun vicdan ölçülerini rahatsız etmeyecek makul bir dengeyi yansıtması esastır. Örneğin, mafya bağlantılı mahkûmların serbest bırakıldığı, buna karşılık gazetecilerin tutuklu olarak cezaevinde kaldığı bir düzenlemenin kamuoyunun geniş bir kesimi tarafından adil bulunması mümkün değildir.
Kanımızca bu konudaki adımlar atılırken bir dizi kritik noktanın muhakkak göz önünde bulundurulması gerekiyor.
Bunlardan birincisi, tutukluların durumudur. Şu ana kadar iktidar tarafından masaya konan taslak ‘hükümlüler’i, yani haklarında mahkemelerin hüküm vermiş olduğu ve cezasının infazı başlamış olan mahkûmları kapsıyor. Başlatılan soruşturmalar çerçevesinde hapse konan, bir bölümü hakkında henüz iddianame bile hazırlanmamış, bir bölümü ise kovuşturma aşamasında yargılanmakta olan ‘tutuklular’ kapsam dışındadır.
Az bir sayıdan söz etmiyoruz. Bugün cezaevlerinde alıkonanların yaklaşık 257 bini hükümlü, 43 bini ise tutuklu statüsündedir.
TUTUKLULARIN YARISI MAHKÛM OLMUYOR
Bununla birlikte, yasayla getirilecek infaz indirimleri hâkimlerin tutukluluk sürelerinin sınırlarını yeniden hesaplamalarını mümkün kılacaktır. Hâkimlerin yorumlarına bağlı olarak bu alanda kısmi bir ferahlama ortaya çıkabilir. Ancak bu yönde bir güvence yeterli değildir.
Ayrıca unutmayalım ki, bizzat Adalet Bakanlığı’nın istatistikleri zaten tutuklu olanların azımsanmayacak bir bölümünün yargılama süreci sonunda zaten mahkûm olmayacağını bize söylüyor. Bakanlık verilerine göre, 2019 yılında ceza mahkemelerinde karara bağlanan davalarda sanıkların yalnızca yüzde 46.8’i hakkında mahkûmiyet verilmiştir. Yüzde 16.3 beraat alırken, yüzde 12.7’si hakkında hükmün açıklanması geri bırakılmış, yüzde 24.2’si hakkında ‘diğer’ kategorisinde muhtelif (davanın reddi, hüküm verilmesine yer olmadığı, görevsizlik gibi) kararlar çıkmıştır.
Demek istediğimiz, bugün tutuklu durumdaki sanıklar arasında önümüzdeki dönemde mahkûmiyet almayacak, beraat edecek olanların sayısı az olmayacaktır. Bakın, Osman Kavala hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan 28 ay kadar hapiste tutuklu kaldıktan sonra mahkeme tarafından hakkında beraat kararı verilmedi mi? Kendisinin daha sonra casusluktan tutuklanmış olması ayrı bir değerlendirme konusudur.
TUTUKLU MESLEKTAŞLARIMIZ İÇİN ADLİ KONTROL
Aslında tutuklularla ilgili bir yasal düzenleme gerekli de değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) içtihatlarının esas alınması ve yürürlükteki yasal çerçevenin layıkıyla uygulanması soruna zaten çare olacaktır. AİHM ve AYM içtihatlarından vazgeçtik, sulh ceza hâkimlerinin belli suç kategorilerinde alacakları kararlarda Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki ‘adli kontrol’ sistemini uygulamaya koymaları bile yeterlidir.
Evrensel hukukta esas olan tutuksuz yargılamadır. Ceza hukukçusu avukat Fikret İlkiz, “Yargı Reformu Strateji Belgesi uygulansın, tutuklularla ilgili meseleye çare bulunmuş olur” şeklinde konuşuyor.
Adalet Bakanlığı’nın web sayfasında yayımlanan bu belgeye bakıldığında tutuklamanın “a) İstisnai bir tedbir olduğuna, b) Tutuklamanın zorunlu hallerde ve ölçülü bir tedbir olarak uygulanmasına ve c) Tutukluluk süresinin makul olmasına” vurgu yapılıyor. (Sayfa 8)
Görüleceği gibi, korona tehdidiyle birlikte gündeme gelen cezaevlerindeki tutuklular meselesi için özel bir formül bulunması gerekmiyor. Yalnızca ‘Yargıda Reform Strateji Belgesi’nin uygulanması yeterli olacaktır.
Buradaki gereklilik tutuklu gazeteciler açısından özellikle geçerlidir. Meslektaşlarımızın tutukluluk durumlarının muhakkak çözüme kavuşturulmasını bekliyoruz. ‘Adli kontrol’ müessesesi işletilerek bir an önce bulundukları cezaevlerinden evlerine geçmeleri sağlanmalıdır, hiç zaman kaybedilmeksizin...
Paylaş