Kobani’de Kürt göstericilere biber gazı sıkan Rus helikopteri neyi anlatıyor?

Suriye’deki sahadaki gelişmeleri izlemeye çalışırken, son günlerin en ilginç haberlerinden birine, bu ülkedeki olayları sahadan gelen raporlar üzerinden aktaran “Suriye İnsan Hakları Gözlemevi”nin web sayfasında rastladım.

Haberin Devamı

Haber, geçen pazartesi günü Suriye’nin kuzeyinde Kobani (Ayn el Arab) civarında ortak devriyeye çıkan Türk-Rus askerleri prostestoyla karşılaşınca Rus helikopterlerinden göstericilere göz yaşartıcı gaz sıkılmasını konu alıyordu.

Bilindiği gibi, TSK’nın 2019 yılı ekim ayında Fırat’ın doğusunda gerçekleştirdiği “Barış Pınarı Harekâtı”ndan sonra Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakat çerçevesinde, bu harekât bölgesinin doğusu ve batısında kalan alanlarda sınır boyunca iki ülkenin askerleri belli aralıklarla ortak devriye faaliyeti yürütüyorlar.

İşte denetleme amaçlı bu ortak devriyelerin 109’uncusu geçen pazartesi günü iki taraftan toplam sekiz askeri araç ve iki Rus helikopterinin katılımıyla mutabakatta tanımlanan bölgelerden biri olan Kobani’nin doğusunda gerçekleşti.

Haberin Devamı

Ortak devriyenin karşılaştığı sürpriz, ağırlıklı olarak Kürt yerleşimlerinin bulunduğu Kobani’nin 15 kilometre kadar doğusundaki Garip köyünden geçerken Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını protesto eden bir grubun yolu kesmesiydi.

Gözlemevi, yolu kesenleri buradaki köyde yaşayanlar olarak tanımlıyor. Buna göre, kapatılan yolun açılması için Rus helikopterlerinden bu göstericilere göz yaşartıcı gaz püskürtülmüştür. Haberde helikopterlerden ateş açıldığı da ileri sürülüyor.

ABD’DEN UZAKLAŞAN TÜRKİYE RUSYA İLE ORTAK DEVRİYEDE

Bu hadisenin sembolizmi, Türkiye’nin ABD’yi sürekli bir şekilde Suriye’de PKK-YPG terör örgütünü himaye ettiği gerekçesiyle eleştirdiği bir dönemde, bu ülkenin kuzeyinde fiili işbirliği yaptığı tarafın Rusya olduğunu göstermesinde yatıyor.

Bu arada, yerel Kürt unsurların sahadaki engellemesinin hedefinin Türk ve Rus askerlerinin ortak devriyesi olması, bugün Suriye’yi kaplayan karmaşık jeopolitik tablonun çarpıcı bir kesitidir.

Daha genel bir çerçeveden bakıldığında, Türkiye ile ABD’nin -başka bir dizi faktörün yanı sıra- Pentagon’un Suriye’de YPG’ye desteği nedeniyle de birbirlerinden uzaklaşmaya devam ettikleri bir dönemde, Suriye toprakları, Türkiye ile Rusya arasında buna tezat oluşturan bir işbirliğine sahne oluyor.

Haberin Devamı

Tabii bu durum, Rusya’nın da YPG ve onun siyasi kanadı PYD yapılanmasıyla ilişkisi olmadığı anlamına gelmiyor. Aksine, PYD’nin Moskova’da da bir temsilciliği var ve üstelik Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, geçen kasım ayında PYD’ye dayanan Suriye Demokratik Konseyi heyetini Moskova’da kabul etmekte bir beis görmemişti.

Bu noktada Rusya’nın, Türkiye ile imzaladığı 2019 Ekim mutabakatında yer alan YPG’yi Fırat’ın doğusunda sınıra paralel koridordan ve ayrıca Fırat’ın batısında Tel Rifat ile Münbiç’ten çıkartma taahhüdünü yerine getirmediğini de bu vesileyle belirtmek gerekiyor.

Burada iki aktör arasındaki temel bir fark, ABD Suriye’de bütün ağırlığını doğrudan PKK soyağacından gelen YPG-PYD çizgisindeki Kürt gruplardan yana koyarken, Rusya’nın sahadaki bütün aktörlerle ilişki içinde kalıp, Kürt hareketini ABD’den uzaklaştırarak Esad rejimi ile diyaloğa girmeye ikna etmeye çalışmasıdır.

Haberin Devamı

SURİYE DIŞİŞLERİ BAKANI MOSKOVA’DA

Sonuçta Rusya, Suriye’de en azından bütün taraflarla kanallarını açık tutarak, kendisi ana oyun kurucu konumuyla bu ülkedeki denkleme hakim olma çabasındadır. Bunu yaparken, bir yandan Türkiye’yi askeri harekâtından caydırmaya, diğer yandan da yine Türkiye’yi Esad rejimi ile diyaloğa girmeye ikna etmeye çalışıyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat’ın önceki gün Moskova’ya yaptığı resmi ziyaret sırasında Rus mevkidaşı Lavrov ile görüşmelerinde bundan sonra Türkiye karşısında izleyenecek stratejinin de değerlendirildiği tahmin edilebilir.

Lavrov, görüşmeden sonra düzenlediği basın toplantısında Rusya’nın yıllardır Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için çaba gösterdiğini belirterek Astana sürecinin önemini vurgulamış, Rusya, Türkiye ve İran’ın bu sürecin garantörleri olduğunu hatırlatmıştır.

Haberin Devamı

Suriye’nin hem hükümet hem de muhalefet temsilcileriyle Astana toplantılarına katıldığına da dikkat çekiyor Rusya Dışişleri Bakanı. Önemli bir ayrıntı, Lavrov’un Şam ve Ankara’nın temsilcilerinin de Astana sürecindeki uluslararası toplantılar sırasında bir araya geldiklerini söylemesidir.

Lavrov’un bu ifadesiyle Astana toplantıları sonunda ortak açıklamaların duyurulduğu basın toplantılarında, aynı masada Türkiye, Rusya, İran’dan temsilciler ile Suriye’den hükümet ve muhalefet kesimi temsilcilerinin hep birlikte oturmalarını kastettiği anlaşılıyor.

LAVROV TÜRKİYE’DEN NE BEKLİYOR?

Lavrov’un temel beklentisi, Suriye’de askeri eylemlerin önlenerek diplomatik kanallar üzerinden mutabakata varılmasıdır. Rusya Dışişleri Bakanı, bu çerçevede Türkiye ile Suriye ilişkilerinde geçmişte esas alınan ilkeler üzerinden çözüme gidilmesini öneriyor. Terör tehdidinin önlenmesi açısından 1998 yılındaki hedefe atıf yapıyor, yani o yıl imzalanan Adana Mutabakatı’nı hatırlatıyor.

Haberin Devamı

Lavrov, “Suriye, bu tehdidin varlığını kabul ediyor. Kendi egemen toprakları üzerinde yeniden kontrolü kazandıktan sonra bütün sorumluluğu yüklenmeye isteklidir” diye konuşuyor ve ekliyor: “Biz de bu pozisyonu destekliyoruz.”

Rusya Dışişleri Bakanı’nın bu sözlerinin Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi beklentisiyle ilgili boyutu yeteri kadar açık olmalıdır.

SURİYELİ BAKAN’DAN ABD VE TÜRKİYE’YE MESAJLAR

Aynı toplantıda söz alan Suriye Dışişleri Bakanı Mikdat, hem ABD hem de Türkiye’ye askeri güçlerini ülkeden çekmeleri çağrısında bulunmuştur.

Mikdat, “ABD, Suriye’de terörizmi destekleyen taraftadır, ülkenin altyapısı ve ekonomisini tahrip etmekte, kaynaklarını yağmalamakta, BM Sözleşmesi’nin bariz ihlalini oluşturan zorlayıcı ekonomik yaptırımlar uygulamaktadır” diye konuşuyor.

Mikdat, aynı zamanda YPG’yi kastederek “Washington’un desteklediği ayrılıkçı milisler”in, “Kendi ülkelerinin ve onun ordusunun yanında durarak, ülkelerinin toprak bütünlüğünü savunmaları gereğini idrak etmeleri gerektiğini” belirtiyor.

Türkiye’ye gelince... Mikdat, Türkiye’yi Suriye topraklarını “işgal etmekle” suçluyor. Türkiye’ye dönük beklentilerini de “İşgal ettiği topraklardan çekilmesi, terör örgütlerini desteklemekten ve Suriye’nin içişlerine karışmaktan vazgeçmesi” şeklinde sıralıyor.

Bu açıklamada dikkat çekici olan bir unsur, isim geçirmese de Suriyeli Bakan’ın Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) unsurlarını büyük ölçüde “terörist” olarak görmesidir. Bu da normalleşme yönünde hareketlilik olduğu takdirde, Türkiye’nin ÖSO’ya verdiği desteğin, sürecin en dikenli konulardan biri olacağını şimdiden gösteriyor.

SURİYE’NİN BEĞENDİĞİ AÇIKLAMA VE TÜRKİYE

Mikdat’ın açıklamalarının kayda değer yönlerinden biri de geçen ay Tahran’da düzenlenen Astana Zirvesi sonunda yayımlanan bildiri hakkında “Suriye’nin isteklerini büyük ölçüde karşıladığını” söylemesidir.

Bu bildiride, Suriye’nin toprak bütünlüğüne yapılan kuvvetli vurgunun yanı sıra, “Ayrılıkçı gündemlere” karşı çıkılarak “Gayrimeşru özyönetim teşebbüsleri” reddediliyor.

Tabii, Fırat’ın doğusundaki Kürt özerk yönetimini hedef alan bu açıklamanın Rusya ve İran’la birlikte üçüncü imzacısının Türkiye olduğunu hatırlatmaya gerek yok herhalde. Bakın, Kobani’de Kürt göstericilere biber gazı sıkan Rus helikopterlerinden yola çıktık, nereye vardık...

Yazarın Tüm Yazıları