KIBRIS sorununda bugün girilmiş olan hareketliliği doğuran en önemli kırılma noktası, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 Ocak günü Davos'ta BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile yaptığı görüşme olmalıdır.
Erdoğan, Kıbrıs'ta müzakerelerin başlatılması için getirdiği bütün koşulları ve bu çerçevede ‘‘boşlukların doldurulması’’ koşulunu Ankara olarak benimsediklerini Annan'a bu görüşmede aktarmıştır.
Başbakan, bu mesajıyla, müzakereler sonunda anlaşmazlıkla kapanan başlıklarda Annan'a kendi adını taşıyan plan üzerinde istediği gibi değişiklik yapabilmesi için yeşil ışık yakmış oluyordu.
Burada yanıt aramamız gereken çok hassas bir soru var:
Erdoğan, Annan'a hakemliğini kabul edeceğine ilişkin açık bir çek vereceğini KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile önceden koordine etti mi?
ERDOĞAN'IN AÇIKLAMASI BİZE SÜRPRİZ OLDU
Denktaş, geçen salı günü Hürriyet yazarlar grubu olarak yaptığımız görüşmede kendisine yönelttiğimiz bu soruya hiç tereddüt etmeden ‘‘Hayır, benim için sürpriz oldu’’ karşılığını verdi ve hemen ardından ekledi:
‘‘Görüşmeye hazır olduğumuzun Annan'a belirtilmesi sürpriz değildi. Ama bu koşulları kabul ederiz şeyi tam sürpriz oldu. Bize söylenenin tam aksidir.’’
Denktaş'ın bu sözleri, Erdoğan'ın KKTC'nin müzakere masasındaki konumunu doğrudan ilgilendiren çok kritik bir konuda kendisine danışmadan hareket ettiğini açıkça gösteriyor.
Bu durumda Erdoğan'ın başbakan olarak yetki kullanıp KKTC üzerinde fiili (de facto) bir durum yarattığı ortaya çıkıyor.
SONRA DA BİZE GÜVENCE VERDİ
Erdoğan, ‘‘boşluk doldurma’’ koşulunu benimsediğini Davos'ta gazetecilere de açıkladı, aynı günün akşamı Ankara'ya döndü.
Erdoğan, ertesi günü (25 Ocak) Ankara'da bulunan Denktaş'la Başbakanlık Konutu'nda bir araya geldi. Hemen ardından Çankaya Köşkü'ne çıkan Erdoğan, buradan doğruca Esenboğa Havaalanı'na giderek ABD'ye hareket etti.
Peki, Davos'ta Annan'ı yöntem ve koşullar konusunda cesaretlendirmiş olan Erdoğan, ertesi günü Denktaş'la görüşmesinde bu konuyu kendisine açtı mı?
Denktaş, şöyle yanıtlıyor:
‘‘Bize tam aksi bir garanti verdi. Hakemliğin kabul edilmeyeceğini söyledi.’’
Erdoğan bunu söyleyince, Denktaş kendisine Davos'ta yaptığı açıklamayı hatırlatmadı mı?
Muhtemelen, Erdoğan'dan bu güvenceyi alınca, Denktaş kendisinin üstüne gitmek istemiyor. Belki de, Başbakan ile çatışmak istemiyor.
ZİYAL, TALİMATI YERİNE GETİREN BİR DİPLOMAT
Şurası çok açık: 24 Ocak ile 25 Ocak tarihleri arasına sıkışan 24 saat içinde Ankara ile Denktaş arasında bir karambol yaşanıyor.
Erdoğan'ın Davos'ta ortaya attığı Annan'ın hakemliğinin kabul edilmesi şeklindeki tutumunun geçen hafta New York'ta yapılan müzakereler sırasında Denktaş'a kabul ettirilmesinin de kolay olmadığı anlaşılıyor.
Ankara'nın telkinleri Denktaş'a Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Uğur Ziyal üzerinden aktarılıyor.
Zaten Denktaş da New York görüşmelerinin seyrini anlatırken, sıkça Ziyal'in kendisine Ankara'dan getirdiği mesaj ya da kriptolara atıf yapıyor.
Denktaş, Ziyal için ‘‘Biz bürokratız, aldığımız talimatı yerine getiririz diyen bir diplomat. Güzel, gayet başarılı bir diplomat’’ diyor ve ardından şu eklemeyi yapıyor:
‘‘Ama aldığı talimatı yerine getiren bir bürokrat.’’
New York'ta Ankara ile Denktaş arasında yürüyen hassas diyalog sırasında Ziyal'in talimat dışına çıkmayan, Denktaş karşısında esnemeyen tutumunun Erdoğan'ın arzu etmediği bir kaymanın ortaya çıkmasını önlemede önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
NOT: Geçen salı günü bu sütunda ‘‘Paris'te çalan tehlike çanları’’ başlıklı yazımızda, 2001 yılında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in saldırı helikopteri ihalesinde Fransız şirketinin elendiğini açıklamasının Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın tepkisine yol açtığı yazılmıştı.
Sayın Ecevit, bu konuda bizi arayarak şu açıklamayı yaptı:
‘‘Bu açıklama başkanlığını yaptığım ve Genelkurmay Başkanı ile Milli Savunma Bakanı'nın da katıldığı Savunma Sanayii Üst Kurulu toplantısından sonra yapılmıştır. Toplantıya geniş bir heyet de katılmıştır. Konu uzmanlar tarafından büyük bir titizlikle yapılan ve çok uzun süren bir teknik çalışmadan sonra kurula getirilmiştir. Dolayısıyla Bülent Ecevit'in kararı değildir, olmadı, olamazdı.’’