Iraklı Kürtlerden Türkiye’ye ilan-ı aşk

IRAKLI Kürt liderlerin Türkiye’ye çiçek atmaya başladıklarını gösteren işaretlerden birini mayıs ayının başında Kuzey Irak’a giden Daily News Gazetesi’nin başyazarı İlnur Çevik getirdi.

Çevik’in yazısına göre, Irak’ta işlerin ters gittiğini ve inisiyatifin ABD’den Şii ve Sünni direnişçilere geçtiğini gören Kürtler, kendilerini sağlama almak için Türkiye ile daha kuvvetli ilişkiler tesis etmeleri gerektiği sonucuna vardılar.

Bu yeni bakışa göre, Iraklı Kürt liderler, ‘bölgedeki en iyi ve tek dostlarının Türkiye olduğuna inanıyorlar. Ancak, Türkiye’nin de kendilerine dönük yeni bir politika geliştirmesi gerektiğini vurguluyorlar’.

TÜRKİYE’Yİ BAŞKALARINA TERCİH EDERİZ

Geçenlerde The Wall Street Journal’da Kuzey Irak konusunda çıkan bir yazı dizisinde, Kürt liderler bu temayı biraz daha açıyorlar.

Talabani’nin kontrolündeki bölgenin Başbakanı Barham Saleh, şöyle konuşuyor: ‘Türkiye’ye ihtiyacım var. Türkiye’nin de bize ihtiyacı var. Amerikalıları seviyoruz. Sonsuza dek kalmalarını isterdik. Ancak kalmayacaklarını biliyoruz. Biz çok zor bir mahallede yaşıyoruz.’

Barzani
bölgesinin Başbakanı Neçirvan Barzani ise Türkiye ile yeni bir sayfa açtıklarını belirterek, ‘Türkiye politikasını değiştirdi. Türkiye bizimle çok daha yararlı ve mantıklı bir dille konuşuyor. Biz korkunun değil, ticaretin diliyle konuşmak istiyoruz. Türkiye’yi diğerlerine tercih ederiz’ diye konuşuyor.

HAVA DÖNMESEYDİ U DÖNÜŞÜ OLMAZDI

Son bir yıl içinde Türkiye karşısında sıkça hasmane tutumlar sergileyen (örneğin Süleymaniye baskını) Iraklı Kürtlerin birden farklı bir dilden konuşmaya başlamaları, Irak’taki son gelişmelerden bağımsız değil.

Direnişin güçlenmesiyle birlikte, ABD’nin Irak’taki otoritesinin zayıflamaya yüz tutması, hatta bir an önce geçiş dönemi yönetimini BM’ye devretmek için sabırsızlanması, Kürtleri yeni bir muhasebeye yöneltiyor.

Savaş ve sonrasında ABD ile açık bir işbirliğine giren, zaman zaman ‘kraldan çok kralcı’ davranışlar sergileyen Iraklı Kürtler, havanın dönmesiyle birlikte geleceklerden kaygı duymaya başlıyorlar.

Şurası açık: Iraklı Kürtlerin Türkiye’ye yanaşmaya başlamalarının gerisinde kendi güvenliklerini sağlama ihtiyacı yatıyor.

Ayrıca, federasyon modelinin başarısız olması halinde, kuzeyde yarı özerk bir yönetim çatısı altında yaşamlarını sürdürmek durumunda kaldıklarında, dünyaya açılabilecekleri tek kapının Türkiye olduğunu da görüyorlar.

KÜRTLERİN İNANDIRICILIK SORUNU

Gelgelelim, bu açılımların arazideki davranışlarıyla çelişmesi, Iraklı Kürt liderlerin samimiyetlerini ciddi bir şekilde gölgeliyor.

Örneğin, Ankara’nın bütün uyarılarına rağmen, Türkiye’de tahsil gören Türkmen gençlerin üzerlerinde Türkçe yayınlar olduğu gerekçesiyle peşmergeler tarafından tutuklanmaları, Kerkük’te Kürt ailelere geniş arazilerin dağıtılması gibi uygulamaların sürmesi bu davranışlar arasında sayılabilir.

Keza, Türkiye’den giden kamyonları hedef alan bıktırıcı engellemeler, geciktirmeler, basın üzerinden Ankara’ya gönderilen bütün bu sıcak mesajların kamuflajı altında devam ediyor.

Ancak, bütün bu olumsuzluklara rağmen Irak’taki gelişmelerin seyri ve bu ülkenin doludizgin bir kaosa doğru yol alması, Ankara’nın Kuzey Irak dosyasına yeni bir gözle eğilmesini zorunlu kılıyor.

ANKARA’NIN GÜNDEMİNE GİREN SORULAR

Bir süredir Ankara’da devletin muhtelif kademelerinde Irak’ın nasıl bir yola gireceği konusunda bir dizi senaryo çalışması yapılıyor.

Ve şu büyük sorular yavaş yavaş Ankara’nın karar menziline giriyor:

Iraklı Kürtlerin bağımsızlık ilan etmeyip ancak Bağdat’tan kopuk bir özerk yapı içinde yaşamaya başlamaları halinde, bu oluşumu dışlamak mı Türkiye’nin çıkarlarına olacaktır?

Yoksa yakın bir diyaloğa yönelerek kendi yanına çekmesi mi?

Şii ve Sünni Arapların gelecekte Kürtlere dönük bir misillemeye girişmeleri halinde 1991’de yaşanan göç dalgası tekrarlanabilir mi?

Türkiye’nin Kuzey Iraklı Kürtlerin korumasını üstlenmesi halinde Kuzey Irak’taki askeri gücünün düzeyini artırması gerekebilir mi?

Galiba, bu soruları tartışmaya başlamanın zamanı geldi.
Yazarın Tüm Yazıları