Paylaş
Karışıklığın nedeni, Avrupa Komisyonu’nun özellikle ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda bir dizi olumlu yönelişi saymakla birlikte, bunun tam tersi istikamette kaygı verici pek çok duruma da tanıklık etmesidir Türkiye’de.
***
Şimdi bu karışık fotoğrafı netleştirmeye çalışalım. Önce olumlu gelişmeler...
Bu fasılda en başta Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in mimarı olduğu, geçen nisan ayında TBMM’den çıkan dördüncü yargı paketi geliyor. Getirilen düzenlemeyle ifade özgürlüğü ile terör propagandası arasındaki sınırın AİHM içtihatlarıyla uyumlu bir şekilde yeniden çizilmiş olması AB’den hararetli bir övgü alıyor. Yeni yasanın özellikle Avrupa standartlarında uygulandığı takdirde ifade özgürlüğü açısından olumlu gelişmelere yol açmasını bekliyor Avrupa Komisyonu.
Övgü alan bir diğer gelişme, “Kürt ve Ermeni meseleleri gibi hassas başlıklarda özgürce tartışma alanının açılmasında ilerleme sağlanmış olması”. Hemen ardından, “medyanın bir bölümünün sözünü sakınmadığı” vurgulanıyor. Kürtçenin kullanımının kısmen normalleşmesi, binlerce kitap üzerindeki yasağın kalkması diğer olumlu gelişmeler olarak sayılıyor.
Ancak bu gibi olumlu gelişmeler hariç tutulursa, ifade özgürlüğü ve medyaya dönük gözlemlerde olumsuzluklar ağır basıyor. Rapor ana hatlarıyla “ifade özgürlüğünün sınırlandığı” bir Türkiye tablosu çiziyor, bu sınırlamaların türlerini ve kaynaklarını tek tek sıralıyor. Bu bölümde geçen yılki raporda kullanılan bazı ifadelerin tekrarlandığı, bazı konularda ise eleştiri tonunun kuvvetlendirildiği gözleniyor.
***
AB’ye göre, ifade özgürlüğünde sorunların başında “devlet yetkililerinin medya üzerindeki baskılarının devam etmesi” geliyor. Bu baskıları kategorilere ayırıyor rapor ve ilk sıraya, “devlet yetkilileri (hükümet) açıklamaları” ve “siyasilerin gözdağı vermeye dönük açıklamaları”nı koyuyor.
Rapora göre, sorun, bu açıklamaların basın üzerinde “caydırıcı etki (chilling effect) yaratması” ve “savcıların soruşturma açmalarına yol açmasıdır”. Yetkililerin eleştirel çizgideki gazeteci ve yazarlara açtıkları davalar sorunun bir diğer boyutu olarak gösteriliyor.
AB’ye göre, hükümetten kaynaklanan söz konusu sıkıntılar medyadaki mülkiyet yapısıyla birleşince otosansür sorunu doğuyor. Sorun raporda aynen şöyle formüle ediliyor: “Bu husus, medya kuruluşlarının mülkiyetinin, bilginin serbestçe yayılmasının ötesinde çıkarları olan sanayi gruplarının elinde yoğunlaşmasıyla bir araya geldiğinde, medya patronları ve gazetecilerin yaygın otosansürüne neden olmaya devam etmiştir.”
Bir sonraki cümle “Özellikle, ana-akım medya kuruluşları haziran ayı başında gerçekleşen Gezi Parkı protestolarına pek az yer vermiştir” şeklinde bir hayli genelleyici bir ifade taşıyor.
Hemen ardından gelen “Hükümeti eleştiren gazeteciler ve köşe yazarları işten çıkarılmıştır ya da istifa etmeye zorlanmıştır” cümlesi de özellikle Gezi Parkı direnişi sonrasında basının bir kesiminde yaygınlaşan soruna dikkat çekiyor.
***
AB’nin projektör tuttuğu diğer olumsuzlukların hepsini yazıya sığdırabilmek mümkün değil. Ama “tutuklu gazeteciler” meselesinin yine vurgulandığını belirtmeliyiz. Rapor, sayı tartışmasına girmiyor, yalnızca “çoğu solcu ya da Kürt” olan “düzinelerce gazeteci”nin tutukluluk durumunu gündeme getiriyor.
Keza, Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı maddesinin yargı tarafından çok kısıtlayıcı bir şekilde yorumlandığı eleştirisiyle birlikte, din eleştirisi yapan tanınmış bazı şahsiyetlerin mahkûm edildiğine de dikkat çekiliyor AB raporunda. Bu bölümde piyanist-besteci Fazıl Say’a verilen hapis cezası hatırlatılıyor.
Ayrıca, bazı yetkililerin sosyal medyayı “topluma tehdit” olarak gördükleri yine eleştirel bir dille vurgulanıyor. Burada mesajın gittiği adreslerin başında Twitter için “Toplumların baş belası” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geliyor.
İnternet yasakları, geçen yıl olduğu gibi bu yılki raporda da vurgu yapılan sorunlardan biri. Raporda İnternet Yasası’nın Avrupa standartlarıyla uyumlu hale getirilmesi beklentisi var.
RTÜK’ün televizyon kanallarına genel ahlaka, milli değerlere aykırılık gibi gerekçelerle uyguladığı yaptırımlara dönük eleştiriler geçen yılki raporla kıyaslandığında bir hayli sertleşmiş. Bu cezalar “kaygı verici” bulunuyor, ayrıca müstehcenlik ve toplumsal değerler gibi kavramların muğlaklığı sorunlu bir alan olarak gösteriliyor. “RTÜK’ün bağımsızlığı”, raporun bu bölümünde kaygı belirtilen bir başka başlık.
Özetlemek gerekirse, ifade özgürlüğü konu olduğunda hükümet açısından iftihar edilecek bir tablo yok İlerleme Raporu’nda.
NOT: Raporun Türkçe çevirisi internette AB Bakanlığı’nın web sitesinden okunabilir.
Paylaş