Paylaş
İdlib’de yeni yılın ilk gününde patlak veren çatışmalar geçen hafta boyunca da devam etti. Ve dün ajanslara HTŞ ile muhalif gruplar arasında bir ateşkes anlaşmasının imzalandığı yolundaki haberler düştü.
Şimdi “İdlib’de ne oldu” sorusuna yanıt arayabiliriz.
Yapacağımız ilk tespit, HTŞ’nin muhalif gruplara karşı sahada askeri açıdan önemli bir üstünlük sağladığı, çok sayıda yerleşimi ele geçirerek İdlib’deki alan hâkimiyetini genişlettiğidir. Silahlı muhalefet bu çatışmalardan ciddi bir alan kaybına uğrayarak çıkmıştır.
Bugünkü yazımızda Suriye konusundaki uzmanlığıyla bilinen ‘suriyegundemi.com’ haber ve analiz portalında yer alan biri 9 Eylül 2018, diğeri ise 9 Ocak 2019 tarihli iki İdlib haritasına yer veriyoruz. Bu haritaları kıyasladığımızda HTŞ’nin nasıl genişlediğini görebiliriz.
Dikkat etmemiz gereken birinci bölge, İdlib’in kuzeydoğusundaki alandır. 9 Eylül tarihli haritada İdlib’in kuzeydoğusundaki mavi alan muhalefetin kontrolündeki bir bölgeyi gösteriyordu. Oysa 9 Ocak tarihli haritada yaklaşık 25-30 kilometre genişliğindeki bu mavi alanın büyük ölçüde gri renge dönüştüğünü, yani HTŞ bölgesi haline geldiğini anlıyoruz. HTŞ, bu bölgeyi Nurettin Zengi hareketinden almıştır.
İkincisi, güneybatıda rejim bölgesi sınırına bitişik giden Gab düzlükleri bölgesidir. Burada 40 km derinlikte ve 20 km genişlikteki bir alan da ağırlıklı olarak muhalefetteki Ahrar üş Şam örgütünden HTŞ’ye geçmiştir. Muhalefetin kaybettiği üçüncü bölge ise İdlib merkezinin hemen altında Sarakib’den Carcanaz’a doğru 30 kilometre kadar güneye inen koridordur.
HTŞ, son kazanımlarıyla birlikte zaten eskiden beri güçlü olduğu İdlib’de başat aktör olarak kendisini tescil ettirmiş ve denklemin içine daha güçlü bir şekilde sokmuş bulunmaktadır.
Bu gelişmenin eylül ayında Türkiye ile Rusya arasında İdlib’de silahsızlandırma bölgesinin kurulmasına dönük Soçi Mutabakatı’nın uygulanması açısından sıkıntılı bir durum yarattığı inkâr edilemez. Mutabakat uygulamaya konduğunda ana kabullerden biri, terörist çizgideki grupların ikna edilerek ılımlı muhalefet cephesine geçişlerinin sağlanmasıydı. Oysa kabul edelim ki, HTŞ çözülmediği gibi bu kabule ters düşen bir durum ortaya çıkmıştır.
Mutabakat çerçevesinde tüm terörist grupların Esad rejimi ile muhalefet bölgesini ayıran hat boyunca kurulacak silahsızlandırma bölgesinden çıkarılması hedefi de son hadiselerle boşlukta kalmıştır. Ayrıca, Halep’i Lazkiye’ye bağlayan M4 ve Şam’a bağlayan M5 otoyollarının güvenliğinin yıl sonuna kadar sağlanıp trafiğe açılması Soçi Mutabakatı’nın bir başka maddesiydi. Bu hedef de hayata geçirilememiştir.
Bununla birlikte, söz konusu güçlükler İdlib’le ilgili genel bir ihtiyacı ortadan kaldırmıyor. Her şeye rağmen Soçi Mutabakatı’nın önemli bir işlevi, Suriye rejimini 3 milyon dolayında bir nüfusun barındığı İdlib’e girmekten alıkoyup burada kanlı bir savaşı ve bunun yol açacağı büyük bir insani bir felaketi önlemesi olmuştur. Sahadaki gelişmeler hangi yönde olursa olsun, böyle bir felaketin önüne geçilmesi gereği bugün de geçerlidir.
İdlib’de beliren yeni gerçekliğin Türkiye ile Rusya arasında ciddi bir şekilde gözden geçirilmesi gerekecektir. İki ülke arasındaki diyaloğun bu çerçevede kritik bir önem kazandığını vurgulamalıyız.
HTŞ’nin yeni kazandığı alanların içinde TSK’nın İdlib’deki bazı gözlem noktaları da var. Son çatışmaların bir bölümü TSK’nın bu gözlem noktalarının yakınında ya da bitişiğinde meydana gelmiştir. Bu çerçevede altı çizilmesi gereken bir husus, HTŞ’nin bugüne kadar İdlib’de Türkiye’yi doğrudan karşısına alacak bir adım atmaktan dikkatle uzak durmasıdır. Benzer biçimde, Hatay’dan İdlib’e geçiş veren Cilvegözü karayolu kapısı ve onun karşısındaki HTŞ kontrolündeki Bab-el Hava kapısı geçen dönem zarfında sahadaki gerginliklerden etkilenmeden açık kalmıştır.
Son gelişmelerin önemli bir sonucu da şudur: Türkiye, Menbiç ve Fırat’ın doğusuna yöneldiği, bu yönde hazırlıklarını arttırdığı bir sırada, hiç hesapta olmayan bir şekilde dikkatini Suriye sınırının batısına doğru çevirmek ve yeniden İdlib meselesiyle ilgilenmek durumunda kalmıştır.
Paylaş