Hürriyet’e saldırıyı üç yıl sonra yeniden hatırlamak

HAVA kararmak üzereydi. Gazetede o dönemdeki İcra Kurulu Başkanı Ahmet Özer ile oturuyorduk.

Haberin Devamı

Saat 20.45 sularında binanın dışından gelen seslerden bir gariplik olduğunu anlayıp dışarı çıktık. Bahçenin bitiminde anayola bakan giriş kapısının önünde toplanmış olan bir grup, bağırıp çağırarak gazeteyi protesto ediyordu. Getirdikleri araçlarla caddeyi trafiğe kapatmışlardı.

Hürriyet merkezinin iki akşam önce hedef olduğu saldırının sarsıntısını atlatmış sayılmazdık. Yaklaşık 200 kişilik bir topluluk gazeteyi protesto etmek amacıyla binaya saldırarak ciddi hasara yol açmıştı. Binanın döner kapısı, giriş katındaki cam duvarın önemli bir bölümü enkaz halindeydi.

Polis, bu saldırı nedeniyle bahçedeki ana kapının önüne ek personel göndererek önlem almıştı. Bahçe kapısındaki güvenlik kulübesiyle Hürriyet binasının merdivenlerden çıkılan ana girişi arasında yaklaşık 45 metre mesafenin ortasındaki yeşil alanda göstericileri izlemeye başladık.

Haberin Devamı

Sayıları artarken, topluluktaki taşkınlık eğilimi belirgin bir şekilde dışa vurmaya başlamıştı. Gazetenin güvenlik görevlileri binadan içeri girmemizin isabetli olacağını söyledi. Binanın önündeki merdivenlere gelerek gösteriyi biraz daha geriden izlemeye başladık.

*

Topluluk, birden polis setini yararak bahçeden içeri girdi. Ellerinde sopalarla tekbir getirerek bize doğru koşuyorlardı. Binadan içeri kendimizi zor attık. Giriş katındaki açık alanı geçip asansörlerin arkasındaki merdivenlerden odamın bulunduğu bir üst kata çıktım. O sırada gördüğüm herkes çaresizlik içinde binada bir yere kaçmaya çalışıyordu. Merdivenlerden çıkarken, binadan içeri girmiş olduklarını tahmin ediyor, birazdan saldırganlarla karşı karşıya kalabileceğimi düşünüyordum.

O an bütün aklımı kaplayan tek bir soru, tek bir düşünce vardı: Kendimi nasıl savunacaktım?

Kısa bir süre sonra içeri giremediklerini anladım. Ancak hepsi kapının önüne yığılmış, binadan içeri girebilmek için kapıyı zorluyor, kırıp döküyorlardı.

Güvenlik görevlilerimiz bizler girdikten sonra kapıyı son anda içeriden kilitlemeyi başarmıştı. Bu sırada 4-5 saniyelik bir gecikme her şeyi değiştirirdi. Kapıyı içten kilitleyemeselerdi, saldırganları durdurmak mümkün olmayacaktı. O anki kendilerini kaybetmiş halleriyle içeri girebilselerdi, binanın içinde neler yaşanacağını düşünmek bile istemiyorum. Vurmaya, kırmaya, karşılarına çıkan her şeye zarar vermeye hazırdılar. Yapmak istedikleri buydu. Çok kötü şeyler olması kaçınılmazdı.

*

Haberin Devamı

Hâlâ kapıda bağırıp çağırmaya devam ediyorlardı. İçeride kıstırılmıştık. Bir şekilde yardım istemem gerekiyordu. Tek çare vardı. İçerideki kapıdan hemen yan binadaki CNN Türk merkezine geçip stüdyoda canlı yayına girerek hadiseyi anlatmak... Öyle yaptım. O sırada Ahmet Hakan’ın tartışma programı başlamak üzereydi. Ahmet, programı saldırıyı haber vererek açtı, ardından sözü bana bıraktı. Canlı yayında yaşadığım şoku üzerimden atamamış bir ruh hali içinde bütün sıcaklığıyla olayı anlattım. Konu bu şekilde kamuoyunun dikkatine gelirken, devlet makamlarını da harekete geçirdi. Kısa bir sürede intikal eden polis ekipleri durumu kontrol altına aldı.

Haberin Devamı

Binanın girişi önceki günkü olay nedeniyle zaten kırık dökük vaziyetteydi. O akşamki ikinci saldırıda, ilkinde sağlam kalan camların da bir bölümü aşağı indi. Binanın önündeki alan cam parçalarıyla kaplanmıştı.

Gelgelelim çok sayıda polisin olay yerine varmasına karşılık o akşam gözaltına alınan kimse olmadı.

*

Önceki gün Hürriyet’te okuduğum bir haber, gazetenin genel yayın yönetmeni olarak görev yaptığım bir dönemde 8 Eylül 2015 akşamı bütün arkadaşlarımızla birlikte hedef olduğumuz bu saldırıyı bütün canlılığı ile bir kez daha hatırlamama yol açtı.

Haber Hürriyet’e düzenlenen her iki saldırı nedeniyle açılan davanın sonucunu duyuruyordu. Habere göre, yargılanan 26 sanıktan 25’i ‘suçun kendileri tarafından işlendiği sabit olmadığı’ gerekçesiyle beraat etmiş, bir sanık ise para ve hapis cezasına çarptırılmıştı.

Haberin Devamı

Savcılık, polisin yaptığı incelemeye dayanarak bahçeden içeri girdiği tespit edilen toplam 26 kişi hakkında Türk Ceza Kanunu’nun hem konut dokunulmazlığının ihlali hem de mala zarar vermeye ilişkin hükümlerinden dava açmıştı. Yaklaşık üç yıl süren davada 12 celse yapılmıştı.

Saldırıda yer aldığı parmak iziyle kanıtlanan bir sanık ‘mala zarar’dan 120 gün adli para cezası karşılığı olarak dört taksite bölünecek şekilde 2.000 TL para cezasına, ayrıca ‘geceleyin işyeri dokunulmazlığını ihlal’den 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Mahkeme, her iki cezada da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, yani sanık başka bir suç işlemezse infazın ertelenmesine karar vermişti.

Haberin Devamı

Özetle, yapanın yanına kâr kalmış, eli sopalı saldırganlar kazançlı çıkmıştı.

Yazarın Tüm Yazıları