Hani baraj düşürülecekti?

GERÇEK bir demokrasi herkesin kendisini ifade edebildiği bir sistemdir. Demokrasi, yalnızca aynı görüş, ortak pozisyon ya da kimlik üzerinden bir araya gelen grupların değil, ilke olarak tek bir vatandaşın da sesini duyurabilmesine imkân sağladığı için değerlidir. Gelişmiş demokrasilerin erdemlerinden birini burada görüyoruz.

Haberin Devamı

Vatandaşların karar alma süreçlerini etkileyebilmek açısından örgütlenerek seslerini duyurabilecekleri, sistem içinde ağırlıklarını koyabilecekleri en etkili meşru zemin parlamentodur. Orada temsil edildikleri oranda, vatandaşlar, kendilerini demokratik rejimin kabul ve saygı gören, dışlanmayan eşit bireyleri olarak hissedeceklerdir.

Bu gereklilik aynı zamanda ‘temsilde adalet’ ilkesinin de özüdür. Ancak ülke yönetiminde istikrarsızlığa yol açılmaması açısından parlamento seçimlerinde kabul edilebilir ölçülerde barajlar getirilebileceği, kabul gören bir uygulamadır. Aranan, ‘temsilde adalet’ ile ‘yönetimde istikrar’ ilkeleri arasında makul bir dengenin kurulmasıdır.

*

12 Eylül askeri darbesinin Türk demokrasisinde neden olduğu sakatlıklardan biri, yüzde 10 gibi yüksek bir seçim barajı getirmesi olmuştur. Türkiye’nin hem merkez sağ hem de merkez soldaki ana akım siyaset sınıfı, askeri rejimin tuğrasını taşıyan bu yüzde 10 sınırlamasını içine sindirebilmiştir. 2002 sonrasında işbaşına gelen AK Parti de bu antidemokratik geleneğin istisnası olmamıştır.

Haberin Devamı

Üstelik Türkiye’deki baraj, Batı demokrasileri içinde en yüksek olanıdır. Demokrasi olma iddiası taşımayan Rusya’da bile baraj yüzde 7 oranındayken 2011 yılında yüzde 5’e düşürülmüştür. Avrupa uygulamasının genelde yüzde 5 oranı ve altında seyrettiğini söyleyebiliriz.

Zaten bir dönem AK Parti iktidarının el üstünde tuttuğu Avrupa Konseyi’ne bağlı Venedik Komisyonu da 2009 yılında seçim barajları konusunda hazırladığı raporda, Türkiye’deki yüzde 10 oranının yüksekliğine dikkat çekerek, kabul edilebilir bir baraj oranın yüzde 3-5 aralığında olması gerektiği yolunda görüş bildirmiştir.

*

Avrupa açısından meselenin düşündürücü bir tarafı da şudur. AB’ye tam üyelik adaylığı çerçevesinde 2000’li yılların başında girilen siyasi reform sürecinde, barajın yüksekliği, hiçbir zaman AB’nin gözünde Türk demokrasisinin temel defolarından biri olmamıştır.

AB, Kürt sorunu, ordunun sistem içindeki rolünün kısıtlanması gibi başlıca iki sorunlu alana odaklanmış, buna karşılık parlamentonun çoğulculuğu yaşatabilmesini engelleyen bu problemli meseleye at gözlükleriyle bakarak görmezden gelmiştir. Aynı gözlem, o dönem AK Parti ile ittifak kurmuş olan Türkiye’deki liberal çevreler açısından da yapılabilir.

*

Haberin Devamı

Baraj konusunun önemi geçen yıl başkanlık sistemine geçiş sırasında daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Sistem değişikliğiyle TBMM’nin yetkilerinin bir bölümü başkanlık müessesesine aktarılırken, tek bir şahısta vücut bulan iktidar yoğunlaşmasının nasıl denetleneceği Türkiye’de girilen yeni dönemin en hayati sorularından biri olarak belirmiştir.

İlginçtir ki, o dönemde iktidar tarafınca yapılan açıklamalarda, başkanlığa geçişin yararları sıralanırken, gerekçeler arasında parlamento denetiminin güçleneceği tezi sıkça vurgulanmıştır. Bu yönde verilen güvenceler, yürütmenin dengelenmesi ve denetlenmesi açısından karşı ağırlık olarak parlamentonun güçlendirilmesi ihtiyacının -en azından kâğıt üstünde- teslim edildiğini gösteriyor.

Haberin Devamı

Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın referandum öncesindeki konuşmalarında, getirilecek sistemde parlamentonun güçleneceği yönünde pek çok beyanının bulunduğunu hatırlatabiliriz.

Keza iktidar sözcüleri, yeni modelde barajın anlamını yitireceği, dolayısıyla kalkması ya da düşürülmesi gerekeceği mesajını vermiştir. Başbakan Binali Yıldırım’ın 27 Mart 2017 tarihinde “Bu sistem zaten temsilde adaleti, yönetimde istikrarı getiriyor. Şimdi artık bu istikrarı sandıkta vatandaş sağlıyor. Dolayısıyla bir takım barajlarla istikrarı garanti altına almak ihtiyacı ortadan kalkıyor. Bu yüzden barajla ilgili bir düzenleme yapılabilir” açıklaması bunlardan sadece biridir.

*

Haberin Devamı

Başkanlığa geçerken TBMM’nin kuvvetli bir denetim ve dengeleme işlevi görebilmesi, daha çoğulcu bir yapı içinde hareket edebilmesinden geçiyor. Bu çerçevede barajın aşağı çekilmesi, kuvvetler ayrılığının işlemesi ve rejimin demokrasi iddiasını koruyabilmesi açısından elzemdir.

Oysa TBMM’de görüşülmeye başlanan yasa teklifi, parlamentoda çoğulculuğa kapıyı aralamadığı gibi, buradaki iktidar çoğunluğunu daha da kuvvetlendirmeye odaklanıyor. Ve baraj bir kez daha düşürülmüyor. 12 Eylül’den bu yana yanımızdan ayrılmayan bu gölgeyle yaşamaya devam edeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları