PKK’nın önceki gün Hakkâri’de gerçekleştirdiği ve 24 askerin şehit olmasına neden olan saldırıların Türk toplumunda yol açtığı derin travmanın etkileri kolay kolay geçeceğe benzemiyor. Türkiye’nin geçen çarşamba gününden bu yana çok önemli bir kırılma yaşamakta olduğunu söyleyebiliriz.
Bu kırılmanın Kürt sorununa dönük algıları köklü bir şekilde etkilemesi, meselenin bundan sonraki seyrini, çözüme dönük çabaların akıbetini yeni ve farklı kulvarlara sürüklemesi kaçınılmazdır. Bu haliyle tam 2 yıl önceki Habur olayının tetiklediği türden dip dalgalar ve siyasi sonuçlarla karşılaşmamız muhtemeldir. Habur’un önemli bir sonucu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürt açılımı sürecini askıya alması olmuştu. Hakkâri saldırısı sonrasında ana yöneliş olarak Kürt sorunun etrafındaki çatışma ortamının büyümekte olduğunu görüyoruz. TOPLUMUN DUYGU İKLİMİ DEĞİŞİRKEN Olay, Türkiye’nin dört bir yanında halkta çok büyük tepkilere kaynaklık etti. Çok uzun bir zamandır böylesine devasa bir infial duygusunun ülkeyi kapladığına tanık olunmamıştı. Türkiye’nin pek çok kentinde, kasabasında, mahallesinde önceki günden itibaren sergilenen toplu protestolar, yürüyüşlerin yaygınlığı dikkat çekicidir. Kuşkusuz bazı kuruluşların, derneklerin de başını çektiği eylemler vardır ama sahadaki meslektaşlarımız, büyük ölçüde “kendiliğinden” ortaya çıkan bir tepkinin söz konusu olduğunu bildiriyor. Bazı yerlerde gösterilerin başını esnaf çekmiştir. Anadolu’da pek çok ilde üniversite kampusları gösterilere sahne olurken, bazı yerleşim merkezlerinde gösteriler kız öğrenciler de dahil olmak üzere liseli gençlere kadar inmiştir. Sonuçta PKK’ya karşı çok büyük bir nefret dalgası ülkenin duygu iklimini kaplamış bulunuyor. FARKLI BİR ERDOĞAN PORTRESİ Bütün bu üzüntü ortamı içinde sevindirici tek haber, bu aşamada gösterilerin Kürt kökenli vatandaşları ya da BDP gibi Kürt siyasi hareketini temsil eden merkezlere dönük bir taşkınlığa yol açmamasıdır. Başbakan Erdoğan’ın önceki gün olayla ilgili ilk yaptığı açıklamada, vatandaşlara “öfkelerine hâkim olmaları, metanetlerini ve serinkanlılıklarını muhafaza etmeleri” yolunda yaptığı çağrı, buradaki tehlikenin fazlasıyla farkında olduğunu, bu aşamada önceliğini toplumdaki infiali yatıştırmaya verdiğini gösteriyor. Çoğunluk duygu dünyasına fren koymamakla ünlenmiş olan Başbakan’ın önceki gün bu saldırı nedeniyle esip gürleyeceğini düşünenler, karşılarına çıkan itidalli Tayyip Erdoğan görüntüsü karşısında şaşırmıştır. Konuşmasının iç politikaya dönük bazı tonları bu durumun istisnasıdır. Kim ne derse desin, bu olay nedeniyle bir Türk-Kürt geriliminin yaşanmaması, toplumsal barışın bozulmaması Türkiye’nin en hayati, en temel önceliğidir. Bu yönüyle Başbakan’ın aldığı tutum yerindedir. LİDERLİĞİNİN EN ZOR SINAVLARINDAN BİRİ Başbakan, önceki gün herkesi serinkanlı olmaya çağırırken, 2003’te başlayan başbakanlığı döneminde muhtemelen kendisini en çok sıkışmış hissettiği günlerden birini yaşamaktaydı. Erdoğan’ın başbakanlığı dönemini kaplayan 9 yıla yakın süre içinde Kürt sorunu muhtelif aşamalardan geçmiştir. Erdoğan, PKK terörünün sakin seyrettiği bir dönemde iktidar koltuğuna oturmuş, bunu ABD’nin Irak işgali sonrasında PKK’nın yeniden güçlenmeye başladığı bir dönem izlemiştir. Özellikle 2007 sonrasında PKK yeniden silahlı saldırılarını artırmış, ülkedeki Kürtçülük hareketi de ciddi bir şekilde zemin kazanmıştır. Erdoğan, bu dönem içinde PKK ile müzakereleri başlatma ve Kürt açılımını üstlenme gibi iki önemli adım atmışsa da, her iki sürecin gerisi gelmemiştir. Bugün eylemsizlik dönemlerinin de geride kalmasıyla birlikte her yönüyle bir çatışma ortamına girilmiştir. Siyasi hayatında rakipleriyle, hasımlarıyla ve kendi yaşam alanını sınırlamak isteyen çevrelerle mücadelesinde kazanan taraf hep Erdoğan olmuştur. Erdoğan’ın PKK ve onunla özdeş gördüğü BDP’ye karşı olan mücadelesinden ne şekilde çıkacağı siyasi serüveninin bundan sonraki döneminin belki de en kritik sorusudur.