ERGENEKON davasının geçen haftaki bir duruşmasında 16 numaralı gizli tanık “Deniz”in aslında PKK’nın eski yöneticilerinden Şemdin Sakık olduğunun ortaya çıkması, Türk kamuoyunda gizli tanık uygulamasıyla ilgili canlı bir tartışmanın patlak vermesine yol açtı.
Ve hemen akla ilk gelen sorulardan biri de şu oldu: Bir terör örgütünün üst düzey yöneticisinin TSK mensuplarına karşı tanıklığı geçerli olabilir mi? Bu sorunun aslında hukukun en temel kurallarından birini ilgilendiren basit bir nedeni var. Şöyle ki, bir mahkemede hâkimin tanık kürsüsüne çıkan bir kişinin ifadesini almaya başlamadan önce usulen yönelttiği ilk soru her seferinde şu olur: “Sanık ile aranızda bir husumet var mı?”
Husumet sorusunun aydınlatılması, tanığın dürüstlüğünü, verdiği ifadenin objektifliğini anlayabilmek bakımından hayati bir kriterdir.
* * *
Ergenekon soruşturmasının 2007’de başlamasının ardından aynı yılın sonunda çıkarılan 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu ile birlikte gizli tanık uygulamasının bugün oldukça geniş bir kullanımını görüyoruz.
Yalnızca Ergenekon davasında toplam 44 gizli tanık bulunuyor. Gizli tanıklar mahkeme salonunun dışındaki bir odaya alınarak, ifadeleri telekonferans yöntemiyle ses ve görüntüleri başkalaştırılarak salona aktarılıyor. Böylelikle tanığın kimliği korunmuş oluyor.
Ancak tanığın gizli kalması pek çok sakınca yaratıyor. Öncelikle güvenilirlik sorunu beliriyor. Gizlilik, sanıklar bir tarafa, davayla ilgisi olmayan üçüncü şahısların bile iftiraya uğrayabilmesine kapıyı aralayan, istismara uygun bir durum yaratıyor.
Gizli tanıkların inandırıcılığı konusunda çarpıcı bir örnek Ergenekon davasında geçen mayıs ayında bir duruşmada sanık emekli Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek ile kendisinin aleyhinde ifade veren gizli tanık “Efe” arasında yaşandı.
“Efe”, Çiçek’i Erzincan Orduevi’nde Başsavcı İlhan Cihaner ile birlikte gördüğünü söyleyince, Çiçek “Ben o gün ne giyiyordum?” diye sormuş, “Yeşil... ” yanıtını verince Çiçek’ten “Denizciler yeşil giymez” yanıtını almıştır. Efe, “Pardon beyazdı” diye düzeltince, Çiçek “Ocak ayında beyaz mı giyiyordum?” diye karşılık vermiştir. Deniz subaylarının kış üniforması siyahtır.
* * *
Bütün sakıncalarına karşılık, gizli tanıklık Avrupa hukukunun yasakladığı bir uygulama değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarında, soruşturmalarda gizli tanık kullanılmasına onay veriliyor, ancak tanınan esneklik bir dizi koşula bağlanıyor.
AİHM’nin doktrini, tanığın kimliğinin gizli tutulması ihtiyacı ile savunma hakkının engellenmemesi gereği arasında bir dengenin kurulmasıdır. Bu amaçla sorgulamanın çekişmeli geçmesi, savunmanın gizli tanığa istediği soruları yöneltebilmesi imkânı sağlanmalıdır.
Türkiye’deki uygulamada ise gizli tanık uygulamasında savunma hakkının kısıtlandığı konusundaki şikâyetler uzun bir liste tutuyor. Örneğin bir gizli tanığa husumet olup olmadığını anlamak açısından -eğer bir davada sanık ise- bunun hangi dava olduğunun sorulmasına bile izin verilmiyor.
Ergenekon davasında da avukatlık yapan Ceza Hukuku Profesörü Köksal Bayraktar, öncelikle “zorunlu hallerde başvurulabilecek bir uygulamanın yaygınlaşmasıyla zorunluluk sınırının aşıldığına” dikkat çekerek şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Çok aşırıya gidiliyor. Bu kadar çok gizli tanık dinlenince ve diğer tanık taleplerine pek yardımcı olunmayınca bu durum suistimale yol açıyor. Ayrıca gizli tanıkların bütün ifadeleri doğru kabul edilerek, süzgeçten geçirilmiyor. Bütün bunlar savunmayı güçsüz kılıyor.”
Karşılaşılan sorunlar, gizli tanık uygulamasını ciddi bir şekilde tartışmamız gerektiğini gösteriyor.