Paylaş
Bu yazıda, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğinin sonuçlanması üzerindeki engellemesi nedeniyle F-16 konusunun ABD cephesinde kilitlendiği anlatılmaktaydı.
Bu yazının yayımlandığı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan gelen sürpriz bir açıklama, ABD’den F-16 talebinin akıbeti konusunda denklemde yepyeni bir durum yaratmış bulunuyor.
Türk tarafının tutumu bakımından önemli bir pozisyon değişikliği anlamına gelen bu çıkışla birlikte, her iki başlıkta da çözüme gidilmesi bakımından kritik bir dönemecin geride bırakıldığı söylenebilir.
Ancak Erdoğan’ın çıkışının ne anlama geldiğini gösterebilmek için biraz geriye, 2021 ekim ayının başına, yani Türkiye’nin F-16 alımı ve modernizasyonu talebiyle Biden yönetimine resmi başvurusunu yaptığı günlere dönelim.
*
Türkiye 40 adet yeni model F-16 alımı ve ayrıca 79 F-16’nın “VIPER” olarak adlandırılan kitlerin temin edilerek modernize edilmesine ilişkin başvurusunu yaptığında, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali dünyanın gündemine girmemişti.
ABD Başkanı Joe Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 31 Ekim 2021 tarihinde Roma’da yaptıkları görüşmede, Türkiye’nin talebini desteklediklerini, ancak öncelikle Kongre engelini aşmaları gerektiğini söylemişti. ABD’den askeri alımların işleyişinde yönetimin onay için yapacağı bildirime Kongre’den itiraz gelmemesi gerekiyor.
Tabii o dönemde Kongre faktörü denildiğinde, F-16’lar konusunda onayın alınabilmesi için daha çok Yunanistan’la ilgili konular ön plana çıkmakta, Türkiye’nin Ege’deki hareket tarzını ilgilendiren bazı güvencelerin istendiği şeklinde yorumlar yapılmaktaydı.
Her halükârda ABD yönetimi, talebi Kongre’den geçirebileceği hususunda iyice emin olmadan bu adımı atıp atmamak konusunda ihtiyatlı bir tutum içindeydi.
*
Başvurudan beş ay kadar sonra 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bütün hesapları altüst etti. İşgal, Rusya’nın saldırganlığından ürken İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka üye olmak için NATO’nun kapısını çalmalarına yol açarken, Türkiye kendisini hedef alan PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinin faaliyetlerine hoşgörülü davrandıkları gerekçesiyle bu iki ülkenin talepleri karşısında NATO’da veto kartına başvurdu.
İttifakın 2022 yılı haziran ayı sonunda Madrid’de düzenlenen zirvesinde, NATO’nun kolaylaştırıcılığıyla Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında varılan bir anlaşmayla, Türkiye bu iki ülkenin başvuruları üzerindeki vetosunu kaldırdı. Ancak sürecinin tamamlanabilmesi için bu iki ülkenin üyeliklerine ilişkin yasal düzenlemelerin bütün NATO ülkelerinin parlamentolarından, bu çerçevede TBMM’nin de onayından geçmesi gerekiyordu.
İşte bu noktada Ankara, iki ülkenin anlaşmayı uygulamalarını gözlemek amacıyla dosyanın TBMM’ye sevkini beklemeye aldı. Daha sonra, Finlandiya’nın üyeliği geçen 31 Mart’ta TBMM tarafından onaylanınca, İsveç dosyası tek kaldı.
Gelgelelim bu süreçte F-16 talebi ile İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması meselesi Türkiye ile ABD arasında siyasi düzeyde yürütülen görüşmelerin en önemli başlıkları haline geldi. ABD yönetimi, Türkiye’nin talebini desteklemekle birlikte, Kongre’deki itirazlar nedeniyle İsveç’in NATO’ya üyeliği tamamlanmadan F-16 dosyasında bir hareketlilik olamayacağını vurgulamaya başladı.
Türkiye ise her vesileyle bu iki konunun farklı olduğunu belirterek, ilişkilendirilmelerine karşı çıktı. İsveç’in NATO üyeliğini, bu ülkenin PKK faaliyetlerine karşı verdiği sözleri tuttuğuna kanaat getirdiği noktada onaylayacağını, bu aşamada uygulamayı izlemek istediğini söyledi.
Geçen temmuz ayında Litvanya’da düzenlenen NATO zirvesine gelindiğinde, İsveç’in üyeliği hâlâ açıkta kalmış olan bir konuydu. Ancak son anda gösterilen bir esneklikle, Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç’in üyeliğiyle ilgili dosyanın onay için TBMM’ye gönderileceğini açıkladı. Gelgelelim bu kez TBMM cephesindeki onay işleminde bir bekleme dönemine girildi.
*
Geride kalan dönemde Türk resmi makamları tarafında Cumhurbaşkanlığı ile Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlıkları düzeyinde yapılan muhtelif açıklamalar incelendiğinde, F-16 talebiyle İsveç’in NATO üyeliğinin ilişkilendirilmesine kuvvetli itirazların seslendirildiği görülebilir.
Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen 10 Eylül’de Yeni Delhi’deki G-20 zirvesi sırasında ABD Başkanı Biden’la ayak üstü yaptığı görüşme sonrasındaki açıklaması bu tutuma örnek gösterilebilir.
Erdoğan, Biden ile F-16 konusunu görüştüğünü söyledikten sonra “Tabii F-16 konusunda maalesef dostlar işi alıyorlar götürüyorlar, ‘İsveç de İsveç’ diyorlar. Şimdi bu şekilde yaklaşım bizi ciddi manada üzmektedir” demiş, ardından şunları eklemişti:
“Böyle dendiği zaman benim de vereceğim bir cevap var. Siz her şeyi Kongre Kongre diyorsunuz. Benim de Kongrem var. Benim kongrem Türkiye Büyük Millet Meclisi. TBMM’den bu tür bir karar geçmediği sürece benim ‘evet’ demem mümkün değil. Tek başıma karar verecek noktada değilim. Meclisimden geçmesi lazım, İsveç’in üzerine düşen görevleri yerine getirmesi lazım. Getirmediği sürece ben Meclisimin vereceği kararı beklemek durumundayım.”
Görüleceği gibi, Erdoğan, resmi söyleminde TBMM’nin atacağı adımı İsveç hükümetinin ülkesindeki özellikle PKK unsurlarıyla mücadele konusunda Ankara’ya verdiği sözleri tutması koşuluna bağlıyordu.
Türkiye’nin bu yöndeki tutumuna işaret eden başka örnekler de verilebilir. Örneğin, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de 28 Eylül’de gazetecilerin F-16 meselesiyle ilgili sorusunu yanıtlarken, “F-16 konusunda İsveç’e ‘evet’ demenizle alakası var diyorlar. Biz de alakası olmayan bir şey diyoruz. Bu hususun İsveç’in NATO üyeliğiyle bağdaştırılması doğru değil” diye konuşmuştu.
*
Açıklamalar bu yönde de olsa, Türkiye ile ABD arasındaki her görüşmede iki dosya birbiri ardına masaya geliyor, bu durum sonrasında yapılan açıklamalara da yansıyordu. Konunun özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile ABD’li mevkidaşı Antony Blinken arasında yapılan görüşmelerde sıkça gündeme geldiği anlaşılıyor.
Son olarak geçen ay sonunda Brüksel’de yapılan NATO Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısından sonra bazı yabancı basın organlarında bir uzlaşı ihtimalinin belirdiği yolunda haberler çıkmıştı.
İşte tam bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen salı günü Katar’dan dönerken gazetecilere yaptığı ve dünkü gazetelerde yayımlanan mülakatında, F-16 konusundaki son durumu soran bir gazeteciye şu yanıtı vermiştir:
“F-16 meselesinde biz muhataplarımıza dedik ki, ‘Amerika Birleşik Devletleri’nin Kongresi varsa bizim de Kongremiz yani Meclisimiz var. Parlamentomuzdan nihai karar çıkmadıktan sonra söyleyecek herhangi bir şey yok. Ben Cumhurbaşkanı olarak bunu parlamentoya sevk ettim ve bana teşekkür ettiniz. Görevimi yaptım ama sizlerden de bir şey bekliyorum. Sizler de eş zamanlı olarak bu konuda kongrenizden bunu geçirin, beraberce eş zamanlı olarak bu adımları atalım’ diyorum.”
Böylelikle, bu iki konuda karşılıklılık içinde “eş zamanlı olarak adım atılması” meselesi, ilk kez Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından telaffuz edilmiş oluyor. Daha önceki açıklamalarında kayda geçen “İsveç’in üzerine düşen görevleri yerine getirmesi” koşuluna bir atıf yok Erdoğan’ın son demecinde.
*
Kabul edelim ki, İsveç’in NATO üyeliği konusundaki pürüzler geride kalmadan F-16 talebinin ABD Kongresi’nden geçmesini beklemek aslında çok da gerçekçi görünmüyordu. Yönetim bütün ağırlığını koysa da İsveç’in NATO’ya üye olabilmesinin bir türlü sonuçlanmadığı bir sırada Kongre’deki muhalefetinin aşılabilmesi çok güçtü.
Ayrıca, Türkiye ile ABD arasındaki siyasi diyalogda bu iki konu her seferinde birlikte gündeme geldiği için kaçınılmaz olarak bir ilişkilendirme zaten çoktandır zihinlerde yerleşmişti.
Sonuçta, Erdoğan’ın Katar dönüşü attığı sürpriz adım Biden yönetiminin harekete geçebilmesinin önünü açabilir. Burada bütün mesele, karşılıklı atılacak adımlarda eş zamanlılığın ayrıntılarının nasıl düzenleneceği hususunda beliriyor.
Bir “Rogers Planı” hadisesinin tekrarlanmaması için, karşılıklı vaatlerin boşlukta kalmasını önleyecek, örneğin üyelik konusu geride kaldığında F-16 talebinin yeniden çıkmaza girmemesini sağlayacak güvencelerin nasıl düzenleneceği sorusu kritik önemdedir. Bu gibi hususların Fidan-Blinken görüşmelerinde şekillenmesi muhtemeldir.
*
Önemli gördüğümüz iki noktanın altını daha çizelim. Kongre’de F-16’ların onayı konusunda Türkiye’nin Yunanistan karşısında Ege’deki hareket tarzı da sıkça mesele edilmekteydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Atina ziyaretinin gösterdiği üzere, Yunanistan’la son dönemde beliren yumuşama atmosferinin, bu itirazların aşılmasına yardımcı olacağı tahmin edilebilir.
Ancak Kongre’deki güçlü Yahudi Lobisi’nin, Türk hükümetinin Gazze’de yaşananlar nedeniyle İsrail karşısında ortaya koyduğu kuvvetli tepkiye misilleme olarak bir engellemeye gitmesi ihtimali dışlanmamalıdır.
*
Her şeye rağmen İsveç’le ilgili pürüzün aşılması Türkiye’nin eline F-16 dosyasında ABD yönetimi karşısında çok etkili bir koz verecektir. Buna göre, İsveç’in ittifaka üye olarak katılması NATO’yu anlamlı bir ölçekte güçlendirecektir.
NATO açısından bu hayati sonucu sağlayacak adımı atması beklenen bir diğer NATO ülkesinin, yani Türkiye’nin hava kuvvetlerini güçlendirmesini sağlayacak bir imkândan yoksun bırakılmaması da aynı mantığın bir doğal sonucu olmalıdır.
Paylaş