Erdoğan’ın ABD gezisi (2) Şahsi düzeydeki yakınlık sorunları aşmaya yetecek mi?

TÜRKİYE-ABD ilişkilerinin içinde bulunduğu durum hakkında fikir sahibi olmayan bir yabancı, geçen çarşamba günü Beyaz Saray’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başkan Donald Trump’ın ortak basın toplantılarının sessiz bir videosunu izlediğinde, liderlerin vücut dillerine bakarak bu ziyaretin mükemmel ilişkilere sahip iki ülke arasında gerçekleştiği gibi bir kanaate kolaylıkla kapılabilir.

Haberin Devamı

Ancak toplantının akışını yapılan açıklamalarla birlikte izlediğinde, bu iki ülke arasındaki ilişkilerin gerçekte sıkıntılı, çözümü bir hayli güç görünen pek çok sorunla kaplı olduğunu hemen fark edecektir.

*

Paradoks, sorunların bütün ağırlığına rağmen iki lider arasında şahsi düzeydeki ilişkinin yabana atılmayacak derecede yakın ve sıcak bir havada seyretmesidir. Biri diğerine “Değerli dostum” diye hitap etmekte, diğeri Beyaz Saray’da ağırladığı konuğunun “büyük bir hayranı olduğunu” anlatmaktadır.

Konuk cumhurbaşkanı günün sonunda “ilişkilerde yeni bir sayfa açmakta kararlı olduklarını” açıklarken, davet sahibi çok harika bir görüşmegerçekleştirdiklerini söylemektedir.

Her ikisi açısından da hedef, hem şahsi düzeydeki diyaloglarının yakın bir şekilde sürdüğünü, hem de Türkiye-ABD ilişkilerinin -girilen bütün türbülanslara rağmen- yoluna devam ettiğini uluslararası camiaya, uluslararası finans çevrelerine, iç ve dış kamuoylarına göstermekse, bu hedefe büyük ölçüde ulaştıkları söylenebilir.

Haberin Devamı

Bu yönüyle bakıldığında, özellikle Erdoğan’ın Başkan Trump ile ilişkisini kuvvetli bir çizgide tutmayı ve ABD ile bir kopmayı önlemeyi, Cumhurbaşkanlığı açısından önemli bir siyasi öncelik olarak gördüğünü vurgulamalıyız.

*

Buna karşılık bütün bu yakınlık mesajlarını bir tarafa koyup içeriğe baktığımızda, karşımıza oldukça zor bir tablo çıkıyor. Dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemlerinin yarattığı kriz ilişkilerin geleceğinde anahtar haline gelerek bu ilişkilerin neredeyse bütününü kilitleyebilecek bir potansiyel kazanıyor.

Bu sorunu etüt etmek üzere kurmayı kararlaştırdıkları teknik mekanizmayla taraflar en azından önümüzdeki ilkbahara kadar zaman kazanmış görünüyor. Gelgelelim ilkbaharda bu sistemlerin operasyonel hale geldiği noktada bir çözüm üretilemezse, ABD Başkanı ünlü CAATSA Yasası’nın açık hükümleri gereği Türkiye’ye yaptırım uygulamak zorunda kalacaktır.

*

Erdoğan’ın ziyareti, ABD’nin PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG ile sahada kurmuş olduğu askeri ittifaktan geri adım atma niyetinde olmadığını göstermiştir. Üstelik Başkan Trump, Fırat’ın doğusundaki petrol kuyularının kontrolünü de YPG’ye zimmetlemektedir. Sonuçta ABD-YPG işbirliği, Türkiye-ABD ilişkilerinin üzerinde koyu bir gölge olarak asılı durmaktadır.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı’nın bu gezide YPG konusunda verdiği bütün mesajlara, örneğin YPG komutanı Ferhat Abdi Şahin’in (Mazlum Kobani) terörist kimliğine ilişkin masaya koyduğu bütün inandırıcı belgelere, hatta orijinal CIA belgelerine karşılık, Amerikan tarafı ısrarla bu mesajı almamakta direniyor. Erdoğan basın toplantısında Abdi Şahin’in terörist sicili konusunda açıklamalarda bulunurken, Trump’ın “Kendisiyle çok iyi bir konuşmamız oldu, çok yakın çalışıyoruz” şeklindeki sözleri iki tarafın ne kadar farklı dalga boylarında durduklarını gösteriyor.

Erdoğan, gezisini izleyen gazetecilere Trump’ın Abdi Şahin konusunda anlattığı görüşlerden etkilendiğini belirtmiştir. Ancak görüştüğü senatörlere gelince, Erdoğan’ın “Diğerleri de zaten Abdi Şahin olayına farklı baktıkları için onu hâlâ sahiplenmeye çalışıyorlar ve en önemlisi de olaya hâlâ Türkiye Kürtlere karşıymış gibi bakıyorlar” şeklinde konuşması, ABD Kongresi ve ABD kamuoyunda yerleşmiş olan algı sorununu teslim ettiğini gösteriyor.

Haberin Devamı

YPG/Mazlum Kobani dosyası öyle anlaşılıyor ki, Türkiye-ABD ilişkilerini olumsuz yönde etkilemeye devam edecektir. Mazlum Kobani’nin Washington’ı ziyaret etmesi için bazı çevrelerce yürütülen hazırlıkların akıbeti bu haliyle Türkiye açısından bir prestij meselesi haline gelmiştir.

*

Özellikle kıdemli Cumhuriyetçi senatörlerle yaptığı görüşme, Washington’da yönetim ve Kongre olmak üzere iki ayrı siyasal evrenin varlığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir kez daha göstermiş olmalıdır. Cumhurbaşkanı, Trump’la ne kadar yakın bir diyalog yürütse de, son tahlilde kendi başlarına hareket eden kuvvetli egoların sahnede olduğu bir Kongre realitesi var.

Bu çerçevede Erdoğan açısından önümüzdeki dönemde Washington’daki en kritik meselelerden biri, Suriye bağlantılı yaptırım tasarısının nasıl sonuçlanacağı sorusunda beliriyor. Kuzey Suriye’ye dönük askeri harekâtı nedeniyle Türkiye’yi cezalandırmayı amaçlayan bir yaptırım tasarısı 29 Ekim’de Temsilciler Meclisi’nden geçmiş bulunuyor. Aynı içerikteki bir tasarının Senato’dan da geçip bağlayıcı bir yasa haline gelmesi, yönetimin de elini kolunu bağlayacağından Türkiye-ABD ilişkilerinde sonuçları bugünden kestirilemeyecek boyutlarda bir depreme yol açabilir.

Haberin Devamı

Eğer Erdoğan’ın Trump’a ve senatörlere verdiği mesajlar da Senato’daki hareketliliği durdurmak açısından etki yaratır ve bu tasarı Senato kanadında bloke edilebilirse, Cumhurbaşkanı’nın gezisi önemli bir sonuç sağlamış olacaktır. Bunu görebilmek için önümüzdeki günleri beklememiz gerekiyor. Bu noktada Başkan Trump’ın da Senato’daki Cumhuriyetçi çoğunluk üzerinde nüfuzunu kullanması şarttır. Ancak hakkındaki azil soruşturması sürecinin Başkan’ın siyasi gücünü sınırlayabileceğini de göz ardı etmeyelim.

Yazarın Tüm Yazıları