Paylaş
Galiba yalnızca Türk resmi makamları ve kamuoyu değil ama bütün uluslararası aktörler açısından da Türkiye ile ABD arasındaki ilişkinin bu görüşmeden sonra nasıl bir doğrultuya gireceği büyük bir merak konusudur.
ERDOĞAN OLUMSUZ ALGIYI DEĞİŞTİRMEK İSTİYOR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkan Biden ile arasında diyalog kurulamadığı yolundaki algıyı değiştirmeyi, Brüksel’deki görüşmeden bir başarı öyküsü ile ayrılmayı arzuluyor. Dünyanın en büyük gücü ABD’nin yeni lideri ile ilk görüşmesinden samimi fotoğraflar ve olumlu bir bilançonun yarattığı bir rüzgârla ayrılabildiği takdirde, bunu her şeyden önce kendi liderliğinin başarı hanesine yazacaktır Erdoğan.
Ayrıca, Türk ekonomisinin kırılganlıklarını dikkate aldığımızda, Erdoğan ile Biden’ın olumlu bir tablo çizmelerinin piyasalara kuvvetli bir mesaj göndereceği de aşikârdır.
Brüksel buluşmasında bu yönde bir havanın belirmesi sadece içteki durum ve ekonomi açısından değil aynı zamanda Erdoğan’ın dış politikayı rahat bir zeminde yürütebilmesi bakımından da gerekli. Öncelikle, iki ülke arasındaki ciddi anlaşmazlık konularının ele alınabilmesi, bu başlıklarda ilerleme sağlanabilmesi bakımından bu ihtiyaç var.
Fetullah Gülen’in Pensilvanya’da ikamet etmesi ve ABD’nin PKK’nın uzantısı YPG’yi Suriye’de kendisine askeri müttefik seçmesini hemen ilk iki başlık olarak sıralayalım. Bunların dışında Türkiye ile ABD’nin gerçekten de birlikte çalışmaları gereken Afganistan’dan
Libya’ya kadar geniş bir coğrafyaya yayılan uzun bir bölgesel sorunlar gündemi var.
Bu arada, ABD ile ilişkilerin belirsizlik içinde seyretmesinin sonuçları sadece Ankara ile Washington arasında sınırlı kalmıyor. ABD ile işlerin kötü gitmesi, Türkiye’nin dış politikada pek çok alanda manevra sahasını daraltma potansiyeli taşıyor. Erdoğan, Biden ile ilişkisini sağlam tutabildiği takdirde, örneğin Rusya lideri Vladimir Putin ile daha kuvvetli bir noktadan müzakere yapabilecektir. Aksi takdirde Kremlin karşısında elindeki pazarlık kartları zayıflayacaktır.
ÜÇ AY BEKLETİLEN TELEFON KONUŞMASI
Şurası açık ki, geçen kasım ayındaki başkanlık seçiminden sonra Erdoğan ile Biden arasında sıcak bir başlangıç yapılamadı. Bu durum doğrudan yeni Demokrat yönetimin bilinçli bir tercihinden kaynaklandı.
Biden, 20 Ocak tarihinde göreve başlamasının ardından Erdoğan’ı aramak konusunda aceleci bir tutum sergilemedi. Pek çok gözlemcinin makul bir zamanda arayacağı yolundaki beklentisine karşılık bunun için üç ay beklemek gerekti. Bu, yakın zamanlarda pek karşılaşılmış bir durum değildi; hele Barack Obama’nın 2008 Kasım ayında başkan seçildikten sonra -telefonla arama bir tarafa- Atlantik ötesi ilk ikili resmi ziyaretini 5-6 Nisan 2009 tarihlerinde Türkiye’ye yaptığını hatırlarsak...
Belli ki, telefonu ağırdan alarak Ankara’yı geriletme çabası içinde oldu Biden cephesi.
Biden, Erdoğan’ı sonunda 23 Nisan tarihinde aradı. Üstelik tatsız bir ilk temas oldu bu telefon konuşması. Çünkü, Biden bir gün sonra, yani 24 Nisan’da “Ermeni soykırımı”nı tanıdığına ilişkin bir açıklama yapacağını bildirdi Erdoğan’a. Nitekim, ertesi günü de bu açıklamayı Beyaz Saray’dan duyurdu. Bir ABD Başkanı’nın ilk kez bir 24 Nisan anma metninde bu ifadeyi telaffuz etmesi, Türk-ABD ilişkileri açısından ağır bir durum yarattı.
İki liderin 14 Haziran’da Brüksel’de düzenlenecek NATO zirvesi sırasında bir araya gelmeleri de o telefon konuşmasında kararlaştırıldı. Ardından, neredeyse iki aya yakın bir süre bu görüşme beklendi, hazırlığı niteliğinde sayısız temas yürütüldü.
İşte önümüzdeki pazartesi günü bu çok beklenen görüşme sonunda gerçekleşiyor.
ÖNCE BIDEN’A SICAK MESAJLAR
Aslında Biden’ın 24 Nisan’da Türk kamuoyunda infiale yol açan açıklamasına rağmen, Erdoğan içeride eleştiri alma pahasına ABD ile yeni bir başlangıç yapma arzusunu vurgulayarak, her seferinde olumlu mesajlar vermiştir. Örneğin, 26 Nisan tarihli konuşmasında Biden’la 14 Haziran buluşmasını hatırlatarak şöyle diyor Erdoğan:
“Bu görüşmede bu konuları yüz yüze değerlendirerek yeni bir dönemin kapılarını aralayacağımıza inanıyorum. Muhatabımızla iki ülke ilişkilerini zehirleyen konuları bir kenara bırakarak, artık bundan sonrasına bakmamızı sağlayacak bir anlayış birliğine varmayı umuyoruz.”
Erdoğan, keza geçen 26 Mayıs’ta Türkiye’de yatırımı bulunan ABD şirketlerinin üst düzey yöneticilerine seslenirken “Başkan Biden’ın 1915 olayları hakkında yaptığı açıklama ilişkilerimize ilave yük getirse de, NATO zirvesinde gerçekleştireceğimiz görüşmenin yeni dönemin habercisi olacağına inanıyorum” diye konuşuyor.
Her iki konuşmada da 14 Haziran’da “yeni dönem başlatma” arzusu vurgulanıyor.
ARDINDAN ‘İLİŞKİLER GERİLİMDE’ MESAJI
Cumhurbaşkanı, buna karşılık ilk kez geçen hafta Beyaz Saray’a sıcak mesajlar verme çizgisini terk etmiştir. Erdoğan, 1 Haziran’da TRT’ye mülakatında Biden’le yapacağı görüşmeyi hatırlatarak “Türkiye-ABD ilişkileri niçin böyle bir gerilim safhasında, bunu tabi soracağız” diyor.
Ardından Biden’ı önceki başkanlarla kıyaslıyor:
“Yani biz sizden önce yine demokratlarla çalıştık, böyle bir görünüm bizde olmadı. Yani Bush’la da çalıştık, Obama ile de çalıştık ama hiç bunlarla böyle bir gerilimi ben yaşamadım. Sayın Trump’la da hiçbir gerilim yaşamadık, tam aksine yani telefon diplomasimizde çok huzurluyduk, çok rahattık.”
Cumhurbaşkanı, bütün bunları sıraladıktan sonra “Sayın Biden ile maalesef bu görüşme, buluşma trafiğimiz o kadar rahat olmadı” diye ekliyor.
Erdoğan, Biden ile yaşadığı durumu açıklık içinde “gerilim” olarak nitelendiriyor, kendisini rahat hissetmediğini gizleme gereği duymuyor.
Bu arada “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bu şekilde köşeye sıkıştıranlar önemli bir dostu kaybederler” şeklinde bir uyarısını da yapıyor Biden’a.
BIDEN’IN BEKLENTİLERİ
İşin bütün püf noktası, bu gibi uyarıların Biden cephesinde nasıl karşılandığı sorusudur. Beyaz Saray’dan gelen telefonun üç ay gecikmiş olmasından da görüleceği gibi, koyduğu mesafe ile ilişkinin oturacağı yeni dengede kendi pozisyonlarını, tasarladığı çerçeveyi Ankara’ya kabul ettirebileceğinin hesabı içindedir Biden yönetimi.
Aslında geride bıraktığımız aylar, haftalar içinde yapılan bütün hazırlık toplantılarında masada duran karşılıklı sorunlar üzerinde en azından kamuoyuna yansıdığı kadarıyla bir ilerleme sağlanabildiğini söyleyebilmek zordur. İki taraf da beklentilerini masaya koymuş ve her şey sonunda Brüksel toplantısına kalmıştır.
Nasıl FETÖ ve YPG gibi konularda Türkiye’nin beklentileri varsa, karşılığında ABD tarafının da kendi cephesinde beklentileri söz konusudur. Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemlerinden geri adım atması en başta geliyor. Bu çerçevede Biden cephesinin bakışında Türkiye’nin stratejik doğrultusuyla ilgili soru işaretlerinin yer etmiş olması önemli bir faktördür.
Ayrıca, Türkiye’de demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi başlıklarda yaşanan sorunlar Biden yönetiminin gündemindeki önemli bir rahatsızlık konusudur.
Sonuçta Erdoğan’ın nitelemeleri üzerinden hareket edersek, ilişkilerdeki mevcut “gerilim” hali ile “yeni dönem” beklentisi arasında sıkışmış görünüyor 14 Haziran Brüksel buluşması.
Paylaş