Paylaş
Önce sayıyla başlayalım. İdlib’de kümelenmiş olan El Kaide türevi terörist grupların sayısı konu olduğunda herkesin ayrı bir tahmini var.
Örneğin Rusya’ya bakarsanız, bugün İdlib’deki terörist sayısı 50 bin dolayındadır. Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın sözcüsü Mariya Zaharova, 13 Eylül tarihindeki açıklamasında bu sayıyı telaffuz ederek, bunların “çok iyi silahlanmış tecrübeli teröristler olduğunu” söylemişti.
Buna karşılık, dünkü yazımızda yer verdiğimiz, BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan El Kaide ve DEAŞ’a ilişkin 15 Temmuz 2019 tarihli raporda bunun çok altında bir rakam yer almıştı. BM raporundaki değerlendirmede El Kaide’nin Suriye’de kurduğu El Nusra’nın içinden yeni bir kimlikle çıkan Heyet Tahrir eş Şam’ın (HTŞ) militan sayısı 12 bin-15 bin aralığı, halen El Kaide’den talimat almaya devam eden Huraseddin’in (Huras el Din) askeri gücü ise 1.500-2 bin aralığında gösterilmişti.
Geçen hafta sonuna kadar ABD Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten Orgeneral Joseph Dunford ise geçen yıl yaptığı bir açıklamada, ‘İdlib’deki militanlar’ın sayısını ‘20-30 bin’ arasında vermişti.
*
Akademik dünyada bu konuda Türkiye’nin en önemli uzmanlarından biri kabul edilen Doç. Serhat Erkmen’in değerlendirmesine başvurursak, HTŞ’nin silahlı kadrolarının sayısı için 18-20 bini makul bir aralık olarak görmek gerekiyor. Doç. Erkmen, Huraseddin için sayıyı, bu örgütle birlikte hareket eden bazı küçük grupları da eklediğinde 3 bin 500-4 bin aralığında tahmin ediyor.
El Kaide türevi bu grupların toplamı alındığında en çok 24 bin gibi bir eşiğe geliniyor. Aslında bu sayı, BM Güvenlik Konseyi’nin yayımladığı raporda HTŞ için öngörülen 12-15 bin ve Huraseddin için 1.500-2 bin tahmininin biraz üstünde görünüyor.
Doç. Erkmen, HTŞ rakamında çoğu İdlib’in batısında M-4 otoyolu üzerindeki Cisr el Sugur kasabası civarında üslenmiş olan Türkistan İslam Partisi’ne bağlı unsurları da dahil ediyor. Kadrolarının ağırlığı Doğu Türkistanlı olmakla birlikte -az sayıda da olsa- Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’dan gelmiş savaşçılar da bu örgütün saflarında çarpışıyor.
‘Küresel cihat’ için İdlib’e gelen bu grubun faaliyetleri Çin Halk Cumhuriyeti’nin de İdlib’deki gelişmeleri yakından izlemesine yol açıyor.
*
İdlib’de sahadaki askeri denklemden söz ederken terörist kategorisine girmemekle birlikte sahip oldukları ateş gücü bakımından hesaba alınması gereken Suriye silahlı muhalefeti içindeki grupları da bir faktör olarak değerlendirmeye katmak gerekiyor.
Bugün İdlib’de alan hâkimiyeti büyük ölçüde HTŞ’de olsa da, Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu’nun uzantısı olan ‘Özgürlük Cephesi’ne bağlı çok sayıda grup da bugün İdlib’de varlık gösteriyor. Bunların arasında Feylak eş Şam, Ahrar eş Şam gibi öne çıkmış örgütler de var.
Doç. Erkmen, İdlib’deki bu grupların sayısal büyüklüğü için 30 bin dolayında bir tahminde bulunuyor. Ancak bu noktada HTŞ’nin geçen ocak ayında cephe bünyesindeki grupların önemli bir bölümünü, özellikle güneyde üslenmiş olanları İdlib dışına sürdüğünü dikkate almak gerekiyor. Bu grupların bir kısmı Esad rejiminin geçen mayıs ayında İdlib’in güneyinde başlattığı harekâttan sonra bölgeye dönüş yaparak sahada Suriye ordusuna karşı savaşa girişmişti.
*
Şimdi Türkiye açısından meselenin hassas boyutuna geçelim. Kuşkusuz, İdlib’de bugün sahada hâkim olan statüko ilelebet bu şekliyle devam edecek değil. Önümüzdeki yıllarda Suriye sorununa bir şekilde bir çözüm bulunduğunda buradaki terörist grupların tasfiyesi meselesi uluslararası politikanın önemli bir meselesi haline gelecektir.
‘Terörist’ kategorisinde olmayan silahlı muhalefetin bir siyasi çözüm çerçevesine nasıl eklemleneceği kuşkusuz kritik başlıklarından biridir. Ancak, özellikle BM Güvenlik Konseyi’nin de terörist kategorisinde gördüğü HTŞ ve zaten El Kaide’nin katıksız temsilcisi olan Huraseddin gibi terör gruplarına bağlı silahlı savaşçılarının akıbeti herhalde bu süreçte en zor sorulardan birini oluşturacaktır.
Bu silahlı savaşçılar ne olacak? Muhtemel bir çözümde Şam’daki meşru otorite ile bir uzlaşıya girmeyi kabul etmemeleri halinde İdlib’de nasıl barınacaklar? Binlercesinin uçaklara konulup Afganistan’a gönderilmesi ya da topluca çöle sürülmeleri gibi bir senaryo söz konusu olamayacağına göre bu insanlar nereye gidecektir?
Yoksa İdlib’in büyük bir bölümünün Şam’daki rejimin kontrolüne geçtiği bir senaryoda kuzeye göç edip Türkiye sınırına bitişik kurtarılmış bölgelerde mi yaşamlarını sürdürecekler? Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesinin potansiyel serpintileriyle birlikte Türkiye üzerinde bir basınç yaratması kaçınılmaz olacaktır.
Yoksa HTŞ herkesi şaşırtacak bir pragmatizm göstererek kendisini ılımlı bir çizgiye doğru dönüştürmeye mi çalışacaktır?
Bugün için uzak gibi görünse de gelecekte Suriye krizinin bir çözüm perspektifine girmesi halinde bu sorular eninde sonunda Türkiye’nin gündemine yerleşecektir.
Paylaş