Paylaş
Dicle'deki Jandarma Komutanlığı'ndan geceyi geçireceğimiz harekat bölgesine zırhlı bir kariyerle gidiyoruz. Komutanlıktan ayrıldığımızda saat 21.00. Gece çoktan çökmüş.
Üç gazeteciyi harekat alanına götürmek üzere küçük bir konvoy oluşturuluyor. En önde bir tank, arkasında bizim bulunduğumuz kariyer ve hemen arkamızda koruma görevi yapan askerlerin bulunduğu bir jeep.
Güvenlik nedeniyle ‘‘muharebe koşullarında gece intikali’’ yapılacak. Araçların ışıkları yakılmayacak. Konvoyun başını çeken tank, yolu termal algılayıcıyla izliyor. İçinde bulunduğumuz kariyer, yolu yalnızca tankın gerisindeki cılız bir kırmızı ışıktan farkediyor.
Bu koşullarda yapılan intikal tam bir saat 15 dakika sürüyor ve Uluçeşme bölgesindeki 1030 rakımlı ünlü tepedeki komuta merkezine varıyoruz.
Gece karanlığının içinde, bizi 16. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Yalçın Özçer karşılıyor.
Tepede üslenen birlik, iki tank, topçu bataryası, gece görüş termali ve çevrede tarama yapan komandoları taşıyan kariyerlerden oluşuyor.
Buradaki birimin görevi, karşıda kuzeydeki Ziyaret dağları ile doğusundaki Dedvar dağı ile önümüzde uzanan ovayı gözetlemek.
Dicle nehri, kuzeydoğuda Ziyaret dağlarının bitiminde ovaya girip, Dedvar dağının yanından güneye iniyor. Ziyaret dağlarının arkasından Diyarbakır-Elazığı vilayet sınırı geçiyor.
Bu bölge, Murat Harekatı'nın yer aldığı elipsin Batı ekseninde yer alıyor.
Burası, çevreye yayılan tarama grupları için oluşturulan geçici komuta merkezi. Tuğgeneral Özçer'le birlikte ‘‘gece görüş termali’’nden karşıki tepeleri izliyoruz.
Tuğgeneral Özçer, Türk ordusunun PKK'ya karşı yürüttüğü mücadelede büyük bir tecrübe kazandığını vurgulayarak, ordunun intikal yeteneğini, teknolojik üstünlüğünü ve yüksek moralini anlatıyor.
Tuğgeneral Özçer, büyük bir iddiayla konuşuyor:
‘‘Şu an dünyanın en tecrübeli ordusu biziz...’’
Murat Harekatı bölgesinde geçirdiğimiz 24 saat boyunca, askerlerden en sıkça duyduğumuz söz bu. Her kademedeki askerde bu iddia ile karşılaşıyoruz.
Muazzam bir özgüven duygusu...
* * *
Geceyarısına doğru, kamptaki gazetecilere operasyona katılan askerlere verilen kumanyanın aynısı dağıtılıyor: Ton balığı konservesi, barbunya konserve, yeşil biber, salatalık, meyve suyu, muz ve elma...
Sıra gece konaklamasına geliyor. Gazeteciler, askerlerin koşullarının aynısını yaşayacaklar. Konaklayacağımız mekan, taşlarla çevrili bir barınak. Üstü naylon ve çadır beziyle kaplanmış. Yüksekliği en çok 50 cm. İçeride altı adet uyku tulumu bulunuyor. İçeri alçalarak girip, sürünerek uyku tulumunun içine giriyorsunuz.
Gözününüzü kapadığınızda, hemen altınızdaki toprağın rutubetini, başınızın yanındaki taşın soğukluğunu duyuyorsunuz.
Gece yarısı, kulağınızın dibinde patlayan bir top sesiyle uyanıyorsunuz. Bunu 4-5 saniye sonra uzakta topun düştüğü yerdeki patlama izliyor. Ardından iki top atışı daha yapılıyor.
Uykunuza devam ediyorsunuz.
Sabah günün ilk ışıklarıyla gözünüzü açtığınızda, başınızın hemen üstündeki naylonun ve uyku tulumunun çiğle kaplı olduğunu farkediyorsunuz.
Güneş kuzeydoğunuza düşen Dedvar dağının arkasından yükseliyor.
Sabah saat 06.00'da topluca kahvaltı yapılıyor. Sabah kumanyasında dağıtılan sucuk yakılan bir ateşte çevrilerek ekmek arası yapılıyor.
Bu sırada geceyi çevrede tarama yaparak geçiren komando birlikleri kamp yerine varıyor.
Konvoyla Dicle'ye hareket ettiğimizde, Tuğgeneral Özçer, şunları söylüyor:
‘‘Bir operasyon öncesi arkadaşlara ‘İnşallah başarılı bir operasyon olur' dediğimde, bana, ‘komutanım nerede, keşke bir hedefla karşılaşsak...' diye yanıt veriyorlar. Hedef kalmadığından yakınıyorlar.’’
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 1984 yılından bu yana Güneydoğu'da PKK'ya karşı giriştiği mücadelenin geldiği noktayı en iyi bu sözler anlatıyor.
Paylaş