Dünya 3 Kasım’da hangi eşikten döndü?

Başkanlık koltuğunda oturduğu dört yıl boyunca yalnızca Amerikalılar değil, bütün dünya kendisini çok yakından tanıdı. İzlediği politikaları bir tarafa koyalım, hacim ölçülerini zorlayan bir ego, ABD’deki uzmanların “narsisistik kişilik bozukluğu” olarak adlandırdıkları bir karakter bütün çıplaklığıyla ortalığa döküldü bu dört yıl zarfında.

Haberin Devamı

Bir kere dürtüleriyle hareket eden biriydi. Dürtüleri onu nereye sürüklerse oraya gidiyordu. Dengeli biri değildi. Böyle olmak, görünmek gibi bir derdi de yoktu zaten. Ayrıca, kendisini olgulara, gerçeklere bağlı hissetmek gibi bir taahhütten de yoksundu. Örneğin, kolaylıkla yalan söyleyebiliyordu. Kendisine muhalif gazeteler sıkça konuşmalarından sonra söylediği yalanların sayısına ilişkin istatistikler yayımlıyordu.

İnsanlarla ilişkilerinde rahatsız edici bir ölçüsüzlük sergileyebiliyordu; nezaketten pek nasibini almamıştı. En yakın çalışma arkadaşlarına herkesin ortasında hakaret edebiliyor, mutabık olmadığı, görüşlerini beğenmediği insanlarla ilgili sıkça alaycı, aşağılayıcı bir dil kullanabiliyordu.

Aslında karakterinde vücut bulan ahlaki ölçüler itibarıyla bulunduğu makamı ve o makamın temsil ettiği ülkeyi de sürekli aşağı çekiyordu.

Haberin Devamı

Bir diğer yönü, kurallara sürekli meydan okumasıydı. Kuralları esnetmeye, etrafından dolanmaya açıktı; gerektiğinde işi kuralları tanımamaya kadar götürebiliyordu. Dört yıl boyunca Amerikan sisteminin yerleşmiş bütün geleneklerine meydan okudu, ülkenin köklü kurumlarıyla açıktan kavgaya girişti.

Kural tanımazlığı başkanlığındaki başlıca hasletlerinden biri haline gelmişti. Ama yine de bu kuralsızlığın bir yerde duracağı, bir sınırı geçmeyeceği zannediliyordu ki, o sınırı da geçti...

İhlal ettiği sınır, ABD’nin anayasasıydı.

İMKÂNSIZI İSTEMEK

Bir imkânsızı istiyordu Trump. Seçimden galip çıkan Demokrat aday Joe Biden’ın başkanlığını kesinleştiren Seçiciler Kurulu kararının ABD Senatosu’ndaki onay işlemi engellenmeliydi... Senato’da bu amaçla düzenlenecek oturuma başkanlık edecek kişi, dört yıldır kendisinin Başkan Yardımcısı olarak görev yapmış olan Mike Pence’ti.

Pence’ten talebi, Senato’daki oturumu yönetirken yetki kullanıp Biden’ın başkanlığını tescil eden kararın onaylanmasını bloke etmesiydi. Seçimlerin çalındığı yolundaki dayanaksız iddiası çerçevesinde bu konuda yapılacak bir engellemenin de meşru bir dayanağının olacağı inancındaydı. Oysa ABD Anayasa Mahkemesi Trump’ın ekibinin itirazlarını reddedip, seçim sonucunun meşruiyetinin sorgulanmasına kapıyı kapatmıştı.

Haberin Devamı

Gelgelelim Trump, kendisine yakın bazı hukukçulardan Başkan Yardımcısı’nın Senato’da pekâlâ bu engellemeyi yapabileceğine ilişkin bir mütalaa almıştı.

Pence de başka hukukçulardan engelleme yetkisinin olmadığına, bunun anayasaya ters düşeceğine ilişkin görüş almıştı.

 YA PENCE, TRUMP’A ‘EVET’ DESEYDİ

Beyaz Saray’da günlerce üzerinde kurduğu baskıya rağmen Pence’i engellemeyi yapması için ikna edemedi Trump ve “The New York Times”ın dün yazdığına bakılırsa bunun üzerine kendisine “korkak” diyerek hakaret de etti.

Trump’ın izlemek istediği yönteminin bir emsali yok. Ancak anlaşılan işin bu yönü kendisi için çok da önemli değil. Çünkü bütün stratejisini ne yapıp yapıp iktidar koltuğunu bırakmamak üzerine kurmuş.

Haberin Devamı

Pence, Trump’ın istediği şekilde hareket etseydi ne olurdu, onu kestirebilecek durumda değiliz. Engelleme hamlesi en azından bir süre için belki sonuç yaratabilir, bu takdirde muhtemelen hiç öngörülmemiş olan, bir benzerinin hiç yaşanmadığı muazzam bir kaos ortamı belirebilirdi ABD’de.

Geçen çarşamba günü Başkan Yardımcısı unvanını taşıyan kişi kendisine en azından bu olayda ‘hayır’ diyebilen Mike Pence değil de her söylediğini yapan “evet efendimci” bir siyasetçi olsaydı, ABD’yi tarihinin en büyük iç çalkantılarından birinin içine itecek bir kapı da aralanmış olabilirdi.

KAOSUN SENARİSTİ VE REJİSÖRÜ OLMAK

 Aslında Trump’ın çarşamba günü onay oturumunun başlamasından yaklaşık bir saat önce düzenlediği mitingin amacı, hem Pence hem de Senato ve Temsilciler Meclisi’ndeki oturumlara katılacak olan Cumhuriyetçi üyeler üzerinde baskı kurmaktı.

Haberin Devamı

Zaten konuşmasında eleştiri oklarını seçim sonuçlarına saygılı davranılmasını isteyen kendi Başkan Yardımcısı ve Cumhuriyetçi Kongre üyelerine gönderiyor, onları açıkça “güçsüz” olmakla suçluyordu. Konuşması onlara dönük aşağılayıcı ifadelerle kaplıydı.

Daha vahimi, alevlendirici konuşmasında fanatik taraftarlarından Kongre’ye gidip güçlerini göstermelerini istemesiydi. Kaybettiği başkanlığı, Kongre’de güç gösterisiyle, anayasayı çiğneyerek demokrasi dışına çıktığı bir yöntemle geri almayı planlıyordu.

Trump, kışkırttığı topluluğa “Buradan Kongre’ye yürüyeceğiz ve ben de orada sizinle birlikte olacağım” derken yine yalan söyledi. Onları Kongre’ye gönderirken kendisi Beyaz Saray’a gidip senarist ve rejisörlüğünü üstlendiği demokrasiye karşı ayaklanmayı televizyondan izlemeyi tercih etti.

Haberin Devamı

Kışkırttığı gözü kararmış taraftarları, cam çerçeve indirip girdikleri Kongre’deki onay oturumlarını engellemeyi en azından bir süre için başardılar. Bu yönüyle Trump’ın kural tanımazlığının sınırsızlığı bütün dünyanın gözü önünde sınanmış oldu.

3 KASIM SEÇİMİNİN ANLAMINI DEĞERLENDİRMEK

 Yaşanan hadisenin önemi, yalnızca ABD değil, aslında bütün dünyanın geçen 3 Kasım’da yapılan başkanlık seçimde bir uçurumun kenarından dönmüş olduğunu göstermesidir.

Seçimde sonuçlar, kritik üç-dört eyalette farklı bir şekilde çıkmış olsaydı, Trump bir dört yıl daha başkanlık koltuğunda oturacaktı. Geride kalmış olan bu ihtimalde, ikinci kez seçilmenin verdiği mutlak güç tutkusuyla kendisinin kural tanımazlığı ve daha da yükselecek egosu birleştiğinde, bu bileşimin yol açacağı sonuçları tahmin edebilmek güç değildi.

Bu kişinin dünyanın en büyük küresel gücünün karar alma mekanizmasının başında oturduğunu dikkate aldığımızda, kazansaydı, ikinci döneminde bütün dünyayı kuralsızlığın iyice zemin kazanacağı bir kargaşanın içine sürüklemesi yabana atılmayacak bir senaryo olurdu.

İktidarda kalabilmek hırsıyla anayasayı ve demokrasiyi ayaklar altına alıp ülkesini gözünü kırpmadan bir kaosun içine atabilen bir ABD Başkanı’nın dünyanın barış ve istikrarı ve üzerinde yaşadığımız gezegenin selameti açısından taşıyacağı mesaj da herhalde çok farklı olmazdı.

ABD’de 3 Kasım’da yapılan başkanlık seçiminin sonucunun ne anlama geldiğini geçen çarşamba günkü olaylara tanıklık edince galiba şimdi daha iyi değerlendirebiliyoruz. 

Yazarın Tüm Yazıları