Demokrasilerde asker-sivil ilişkilerinin sınırları nereden geçmeli?

Geçen 30 Ağustos’ta Kara Harp Okulu’nun mezuniyet töreni sırasında yaşanan olaylar, ordu ile ilgili tartışmaları, bu çerçevede asker-siyaset ilişkileri meselesini bir kez daha ülkemizin gündemine sokmuş bulunuyor. Öyle anlaşılıyor ki, daha bir süre bu mevzu ile yaşamaya devam edeceğiz.

Haberin Devamı

Bu tartışmaların doğru bir zeminde, doğru kavramlar ve demokrasi kültürünün çerçevesi içinde yapılması kuşkusuz büyük önem taşıyor. İşte bu tartışmaların önümüze taşıdığı temel sorulara yanıt ararken, kayda değer bir referans metin olarak karşımıza çıkıyor “Sivil-Asker İlişkileri/Nasıl Bir Demokratik Kontrol” başlıklı kitap.

Yazarının kimliği kitabı ayrıca önemli kılıyor. Kitap, 2015-2017 yılları arasında Hava Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapmış olan emekli orgeneral Abidin Ünal’ın imzasını taşıyor. Orgeneral Ünal, 15 Temmuz kalkışması sırasında Hava Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapmaktaydı ve o gece darbeciler tarafından İstanbul’da derdest edildikten sonra Ankara’ya getirilip, Akıncı Üssü’nde alıkonmuştu.

ASKERİ DARBELERİN MUHASEBESİNİ YAPMAK

Haberin Devamı

Ünal’ın emekliye ayrıldıktan sonra kaleme aldığı ve geçen aralık ayında yayımlanan bu kitap, ana konu olarak ordunun demokratik kontrolünün nasıl sağlanabileceği sorusuna odaklanıyor.

Geçmişte bir dizi doğrudan darbe ve muhtelif şekillerdeki müdahaleler ile demokrasiyi birçok kez sakatlamış olan bir kurumun bugünkü kuşakları, artık “demokratik kontrol” üzerine kaleme aldıkları kitap çalışmalarıyla ülkedeki tartışma ortamına katılıyorlar. Bu durum, yaşanan tarihsel tecrübe ışığında Türkiye’de ordunun demokratik kontrolünde bugün gelinen aşamayı gösteriyor.

Abidin Ünal, kitabında TSK’nın Cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleştirdiği darbe ve müdahalelerin bir dökümünü verip, bu fiillerin bir muhasebesini yapmayı ihmal etmiyor. Tabii, bunu yaparken Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişahların yaklaşık üçte birinin askeri isyanlarla değiştirildiğini hatırlatma ihtiyacını da duyuyor.

Bu arada, Ünal’ın çalışmasını değerlendirirken, bir süre önce iki emekli general tarafından asker-sivil ilişkilerini konu alan bir çalışmanın daha yapılmış olduğunu hatırlatmalıyız. “Asker ve Siyaset” başlıklı kitap, her ikisi de kumpas davalarında hapis yatmış olan emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ile emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz tarafından 2014 yılında yayımlanmıştı. Ünal da, kitabında yer yer bu iki generalin ortak çalışmalarına atıflar yapıyor.

Haberin Devamı

Demokrasilerde asker-sivil ilişkilerinin sınırları nereden geçmeli

‘SİVİL KONTROL’ İLE ‘DEMOKRATİK KONTROL’ FARKLI OLABİLİR

Yazarın bakış açısını göstermek bakımından bir hususu vurgulayarak devam edelim. Ünal, kitabın en başında “sivil kontrol” ile “demokratik kontrol” arasında bir ayrım getirerek, bunların birbirinden farklı kavramlar olduklarına dikkat çekiyor. Ordu üzerindeki her sivil denetimin, “sivil olsa da demokratik olmayabileceğini” hatırlatıyor. “Sivil kontrol kavramı, bu bağlamda, demokrasiden uzak, otoriter sivil rejimleri de kapsayabilen bir tanımlamadır” diye yazıyor Ünal.

Bu çerçevede Çin Halk Cumhuriyeti’nde ordu üzerinde sivil kadronun etkili bir denetimi bulunduğunu ama bu denetimin otoriter bir rejime özgü olduğunu belirtiyor. Bu çerçevede “demokratik sivil denetim” ya da “demokratik sivil kontrol ve denetim” kavramlarının kullanılabileceğini söylüyor.

Haberin Devamı

ESKİ SORU: MUHAFIZLARIN MUHAFIZLIĞINI KİM YAPACAK?

Ünal, sivil-asker ilişkilerini dünyada ve Türkiye’deki tarihsel süreci bağlamında değerlendirirken, aslında bu başlıktaki soruların tarih boyunca ordu kurumunun bulunduğu her toplulukta karşımıza çıktığını anlatıyor. Ona göre, meselenin temelinde çok eski bir soru olan “muhafızların muhafızlığını kim yapacak” sorusu yatıyor.

Yazar, ordunun kontrolüne ilişkin dünyadan, özellikle Batı demokrasilerinden pek çok örnek ve modeller gösterirken, bu konuya kafa yormuş olan önde gelen düşünür ve siyaset bilimcilerin görüşlerine geniş bir şekilde yer veriyor. Ünlü Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington da bunlar arasındadır.

Haberin Devamı

Keza, bu alanda Türkiye’deki akademisyenler tarafından yapılmış olan çalışmalara da atıflar var. Bu yönüyle, okuru ele aldığı konu üzerinde hem yurtdışındaki hem de Türkiye’deki akademik literatür ve bu alandaki kavramsal çerçeveyle buluşturmuş oluyor.

ÖNCE DEMOKRASİ

Kuşkusuz 330 sayfayı aşan bir kitabın geniş içeriğini tek bir gazete yazısının sınırları içinde değerlendirebilmek mümkün değil. Bu nedenle kitabın dayandığı temel mesajlarla ilgili bazı genel tespitlerle yetinmek durumundayım.

Öncelikle demokrasiye bağlılık, ordunun siyasetin dışında kalması vurgularını Ünal’ın kitabındaki ana mesaj olarak tanımlamak hata olmaz. Ayrıca, orduya askerlik mesleğinin doğasının gerektirdiği bir özerklik alanının tanınması ihtiyacı, yine Ünal’ın sıkça altını çizdiği hususlardan biridir. Ancak bu, sivil üstünlük koşuluyla sınırları tanımlanmış bir özerkliktir.

Haberin Devamı

DEMOKRATİK DENETİMİN DÖRT PARAMETRESİ

Kitabında ‘demokratik kontrol ve denetim modeli’ olarak dört temel parametreye dayanan bir çerçeve öneriyor Abidin Ünal. Bu parametrelerin, büyük ölçüde tüm çağdaş demokratik kontrol ve denetim teori ve pratiklerinin ortak yönlerini yansıttığını belirtiyor.

Birinci parametre, meşru sivil otoritenin üstünlüğüdür. Sivil demokratik otoritenin Silahlı Kuvvetler üzerinde denetim, gözetim ve dengeleme yetkisini ve bunun askeri güç tarafından kabul edilmesini ifade ediyor bu parametre.

İkinci ilke, askerin sahip olduğu gücü siyasetten kendi iradesiyle uzak tutması ve siyasetin sivil bir inisiyatif olduğunu kabullenmesidir. Ünal, bu ilkeyi “İzolasyon” olarak adlandırıyor.

Üçüncü parametrede, değindiğimiz “Özerklik” kavramı yer alıyor. Ünal’a göre bu ilke de “profesyonel askeri kimliğin vazifesi gereği doğal sonucudur.” Özerkliğin sınırlarının ‘kurumsal ve operasyonel özerklik seviyesi’ olarak belirlenmesi gerektiğini söylüyor.

Ve dördüncü parametre olarak “Mutabakat Kuralı”nı vurguluyor. Bu, sivil ve asker arasında oluşturulan ilişki ilkelerinin toplumsal kabul gören bir mutabakata dönüştürülmesidir. Böylece vatandaşın demokratik kontrol ve denetim sürecine katkısı sağlanarak, süreç daha kalıcı ve etkin hale getirilecektir.

Bu arada, Ünal, söz konusu dört parametre hayata geçirildiği takdirde sergilenecek asker duruşunu zedeleyebilecek en yıkıcı tehdidi “siyasallaşma” olarak görüyor ve şu uyarıyı yapma ihtiyacını duyuyor:

Sivil kontrolün tesisi maksadıyla bir yöntem olarak orduyu siyasi ideolojiye bağlı hale getirmek  gibi güvensiz yaklaşımlarla onu siyasallaştırma gayretine girilmesi, yanlışların en büyüğü olacaktır.

DİYALOG GEREĞİ

Ünal’ın kitabında en çok tekrarladığı noktalardan biri sivil otorite ile asker arasında diyalog ihtiyacıdır. Her vesileyle, askerin görev alanı ve kurumsal yapısını konu alacak her türlü düzenlemenin sivil ile askerin diyalogu ve uyumu ile yapılması gerektiğini belirtiyor.

Reformların “askerin muharebe gücünü zayıflatmaması gerektiğini”, ayrıca “köklü reformların içselleştirilebilecek bir zamana ve zemine yayılması gerektiğini” kaydediyor.

Ben yaptım oldu anlayışı ile gerçekleştirilen baskın tarzındaki değişimlerin, temel askeri değerler, norm ve prensiplerle uyumlu olmayabileceğini ve sorunlara yol açabileceğini” söylüyor.

Reformlar ancak diyalogla yapıldığı takdirde “demokratik gözetimin amacına ulaşacağını ve toplumsal uzlaşı niteliği taşıdığı için de uzun ömürlü olacağını” belirtiyor.

15 TEMMUZ SONRASINDAKİ DÜZENLEMELER

Bu çerçevede 15 Temmuz darbe girişiminden sonra KHK’larla getirilen düzenlemelerle ilgili ciddi çekinceleri var Ünal’ın. Bu düzenlemelerin çoğunun önümüzdeki dönemde yeniden ele alınması ihtiyacını belirtiyor.

Örneğin, kuvvet komutanlarının Genelkurmay Başkanı’ndan alınıp, siyasi bir kimlik taşıyan Savunma Bakanı’na bağlanması, Ünal’ın en çok üzerinde durduğu hususlardan biridir. Kuvvet komutanlarının yeniden siyasi kimlik taşımayan Genelkurmay Başkanı’na bağlanmasını öneriyor.

Kuvvetle altını çizdiği noktalardan biri YAŞ düzenlemeleriyle ilgilidir. “Askeri personelin terfi ve atamalarına esas teşkil eden ehliyet, liyakat, tecrübe, eğitim, görevdeki başarı ve askeri liderlik vasıflarını, en doğru askeri liderler değerlendirir” diye yazıyor Ünal. Terfi ve atamaya esas teklif makamının, kuvvet komutanlıkları ve Genelkurmay olması gerektiğini söylüyor.

Bu noktada bir öneri olarak, Tümgeneral/Tümamiral rütbelerine kadar terfi ve atamaların askeri liderlerce, daha üst rütbelerdeki terfi ve atamaların ise YAŞ tarafından yapılmasını öneriyor. “Salt siyasi otorite inisiyatifi ile yapılan, yapılacak olan terfi ve atamaların ordunun siyasallaşmasına kapı açması kaçınılmaz olmaktadır” diye yazıyor emekli kuvvet komutanı.

Bunun gibi askeri okulların durumuna da değiniyor. Harp okulları dahil bu eğitim kurumlarının Milli Savunma Üniversitesi çatısı altında toplanmasını 15 Temmuz sonrasındaki “tepkisel bir düzenleme” olarak nitelendiriyor.

Dünyanın belli başlı tüm ülkelerinde subay kaynağı olan Harp Okulları’nın doğrudan ilgili kuvvet komutanlığına bağlı olduğuna dikkat çekiyor. Ünal, “Bu öğrencileri asker ve subay yapma sorumluluğu askeri liderlere aittir ve askeri uzmanlığı zorunlu kılar” diyor.

Keza, askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması ve GATA’nın da Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin bünyesine alınmasını da yanlış bularak, bu konuda da bir dizi somut öneride bulunuyor.

DİYALOGDAN MAKSAT ONAY DEĞİL, GÖRÜŞ ALMAK

İlginç bir nokta, Ünal’ın 15 Temmuz sonrası düzenlemelerin İspanya’da demokrasiye geçilmesinin ardından yapılan düzenlemeleri de geride bıraktığını söylemesidir. İspanya’da 8-13 yıl arasında uzun bir döneme yayılan reformların Türkiye’de KHK’lar ile 10 günlük bir süre içinde yapıldığını söylüyor.

Bu düzenlemelerin darbe teşebbüsü sonrasının olağanüstü koşullarında yapıldığını teslim ediyor, ayrıca diyalog eksikliği nedeniyle ve acelecilikten kaynaklanan eksikliklerinin olmasının kaçınılmaz olduğunu söylüyor. “Diyalogdan maksat reform için askerin onayını almak değil, görüşünü almaktır” diye ekliyor.

Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın kitabı, demokratik denetim ve aynı zamanda TSK’daki düzenlemelerle ilgili başlıklarda önümüzdeki dönemde yürütülecek tartışmalar açısından dikkate değer bir başvuru kaynağı olarak görülebilir.

Yazarın Tüm Yazıları