Danıştay cinayetini aydınlatmak Türkiye’nin önünü açmaktır

ALPARSLAN Arslan, 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay İkinci Dairesi’ni toplantı halindeyken basıp içerideki üyelere kurşun yağdırdı.

Haberin Devamı

Kafasına kurşun isabet eden üye Mustafa Yücel Özbilgin saldırıda hayatını kaybederken, Danıştay’ın bugünkü Başkanı Mustafa Birden dahil 4 üye yaralandı.
Bu saldırının o tarihte Türkiye’yi nasıl tehlikeli bir gerilim hattına soktuğu hafızalarda hâlâ canlı olmalıdır.

MAHKEME KARARINA GÖRE RADİKAL İSLAMCI

Arslan’ın Danıştay’da hedef aldığı İkinci Daire, verdiği bir kararla türban yasağının kamusal alandaki sınırlarını kuvvetlendirmiş ve bu yönüyle muhafazakar dinci çevrelerin büyük tepkisini çekmiş olan birimiydi. Arslan’ın üzerinde köktendinci Vakit Gazetesi’nin kupürü de çıkmıştı.

Bu görüntü, o dönemde cinayetin radikal İslamcı çizgide bir eylemci tarafından işlendiği ve doğrudan laikliği hedef aldığı yolunda yaygın bir görüşü tetiklemiş, Ankara, bazı hükümet mensuplarının zor anlar yaşadığı büyük protesto gösterilerine sahne olmuştur.

Aynı zamanda Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba atılması eylemlerinin de içinde yer aldığı anlaşılan Arslan, Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davasında eylemi “türban yasağını protesto etmek için” yaptığını söylemiştir. Mahkeme, yaklaşık 21 ay süren yargılamadan sonra 13 Şubat 2008 tarihinde kendisini iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırmıştır.

Mahkemenin gerekçeli kararını esas alırsak, Arslan anayasal laik düzeni yıkmayı hedefleyen bir teröristtir.

SAVCI ÖZ’E GÖRE ERGENEKONCU


Arslan’ın ismi mahkemenin bu kararı vermesinden yaklaşık 5 ay sonra 2008 Temmuz ayında bu kez İstanbul’daki Ergenekon savcılarının hazırladığı iddianamede karşımıza çıktı. İddianameye göre, Cumhuriyet ve Danıştay saldırıları Ergenekon terör örgütü tarafından laiklik konusundaki hassas kesimleri hükümete karşı kışkırtmak, böylelikle ülkede karışıklık çıkartmak amacıyla düzenlenmiş provokasyonlardı.

Ergenekon savcılarına göre, Alparslan Arslan, Ergenekon’un bu amaçla kullandığı bir tetikçiydi. Savcılar, bu iddiayı Arslan’ın Ergenekon davasının Muzaffer Tekin gibi önde gelen sanıklarıyla ilişkilerini gösteren delillere dayandırdı.

Yargı sistemi içinde ortaya çıkan bu ikiliğe Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi son verdi. Yargıtay, delillerin birlikte değerlendirilmesi yönünden Arslan’la ilgili yargılamanın Ergenekon davası ile birleştirilerek yeniden görülmesi gerektiğine karar verdi. Arslan bunun üzerine Silivri’ye gönderildi ve Ergenekon davasında yargılanmaya başlandı.

Hemen belirtelim ki, Alpaslan Arslan Mehmet Ali Ağca’dan sonra Türkiye’nin karşılaştığı en kafa karıştırıcı katildir. Bu genç avukat, kimliği, açıklamaları, hal ve tavrındaki belirsizlikler, çelişkiler ve iniş çıkışlarla tam bir muammadır. Örneğin, hem köktendinci yönleri vardır, hem de ultra ulusalcı...

Ancak zeki bir insan olduğu ve muhataplarını istediği yöne sürüklemekte bayağı maharet sergilediği tartışma götürmez, aynen Mehmet Ali Ağca gibi...

DANIŞTAY’DA DELİL KARARTMASI MI?


Bu soru işaretleri sürerken geçen hafta ortaya çıkan bir TÜBİTAK raporu, sarkacı yeniden Arslan’ın Ergenekon bağlantılarına doğru yöneltmiştir. Raporun gün ışığına çıkarttığı gerçek, Oyak Güvenlik A.Ş.’nin sorumlu olduğu Danıştay’daki güvenlik kamerasına ait hard disk kayıtlarının baskından iki gün önceki bölümlerinin silinmiş olduğudur.

TÜBİTAK’ın bu saptaması, Arslan’ın baskından önce keşif yaparken yanında olduğu ileri sürülen kişilere ait görüntülerin yok edildiği yolunda ciddi kuşkuların belirmesine yol açıyor. Ancak aynı raporda, kayıtların kurtarılan bölümlerinde Danıştay dışında görüntülerin de yer aldığına dikkat çekilerek, hard disklerin orijinalliği konusunun netlik kazanmadığı da belirtilmişti.

Türkiye’nin yakın tarihi paralel bir düzlemde aydınlatılmamış siyasi cinayetlerin de tarihidir. Bu cinayetler, her seferinde demokratik istikrarı sarsarak Türkiye’yi kaosa itmiştir. Demokrasiye zarar vermek, askıya almak isteyen çevreler için en kestirme yol büyük cinayetlerle ülkedeki atmosferin bulanıklaştırılmasıdır.

Geçmişte bu acı tecrübeleri büyük bedeller ödeyerek yaşamış olan Türkiye’nin benzer tuzaklara bir daha düşmemesi için Danıştay cinayetinin en ufak bir ayrıntı bile karanlıkta kalmayacak şekilde aydınlatılması elzemdir. Bu çerçevede Danıştay’da güvenlik kamerasındaki delillerin karartıldığı iddiasının üzerine büyük bir ciddiyetle gidilmelidir.

Yazarın Tüm Yazıları