Cemal Kaşıkçı davasının seyriyle ilgili üç muhtemel senaryo

Suudi Arabistan Krallığı Başsavcılığı’nın, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi dosyasıyla ilgili 31 Aralık 2021 tarihli “adli yardımlaşma” talebini ilettiği yazısına yanıtı 13 Mart 2022 tarihini taşıyor. Bu resmi yanıtta bir dizi nokta dikkat çekiyor.

Haberin Devamı

Krallık Başsavcılığı, önce “Davanın Suudi Arabistan’daki yargı makamlarına devredilmesini” talep ediyor.

İkinci kritik bir talep daha var. Suudi Başsavcılığı, İstanbul’daki mahkemede sanık durumunda olan 26 Suudi vatandaşının Interpol’deki “kırmızı bülten listesinden kaldırılmasını” da talep ediyor.

Bu talepler iletildikten sonra şöyle deniliyor:

Davanın devri durumunda dava ve davadaki iddialar değerlendirilecek ve sonucundan Türk adli makamlarına bilgi verilecektir.”

Yani “Siz dava dosyasını gönderin, biz inceleyip sizi sonuçtan haberdar edeceğiz” mesajı veriliyor.

ANKARA KARARI YETERSİZ BULUP KUVVETLE ELEŞTİRMİŞTİ

Bu noktada dünkü yazımızda altını çizdiğimiz bir hususu hatırlatalım. Krallık Başsavcılığı’nın aynı yazısında (İstanbul’daki mahkemede sanık olan) bu 26 kişi hakkında tahkikat yapıldığı, bunlardan 11’inin suçlanarak yargılandığı, geriye kalan isimler hakkında ise (15 kişi) suçlamalar kanıtlanmadığı için dava açılmadığı da belirtiliyor.

Haberin Devamı

İstanbul’daki mahkeme dosyası ile davanın Suudi yargısındaki seyri arasındaki kayda değer çatışma başlıklarından biri burada karşımıza çıkıyor. Suudi Başsavcılığı, Ankara’nın suçladığı diğer 15 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına zaten kanaat getirmişti.

Ancak bu gibi farklılıklardan daha önemlisi, Riyad’da yapılan yargılamada 2019 yılı sonunda 11 sanıktan 5’i idam, 3’i hapis ve 3’ü hakkında beraat kararı açıklandığında Ankara’nın bu karara verdiği resmi tepkidir. Ankara, kararı yetersiz bularak kuvvetli bir dille eleştirmiştir.

CESET PARÇALARININ KONDUĞU TORBALARA NE OLDU?

Dışişleri Bakanlığı’nın Riyad’daki kararın duyurulduğu 23 Aralık 2019 tarihindeki açıklamasından yola çıkarsak, Ankara “Kararın cinayetin tüm yönleriyle aydınlatılmasına ve adaletin tecellisine dönük beklentileri karşılamaktan uzak olduğu” görüşünü taşıyor.

Dışişleri’ne göre, kararda bir dizi eksiklik söz konusudur. İlk sırada “Cemal Kaşıkçı’nın bedeninin akıbetinin karanlıkta kalması” geliyor.

Riyad’daki yargılamanın seyrine bakıldığında, Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda iğne ile bir madde enjekte edilmek suretiyle öldürüldüğü ve ardından cesedinin parçalara ayrılıp plastik torbalara konularak binanın dışına çıkartıldığı tespiti mahkeme tarafından da yapılmıştır.

Haberin Devamı

Bütün mesele, yargılama sonuçlandığında bu siyah plastik torbalara ne olduğu sorusuna yanıt verilmemesidir. Davanın akışında yapılan tespitlerde -birkaç kez- “bu torbaların bir işbirlikçiye verildiği” belirtilmiştir. Ancak Suudi adli makamları bu konunun üstüne gitmekten kaçınmıştır. Zaten yerel işbirlikçiler sorusunun aydınlatılmamış olması da Ankara’nın kararla ilgili resmi eleştirisinin önemli bir unsurudur.

AZMETTİRENLER KARANLIKTA KALDI

Ankara’nın gördüğü temel eksikliğin bir diğer boyutu, “Cinayetin azmettiricilerinin tespiti” hususunun da açıklanan kararda “karanlıkta kalması”dır.

Oysa İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Riyad’daki kararın açıklanmasından üç ay sonra 24 Mart 2020 tarihinde sonuçlandırılan birinci iddianamede cinayetin azmettiricilerinin kimlikleriyle ilgili kuvvetli tespitler söz konusudur. Bu iddianamede bir numaralı sanık olan, dönemin Suudi Arabistan istihbarat örgütünün başkan yardımcısı Ahmed Bin Muhammed el-Asiri bunların başında geliyor. El-Asiri, cinayeti işleyen ekibi oluşturup İstanbul’a gönderen kişidir. Riyad’daki davada yargılanmış, ancak beraat etmiştir.

Haberin Devamı

Kilit bir diğer isim, cinayetin işlendiği dönemde “Kraliyet Dairesi’nde Müsteşar” olan Saud el Kahtani’dir. Kendisi, Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi, perde arkasında bir numaralı karar vericisi Muhammed Bin Selman’ın yakın mesai içinde olduğu bir şahsiyettir. İstanbul’daki iddianamenin iki numaralı sanığıdır. Ancak Riyad’daki Başsavcılık kanıt olmadığı gerekçesiyle kendisini yargılama dışında tutmuştur.

Toplam 20 sanığın yer aldığı birinci iddianamede 18 sanık hakkında “kasten adam öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenirken, el-Asiri ve el-Kahtani için “Tasarlayarak ve canavarca hisle eziyet çektirerek kasten öldürmeye azmettirme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. (Toplam altı sanıklı ikinci iddianame 28 Eylül 2020 tarihinde mahkemeye sunuldu.)

Haberin Devamı

Aslında Riyad’daki mahkemenin safahatına bakıldığında her ikisinin bu hadisenin ne kadar içinde olduklarını görmemek mümkün değildir. İstanbul’a giden heyetin müzakere grubunda yer alan isimler, Türkiye’ye hareketlerinden önce Kaşıkçı’yı yakından tanıyan el-Kahtani ile de görüşmüştür.

Operasyonun ana organizatörü el-Asiri’dir. Heyeti bizzat kendisinin oluşturduğu hususunda tereddüt yoktur. Suudi Başsavcılığı da el-Asiri’nin “Kaşıkçı’yı ikna yoluyla, olmazsa cebren getirilmesi için ekip oluşturulması talimatını verdiğini” belirtiyor.

Yargılanan sanıkların çoğu bu yönde ifade vermiştir. El-Asiri ise kendisini özetle “Ben sadece Kaşıkçı’yı ikna edip getirmelerini söyledim, zorla getirmelerini değil” diyerek savunmuştur. Savcılık, el-Asiri’yi suçlu bulup “en ağır şekilde” cezalandırılmasını istediği halde, mahkeme heyeti kendisini aklamıştır.

Haberin Devamı

PLANA KARAR VERENLER DEĞİL, UYGULAYANLAR YARGILANDI

Riyad’daki mahkeme dosyasına göre, burada yargılanan 11 kişiden 9’u istihbaratçıdır. (Diğer ikisi, iğneyi yapan adli tıp başkanı ve bir konsolosluk görevlisi.)

İstanbul’daki iddianameye göre ise sanıkların bir bölümü bizzat Veliaht Prens’in maiyetinde çalışan, kendisine yurtdışı gezilerinde eşlik eden isimlerdir. Sonuçta bütün deliller yan yana konduğunda, bütün yollar Veliaht Prens’e doğru uzanıyor.

Riyad’daki yargılamada sanıkların ifadeleriyle ortaya atılan ve kabul gören teze göre, bu heyet el-Asiri tarafından Washington Post gazetesinde eleştirel yazıları çıkan Cemal Kaşıkçı’nın ikna edilerek, olmazsa zor kullanılarak getirilmesi için görevlendirilmiştir. Ancak İstanbul’a giden heyetin bazı üyeleri talimat dışına çıkarak kendisini öldürüp daha sonra parçalayarak cesedini ortadan kaldırmıştır.

Bu çerçevede karara getirilen temel eleştiri, azmettirenler değil, yalnızca Kaşıkçı’yı hedef alan planı icra edenlerin bir bölümünün yargılanıp mahkûm olduğu, Suudi Arabistan’da sistemin kilit noktalarında bulunan asıl karar vericilerin bir şekilde bu olayın dışında tutulduğu görüşüdür.

SUUDİLERİN MUHTEMEL HAREKET TARZLARI

Şimdi meselenin bundan sonraki seyrine bakalım. Suudi Başsavcılığı, Türkiye’den gelen iddianame ve onu destekleyen delil dosyası karşısında ne yapacaktır?

İyimser bir senaryo, Suudi makamlarının haklarında takipsizlik kararı sonucu yargılanmamış olan 15 sanığın en azından belli bir bölümü için yargılama yoluna gidip, bunlar hakkında hüküm vererek Türkiye ile işbirliğine girdiği yolunda bir hareket tarzı izlemesidir.

Bir başka ihtimal, gerekli soruşturma ve kovuşturmaların zaten sonuçlandığı, bütün adli sürecin tamamlandığı, bu çerçevede Türkiye’den gelen deliller ışığında yeni bir adım atılmasının gerekmediği belirtilerek, dosyanın kapatılmasıdır. Bu, Türkiye cephesinde sıkıntı yaratacak bir seçenek olur.

Akla gelen bir ihtimal de, sınırlı sayıda sanık için soruşturma açılıp adli süreci zamana yayarak dosyanın ötelenmesi yoluna gidilmesidir.

Suudi makamlarının hangi yönde hareket edeceklerini ancak önümüzdeki dönemde somut adımlarını gördüğümüzde anlayacağız.

TÜRKİYE NE YAPABİLİR?

Kaşıkçı davasının bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceği muhtemelen Riyad’dan gelecek yanıtın yönüne göre şekillenecektir. Türk makamlarını tatmin etmeyen bir sonuç iletildiğinde, bu durumun kabullenilmesi söz konusu olabilir mi? Böyle bir durumda adaletin tecelli etmediği belirtilerek İstanbul’daki davaya kaldığı yerden devam edilebilir mi?

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, geçenlerde yargılamanın Suudi Arabistan’da devam etmesi ihtimali çerçevesinde gelişmelerin şekline göre Türkiye’nin önündeki bir dizi seçeneğe işaret etmiştir.

Bozdağ, çıkan kararın Türkiye’de değerlendirileceğini, A) Ceza verildiği ve infaz yerine getirildiğinde, Türkiye’nin “düşme” kararı verebileceğini kaydediyor. Bu iyimser senaryodur.

Suudi Arabistan yargısı ya beraat verirse? Bozdağ, bu takdirde B) Türk mahkemesinin durdurma kararını kaldırıp yargılamaya devam edebileceğini ya da C) Bu kararı yeterli görüp “düşme” kararı da verebileceğini söylüyor.

Bakan’ın açıklamaları daha çok yargılamanın yeniden yapılacağı kabulünden yola çıkıyor. Bozdağ, yargılamanın devredilmiş olmasının Türk mahkemelerinin yargılama yetkisini ortadan kaldırmadığını vurguluyor. “Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği” hakkında 2016 yılında çıkartılan 6706 sayılı yasanın 24’üncü maddesinin özellikle dördüncü maddesi Bakan’ın anlattığı bu çerçeveyi tanımlıyor.

Her halükârda top bu aşamada Suudi Arabistan’ın sahasına geçmiş bulunuyor. Daha bir süre Cemal Kaşıkçı davası ile birlikte yaşamaya hazır olalım.

Bu arada Ankara’nın, Suudi Arabistan Krallık Başsavcılığı’nın 26 Suudi vatandaşının Interpol listesinden çıkartılması talebine vereceği yanıt için Riyad’ın atacağı adımları bekleyip ona göre mi hareket edeceği, önümüzdeki günlerin bir başka hassas sorusudur.

Yazarın Tüm Yazıları