BM’DEN BALYOZ DAVASI GÖRÜŞÜ (3) Bağlayıcı değil ama moral sonucu var

BM İnsan Hakları Konseyi’nin alt organı olan Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu’nun Balyoz davasında Türkiye’nin BM’nin temel insan hakları sözleşmelerini ihlal ettiği yolunda verdiği görüşün en önemli dayanaklarından biri hangisi dersiniz?

Haberin Devamı

Yanıt: Türk hükümeti ile dosya üzerinde yapılan yazışmalarda Ankara’nın bazı suçlamalara yanıt vermemiş ya da bir tutum ortaya koymamış olması...
Bu durumun usule uygunluk, adil yargılanma hakkı ile ilgili bazı ihlal iddiaları karşısında yaşandığını belirtiyor çalışma grubunun raporu.

*

BM organının Balyoz davasında “ihlal” olarak değerlendirdiği uygulamalardan biri, tutukluluk süresinin uzunluğu.
Raporda bu konuda şöyle deniliyor: “Hükümet, sanıkların uzun tutukluluk süresinin yasallığına itiraz edebilmek ve kefalet düzenlemesinden yararlanabilmek için etkin yollara sahip olduklarını göstermemiştir. Hükümet, mahkemenin sanıkların tutukluluklarının devamının yasal ve olgusal dayanaklarını gerekçelendiren düzenli kararlar aldıklarını da ortaya koymamıştır. Çalışma Grubu’nun görüşüne göre, bu durum, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 9’uncu maddesinin üçüncü paragrafının ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 9’uncu maddesinin ihlal edildiğine kanaat getirmesi için yeterli bir zemin oluşturmaktadır”.
Soruşturma döneminde alınan “gizlilik” kararı çerçevesinde delillerin sanıklar ve avukatlarıyla paylaşılmaması, çalışma grubunun “ihlal” bulduğu bir diğer başlığı oluşturuyor. BM organı, böyle bir kısıtlamanın, ancak delillerin “sanıkların aleyhinde kullanılmaması” ya da “suçlamalarla ilgili bulunmaması” halinde meşru görülebileceğini belirtiyor. Rapor, “sanıkların bazı önemli delillere ve potansiyel olarak lehte bazı delillere erişiminin engellenmesini” de yine Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14’üncü maddesinin üçüncü paragrafına aykırı buluyor.
Kurulun ihlal kanaatine varırken, değerlendirmeye aldığı önemli bir unsur, mahkemenin davadaki dijital delillerin sahte olduğunu belirten üç bilirkişi raporunu dikkate almayı reddetmiş olmasıdır. Keza, savunmanın bu delillerin sahte olup olmadığını incelemek üzere mahkemenin kendi seçeceği bir bilirkişiden görüş istemesi yolundaki talebinin reddedilmiş olması da bu çerçevede değerlendirilmiştir.
BM’nin ilgili kurulu, yaptığı inceleme sonucunda, halen Yargıtay’da temyiz aşamasında olan Balyoz davasında insan haklarıyla ilgili temel uluslararası sözleşmelerin ihlal edildiğine kanaat getirmiştir.

*

Haberin Devamı

Peki BM içinden bu yönde bir görüş belirtilmiş olması ne anlama geliyor? Nasıl bir sonuç doğuruyor? Baştan belirtelim, rapordaki görüşlerinin bir bağlayıcılığı yok. Çalışma Grubu, önüne gelen somut şikâyetlerle ilgili hazırladığı görüşleri faaliyet raporları içinde 47 ülkenin temsil edildiği BM İnsan Hakları Konseyi’nin dönemsel toplantılarına sunuyor. Bu görüşler, ayrıca bir BM belgesi olarak yayımlanarak uluslararası kamuoyunun dikkatine getiriliyor.
Bu raporların etkisi, bu mekanizmalara ek olarak, biraz da kurulun her biri insan hakları alanında uluslararası düzeyde saygınlığa sahip üyelerinin yarattığı ağırlıktan da geliyor. Çalışma Grubu’nun başkanlığını yapan hukukçu, İslam konferansına üye bir ülkeden geliyor: Senegal Anayasa Mahkemesi yargıcı Malik El Hacı Sow... Bir diğer üye İngiltere’de hocalık yapan Pakistanlı kadın hukuk profesörü Shaheen Ali. Oxford ve King’s College gibi Avrupa’nın prestijli üniversitelerinde ders veren Norveçli hukuk profesörü Mads Andenas ile uluslararası ceza hukuku otoritesi Ukraynalı Prof. Vladimir Tochilovsky de üyeler arasında. Grubun önemli bir diğer üyesi uzun yıllar askeri diktatörlük altında yaşamış bir ülkeden, Şili’den geliyor: Roberto Garreton.
Pinochet rejimine direnmiş bir hukukçunun yıllar sonra Türkiye’deki bir darbe davasında darbecilikle suçlanan askerlerin hak ihlaline uğradıkları yolunda tutum almasında kuşkusuz ironik bir durum var.

*

Haberin Devamı

Sonuçta bu rapor, Türkiye’de özel yetkili mahkemelerde geçerli olan yargı pratikleri ile evrensel hukuk arasındaki makasın ciddi bir şekilde açılmakta olduğunu göstermesi bakımından önem taşıyor.
Buradaki kritik nokta, Türkiye’deki bir yargılamada görülen hak ihlallerinin, evrensel hukuka ters düşen uygulamaların Birleşmiş Milletler’in çatısı altındaki saygın bir kurul tarafından belgelenerek küresel vicdanın dikkatine sunulmuş olmasıdır. Bu yönüyle raporun “moral etkisi”, hukuki sonuçlarının üstüne çıkıyor.
Hassasiyet taşıdığı konularda BM mekanizmalarını harekete geçirmekten kaçınmayan Türkiye’nin, aynı kuruluştan hukuk ihlalleri alanında kendisine yönelecek eleştirilerle de barışık olmayı öğrenmesi gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları