YENİ bir yıl yaklaşırken, geride bırakılmakta olan yıla ilişkin herkesin kendine göre bir muhasebesi vardır.
Ben de 2011’e dönüp baktığımda pek çok olay gözümün önünden geçiyor. Van depremi, seçim kampanyası, Kürt sorununda yeniden güvenlik politikalarına dönüş, uzun tutukluluk süreleriyle ilgili tartışmalar, ifade özgürlüğünün karşılaştığı sorunlar, tutuklu meslektaşlarımızın durumu gibi...
BİR İNSAN ORTADAN BÖLÜNÜR MÜ?
Bütün bu olayların dışında kalan ve nedense yeterince üzerinde durulmayan çok önemli bir olay daha meydana geldi 2011’de.
Yarın son gününü geçirecek olan 2011’i ileride hep bu olayla hatırlayacağım. Konu, bir anıtın yıkılması.
Kars’ta heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan bu anıt, o topraklarda 20’nci yüzyılın başında çekilen büyük acıların ardından 21’inci yüzyılda dostluğun, kardeşliğin yüceltilmesi düşüncesiyle tasarlanmıştı.
Anıt, eşit büyüklükte, birbirini cepheleyen iki parçadan oluşuyordu. Birbirine yüzünü dönmüş iki insanı çağrıştırıyordu ilk bakışta. Aksoy’un belirttiğine göre, aslında bir insanın ortadan bölünmüş haliydi. O parçalar birleştiğinde insan yeniden kendisi olacaktı. “İnsanlık anıtı”, barışı simgeliyordu.
SÜRATLE YERİNE GETİRİLEN GÖREV
Kentin kuzeyindeki Üçler Tepesi üzerinde yapılan 35 metre yükseklikteki anıt, doğudaki Ermenistan sınırından da görülebilecekti.
Her şey, önce Azerbaycan’ın Kars Başkonsolosluğu’nun girişimleri, ardından da MHP Kars il örgütünün anıta karşı açtığı kampanyayla başladı. Derken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ocak ayının başında ayak bastı Kars’a ve burada yaptığı konuşmada “ucube” olarak nitelendirdiği heykele savaş ilan etti. Kars’ta şöyle seslendi halka Başbakan: “Belediye başkanımız görevini süratle yerine getirecektir. Bunu süratle bekliyoruz. İnşallah ilk gelişimizde bunu da göreceğiz.”
Görev süratle yerine getirildi. Başbakan’ın kentten ayrılmasından bir süre sonra Kars belediyesi anıt yıkım projesi için ihaleye çıktı. İhale, 272 bin lira veren bir yıkım şirketine gitti.
Geçen mayıs ayında yolum Kars’a düştüğünde bizzat tepeye çıkıp baktım. Heykelin yanındaki levhada “İdarenin Adı: Kars Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü, İşin Adı: İnsanlık Anıtının Kaldırılması, İşin Bedeli: 272.000 TL” yazıyordu.
Heykelin üzeri, işaretlenerek 19 parçaya bölünmüş, her parça numaralanmıştı. Yıkım faaliyeti belli bir sıra içinde yukarıdan aşağı doğru parçalar halinde iniyordu. 2011, bir insanlık anıtının kadavra gibi işaretlendiği bir yıldı. Gözlerimle gördüm.
YIKILIŞI DA BİR SİMGE
Anıtın yıkılması talimatını veren Başbakan’dı. Hepimiz biliyoruz ki, beğenmiş olsaydı, bugün o heykel Üçler Tepesi’nde yerli yerinde duruyor olacaktı.
Başbakan’ın beğenisinin farklı olabilecek diğer bütün tercihlerin önüne geçtiği, bir sanat eserinin akıbetiyle ilgili çok temel bir kararın bile doğrudan Başbakan tarafından alınabildiği bir ülkedir Türkiye.
Politikacıların iradesinin sanatçıların yaratma özgürlüğünün üstüne çıktığı, siyasal iktidarın beğenilmeyen sanat eserlerini ortadan kaldırma yetkisini kendinde gördüğü bir ülkeden söz ediyoruz.
Bu haliyle o heykel, yükselirken hangi mesajı taşımış olursa olsun, yıkılış öyküsüyle de Türkiye’ye yerleşmekte olan bir tarzı, bir zihniyeti simgeliyor aslında.
Keşke kesilen sadece heykelin kafası olsaydı.
İnsanlık anıtı parçalara bölünüp yıkılırken, çok az insanın sesi çıkmıştı Türkiye’de.
Bir büyük suskunluğun bir örtü gibi Türkiye’nin üzerini kapladığı bir yıldı 2011.