Biber gazında hak ihlaline tam gaz devam

GEZİ olaylarının birinci yıldönümü, geçen cumartesi günü özellikle İstanbul’da eşi görülmemiş büyüklükte bir polis ordusu üzerinden kurulan alan hâkimiyeti ve her zamanki gibi polisin ileri düzeyde aşırı güç kullanımıyla geride bırakıldı.

Haberin Devamı

Bir kez daha, polisin göstericilere uyguladığı kontrolsüz gücü yansıtan çarpıcı fotoğraf kareleri zihinlerimize kazındı.
Biber gazında hak ihlaline tam gaz devamBirinci yıldönümü dolayısıyla Gezi olaylarının anlamı üzerinde pek çok yazı ve analiz yayımlandı. Öyle anlaşılıyor ki, Gezi hadisesi kendine özgülüğüyle daha çok uzun yıllar siyaset bilimcileri, sosyologları ve muhtemelen tarihçileri meşgul edecek.

***

Bugünkü yazımda Gezi olayları sırasında meydana gelen hak ihlallerinin hukuki boyutu, bu çerçevede ihlaller karşısında geçerli olan cezasızlık kültürü üzerinde durmak istiyorum. Polisin aşırı güç kullanımı, bu olaylar sırasında ölümlere, yaralanmalara, sakat kalma vakalarına yol açmıştır. Sakat kalanlar içinde bir grubu, yüzüne biber gazı fişeği isabet ettiği için gözünü kaybeden vatandaşlar oluşturuyor. Bu durumda olan vatandaşların sayısı hesaplamalara göre sekizdir.
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu, İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından ortaklaşa hazırlanan “Bir Yılın Ardından Gezi” başlıklı rapor, olaylar sırasında yaralanan vatandaşların toplam sayısını 8 bin 163 olarak veriyor.
Burada projektör altına alınması gereken konulardan biri, gösteriler sırasında hak ihlaline yol açan polisler hakkında açılan soruşturma ve davaların akıbetidir. Aradan geçen bir yıl içinde ölüme neden olma, yaralama, dayak gibi fiiller üzerinden açılan davaların hiçbiri sonuçlanmış değildir. Hâlâ soruşturması sürmekte olan, dava aşamasına geçmeyen sayısız dosya vardır.
Bir başka anlatımla, aradan bir yıl geçmesine karşılık hak ihlaline neden olduğu için yargılanıp ceza almış tek bir polis görevlisi yoktur.
Yine Türkiye’nin artık kangrene dönüşmüş olan cezasızlık kültürü sorunu karşımıza çıkıyor. Vatandaşı öldüren, yaralayan, döven, kötü muamele eden kamu görevlileri, çoğunlukla yargının şefkatli, koruyucu kanatları altında ciddi bir yaptırım görmeden, yani bir bedel ödemeden sorumluluktan kurtuluyor. Tersi yöndeki örnekler -ne yazık ki- azınlıktadır.

***

Cezasızlık kültürünün temelinde zihniyet olarak polis teşkilatı ile aynı dalga boyunda düşünüp hareket eden, devleti vatandaşın üzerinde bir varlık olarak kutsayan Türkiye’deki yargı mekanizmasını –geniş bir kesimiyle- görmek gerekiyor.
Savcıların başlattığı soruşturmalar genellikle ağır bir şekilde yürüyor, keza mahkeme aşamasına gelindiğinde bir türlü sonuç alınamıyor. Sonuçta polislerin hak ihlalleri yargı nezdinde müsamaha görmüş oluyor. Bu da poliste “Yaptığım yanımda kâr kalır” anlayışını kökleştiriyor, yeni ihlalleri teşvik ediyor.
Bu zihniyet örtüşmesinin kaçınılmaz sonucu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hem toplanma hakkı hem de biber gazıyla ilgili içtihatlarının polis tarafından uygulamada göz göre göre ihlal edilmesidir.
AİHM, geçen temmuz ayında aldığı “Abdullah Yaşa/Türkiye” kararında biber gazı kapsülü atan tüfeklerin göstericiler hedef alınmadan çan şeklinde havaya doğru ateşlenmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. AİHM, aynı kararında biber gazı tüfeği göstericilere doğru sıkılırsa AİHM’nin “ölümcül etki yaratan silahlar konusundaki içtihadının uygulanması gerektiği”ni belirtmiştir.

***

Bu yazının üstünde gördüğünüz fotoğraf 31 Haziran Cumartesi günü Ankara Kızılay’da Milliyet foto muhabiri Ünal Çam tarafından çekildi. Görüleceği gibi, polis görevlileri, biber gazı tüfeklerini yukarı doğru bir açıyla ateşlemiyor, doğrudan göstericilerin üzerine doğru sıkıyor. Geçen cumartesi İstanbul’da da benzer görüntülerle karşılaşılmıştır.
İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar, polislerin vatandaşın üstüne ateş etmelerini caydıracak herhangi bir önlem almayarak, bir anlamda polise bu serbestiyi tanıyarak AİHM kararlarına meydan okumaktadırlar. Türkiye, açıkça Avrupa hukukunu çiğnemektedir.
Bu görüntüler olsa olsa Türkiye’nin Avrupa hukuk sistemi içinde yer almayı hak etmediğinin belgesidir.

Yazarın Tüm Yazıları