Paylaş
Bir de Beyaz Saray’ın açıklamasında Türkiye ile ABD arasında bu düzeydeki görüşmelerin gündemi çerçevesinde duymaya çok alışık olmadığımız bir dosya da kayda geçirildi: Demokratik kurumlar, insan hakları ve hukukun üstünlüğü...
Bu açıklamanın ne anlama geldiğine bakmak için önce biraz geriye, ikisi arasında geçen 14 Haziran tarihinde Brüksel’deki NATO Zirvesi sırasında gerçekleşen ilk görüşmeye gidelim.
BIDEN BRÜKSEL’DE GÜNDEME GETİRECEKTİ...
Bu temas, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Biden arasında geçen yıl tam bugün yapılan ABD seçimleri sonrasındaki ilk buluşmaydı. Görüşmenin belirsizlik içinde kalan yönlerinden biri, demokrasi ve insan hakları başlığının iki lider arasında gündeme gelip gelmediği sorusuydu.
Başkan Biden, geçen 20 Ocak tarihinde göreve başladıktan sonra dünyada demokrasinin ileri götürülmesi hedefini dış politikasının temel önceliklerinden biri olarak açıklamıştır. Daha sonra yönetim adına Türkiye hakkında yapılan pek çok açıklamada, demokrasi başlığı sıkça vurgu almıştır.
Bu meselelerle çok ilgili olmayan Cumhuriyetçi Donald Trump döneminin ardından, Washington’dan gelen söz konusu beyanlar ABD’nin Türkiye politikasında bir değişime işaret ediyordu.
Beyaz Saray, bu çerçevede insan hakları dosyasının Brüksel’de Biden ile Erdoğan arasındaki ilk buluşmanın gündeminde yer alacağını önceden açıklamıştı. Başkan Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, görüşme öncesinde gündeme ilişkin bilgi verirken, “Değerler ve insan hakları alanındaki önemli görüş ayrılıklarını” da ele alınacak konular arasında saymıştı.
Sullivan’ın bu alanda “önemli görüş ayrılıkları”ndan söz etmesi, değindiği başlığın ABD tarafında kayda değer bir sorun olarak görüldüğünü gösteriyordu.
ANCAK KABİL HAVALİMANI ÖN PLANA ÇIKTI
Gelgelelim Amerikan tarafı Brüksel görüşmesinden sonra oldukça ketum davrandı. Örneğin Sullivan, yaptığı açıklamada liderlerin Kabil Havalimanı’nın güvenliğinin sağlanması konusunda birlikte çalışma kararı aldıklarını, ayrıca S-400’ler üzerindeki diyaloğun da süreceğini belirtmekle yetindi.
Bu açıklama Kabil Havalimanı dosyasının ilişkilerdeki diğer bütün meselelere, bu çerçevede insan hakları dosyasına da baskın çıktığı şeklinde yorumlandı.
Konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen eylül ayındaki New York ziyareti sırasında CBS televizyonundan Margaret Brennan’a verdiği mülakatta da gündeme geldi. Brennan, Biden’ın kendisi hakkında daha önce “otokrat” dediğini ve ayrıca insan hakları ihlallerinden söz ettiğini hatırlatıp, ABD Başkanı’nın bu konuları görüşmelerinde doğrudan açıp açmadığını sordu. Erdoğan, Biden’ın “bu konuları kendisine hiç açmadığını, bir araya geldiklerinde çok saygılı davrandığını” belirtti.
Erdoğan’ın açıklamasının dikkat çekici bir yönü, Brüksel’deki 14 Haziran görüşmesiyle ilgili olarak sadece Karzai Havalimanı’nın durumunu görüştüklerini söylemesiydi.
YÖNETİM PEK ÇOK KADEMEDE DİLE GETİRDİ
Brüksel’de ortaya çıkan tablo, bu başlıkların Biden yönetimi tarafından hem muhtelif kademelerdeki ikili temaslarda hem de kamuoyuna açık bir şekilde gündeme getirilmesi açısından bir engel oluşturmamıştır.
Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland, geçen temmuz ayında ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi oturumunda “İnsan hakları vakaları, medya özgürlüğü, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve adli yargılanma güvenceleriyle ilgili meseleleri Türk hükümetiyle ele almaya devam ettiklerini” belirtmiştir.
Keza önümüzdeki dönemde ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ni üstlenecek olan Jeff Flake de geçen eylül ayında aynı komitede büyükelçiliğinin onay oturumunda yaptığı açıklamada, Türkiye’de demokrasi ve ifade özgürlüğünün durumu konusunda oldukça eleştirel ifadeleriyle dikkat çekmişti.
Ayrıca yakın zamanda yaşanan önemli bir gelişme, Ankara’daki 10 Batı ülkesi büyükelçiliği tarafından18 Ekim’deOsman Kavala’nın tutukluluğuna son verilmesini öngören AİHM kararının uygulanması çağrısıyla yapılan açıklamaya ABD Büyükelçiliği’nin de katılmış olmasıdır. Patlak veren krizde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “istenmeyen kişi” ilan edilmesi talebinin yöneldiği isimlerden biri de ABD’nin Ankara’daki Büyükelçisi David Satterfield’dı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçen hafta CNN-Türk’e verdiği mülakatta “Özellikle ABD Büyükelçisi’nin Washington’dan ve Dışişleri Bakanlığı’ndan onay aldığını biliyoruz” şeklindeki sözleri, büyükelçiliğin açıklamaya katılımının doğrudan Amerikan yönetiminin resmi tutumunu yansıttığını ortaya koymuştur.
BEYAZ SARAY AÇIKLAMASINDAKİ VURGULAR
İşte geçen pazar günü Roma’da gerçekleşen Erdoğan-Biden görüşmesine bu arka plan içinde gelinmiştir. Görüşmeden sonra Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamada, Biden’ın Türkiye ile yapıcı ilişkilerin sürdürülmesi, işbirliği alanlarının genişletilmesi ve anlaşmazlıkların etkin bir şekilde yönetilmesi arzusunun altını çizdiği belirtildi.
Açıklamada, ayrıca Libya, Suriye, Güney Kafkasya gibi bir dizi bölgesel sorunun ele alındığı kaydedildikten sonra Başkan’ın Rus S-400 füze sistemi konusundaki kaygılarını da aktardığı ifade edildi.
Ve Beyaz Saray açıklamasının en son cümlesinde “Kendisi, aynı zamanda güçlü demokratik kurumların, insan haklarına saygının, barış ve refah için hukukun üstünlüğünün önemini de vurgulamıştır” denildi.
İNSAN HAKLARI DİYALOGUN GÜNDEMİNDE YUKARI ÇIKTI
Kuşkusuz, bir yönetimin herhangi bir konuya verdiği önemin derecesi, o meseleyi hangi düzeyde ele aldığı ve gündeme getirdiğiyle yakından ilişkilidir.
Bu açıdan bakıldığında, ABD’deki Demokrat yönetim, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularını Türkiye ile diyaloğunun önemli bir parçası olarak gördüğünü, kuvvetli bir şekilde ve bugüne dek kayda geçen en üst düzeydeki formatta gündeme getirmiş oluyor.
Başkan Biden, bu adımıyla aslında açıkladığı genel dış politika vizyonuyla da uyumlu hareket etmiş oluyor. Demokrat yönetim, aynı zamanda Türkiye karşısında bu başlıklarda daha eleştirel bir çizgiye geçmesi yolunda Kongre’den ve ABD’deki insan hakları kuruluşlarından gelen taleplere de bir şekilde karşılık vermiş oluyor.
Bakalım, bu mesaj Ankara’da ne gibi bir karşılık bulacak?
Paylaş