Paylaş
Bu gibi sorular, terör eylemlerine sahne olan demokratik ülkelerde ifade özgürlüğü alanında en çok baş ağrıtan, sıkıntı yaratan konuların ilk sıralarında yer alıyor.
Dünkü yazımızda konu ettiğimiz, Anayasa Mahkemesi’nin öğretmen Ayşe Çelik hakkındaki ‘hak ihlali’ kararı, yukarıdaki soruların yanıtlarını net bir şekilde vermesi, bu tartışmada esas alınması gereken hukuki kriterleri somut bir şekilde tanımlayıp sıralaması bakımından büyük önem taşıyor.
AYM’nin oybirliğiyle aldığı kararda ‘hak ihlali’ derken hangi kriterlerden yola çıktığına bugün daha detaylı bir şekilde bakabiliriz.
*
AYM’nin öncelikle altını çizdiği nokta “Türk hukukunda terör ile bağlantılı her tür düşünce açıklamasının değil, yalnızca terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandanın yapılmasının suç olarak kabul edilmiş olduğudur”.
Suç olan, şiddet ve tehdidin meşru gösterilmesi, övülmesi, teşvik edilmesidir.
Problemli alanlardan biri, ifade edilen bazı görüşlerin pekâlâ terör örgütleriyle bağlantılı olabilmesi, hatta örgütlerin görüşleriyle paralellik taşıyabilmesidir. AYM, bu hassas başlıkta şu kriteri getiriyor:
“Terör veya terör örgütü ile bağlantılı olsa bile içinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan, terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan, terör örgütünün ideolojisi, toplumsal veya siyasal hedefleri, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşleri ile paralellik taşıyan düşünce açıklamaları terörizmin propagandası olarak kabul edilemez.” (AYM Öcalan kararı, 2013/409)
Bir diğer sorunlu alan, propagandanın sıkça ‘soyut tehlike suçu’ olarak gösterilebilmesidir. AYM’ye göre, “Propaganda suçunun soyut tehlike suçu olarak kabul edilmesi, başta ifade özgürlüğü olmak üzere anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeline sahiptir”.
Mahkeme, bu noktada ‘Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi’ne ilişkin ‘Açıklayıcı Rapor’la getirilmiş olan kıstasları hatırlatıyor. Bu raporun 100’üncü maddesi çerçevesinde “bir propaganda faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında belirli oranda tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi gerektiğine” dikkat çekiyor
Bir başka anlatımla AYM, “Kullanılan ifadelerin nasıl bir terör tehlikesi yarattığını da göstermelisin” mesajını veriyor savcılara ve birinci derece mahkemelere.
*
Ayrıca, AYM’nin kuvvetle vurguladığı “esas bir unsur” var. Bu unsur, “başvuruya konu olaydakine benzer konuşmaların kin ve düşmanlık barındırıp barınmadığının” dikkate alınmasıdır.
Yüksek mahkeme, bu vurgulamadan sonra şu sonuca varıyor: “Devletin terör örgütü ile giriştiği meşru mücadelede yaşanan sosyal ve bireysel sorunlara ilişkin açıklamalar –bunlar tamamen öznel değerlendirmeler olsa dahi- tek başına terör suçlarını işlemeye hazır bulunan insanları bilinçlendirmeye veya cesaretlendirmeye olanak sağlayan, bu suçların işlenme riskini arttıran düşünce açıklamaları olarak kabul edilemez”.
AYM, böylelikle devletin terörle meşru mücadelesinin yol açtığı sorunların tartışılmasını ifade özgürlüğünün koruması altına alıyor. Bu bağlamda Ayşe Çelik’in televizyonda ‘Beyaz Show’a bağlanarak yaptığı açıklamalarda bir suç unsuru görmüyor.
*
Görüleceği gibi, AYM, terör gerekçesiyle ifade özgürlüğüne yapılabilecek müdahalelerin sınırlarını bir hayli kesin hatlarla çiziyor.
Buradaki temel mesele, bir tarafta en üst merci olan AYM’nin bu içtihatlarıyla, diğer tarafta savcılık soruşturmaları ve birinci derece mahkemeler ile istinaf mahkemelerinin uygulamaları arasında bariz bir ikiliğin, daha doğrusu çelişkinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Birinci derece mahkemeler terör suçlarını takdir ederken bir hayli geniş bir yorum alanı içinde hareket ederek, AYM’nin getirdiği bu özgürlükçü bakışa genellikle itibar etmiyorlar.
Sonuçta, ‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisine imza atan akademisyenler başta olmak üzere kamuoyunun da yakından izlediği birçok kritik davada ‘terör propagandası’ suçundan verilen ve kesinleşen mahkûmiyetlerin akıbeti, bu dosyalar AYM’nin önüne geldiğinde yüksek mahkemenin içtihatları çerçevesinde belli olacaktır.
Paylaş