Paylaş
Yargılama aşamasında, Balyoz sanıklarının iddianamede bu rol atfedilen Yalman’ın tanık olarak dinlenmesi yönündeki ısrarlı talepleri karşılıksız kaldı. Benzer şekilde, aynı dönemde Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunan Orgeneral Hilmi Özkök’ün mahkemede dinlenmesi yönündeki talepler de kabul edilmedi.
Daha sonra İstanbul Özel Yetkili Onuncu Ağır Ceza Mahkemesi, 21 Eylül 2012 tarihinde 325 sanığı mahkûm ederken -darbenin yukarıdan önlendiği- tezini bu kez Orgeneral Yalman değil ama Orgeneral Özkök’ü merkeze koyarak kayda geçirdi. Gerekçeli kararda bir dizi başka etken de sıralandıktan sonra aynen şöyle denildi:
“Genelkurmay Karargâhının öncelikle muhtemel darbeye karşı çıkması, sonrasında da günün şartlarının elverdiği ölçüde engellemek için çaba göstermesi sebebiyle cunta yapılanması darbe suçunu işleme elverişliliğini kaybetmiş ve icra hareketleri tamamlanamamıştır.”
Görüleceği gibi, mahkemenin kararında Özkök’ün başında bulunduğu Genelkurmay karargâhına “darbenin engellenmesinde” belirleyicilik atfediliyor. Ama kararda bu engellemenin nasıl gerçekleştirildiği hususunda bir açıklık bulunduğunu söyleyebilmek güçtür.
* * *
Peki, özel yetkili mahkeme Özkök ve Yalman’ın dinlenmesi taleplerini reddetmesini nasıl izah etmiştir? Gerekçeli karara bakarsak ret gerekçelerinden biri, mahkemenin “Adı geçen tanıkların ... toplanan kanıtlara göre beyanlarının alınmasının karara etkisi bulunmadığına... sonuca etkili olmadığına” kanaat getirmiş olmasıdır.
Özel yetkili hâkimlerin bir gerekçeleri daha var: “Tanık gösterilmesi isteği mahkeme üzerinde kamuoyu nezdinde baskı oluşturmak amacıyla yapıldığı kanaatine varılarak reddedilmiştir.”
* * *
Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan başvuruda, sanıkların adil yargılanma haklarının ihlal edildiği yolundaki şikâyetlerinin dayanaklarından biri Özkök ve Yalman’ın tanıklıklarının reddedilmesiydi.
Şimdi AYM’nin şikâyetin bu boyutuna eğilirken hangi hukuki kriterlerden hareket ettiğine bakalım. Mahkeme, öncelikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “adil yargılanma hakkı”na ilişkin altıncı maddesi içindeki “savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek” hakkı çerçevesinde yaklaşıyor bu konuya.
AYM, bu genel ilkeden sonra “Hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır” şeklindeki içtihadını vurguluyor. Bu olanaklara “Tanık delili de dahildir” diyor AYM.
* * *
AYM, ardından incelemeye geçiyor. Bu noktada AYM’nin dijital delillerle ilgili olarak sanıkların getirdiği ve mahkemenin göz ardı ettiği bilirkişi ve uzman raporlarını hatırlatması dikkat çekicidir. AYM, özel yetkili mahkemenin “Veriler gerçektir” kabulüne karşılık, söz konusu raporların A) “Bu veriler müdahale edilebilir niteliktedir” ve B) “Verilerin teknik bilgileri ile içerikleri arasında uyumsuzluk vardır” saptamalarına dikkat çekiyor ve şöyle diyor:
“(Bu durum) dikkate alındığında tanık olarak dinlenmesi talep edilen bu kişilerin beyanları maddi gerçeğe ulaşma bakımından önemsiz kabul edilemez.”
AYM’nin mahkemenin ret gerekçesinde bulduğu ikinci kusur da şudur:
“Ayrıca Birinci Ordu Komutanlığı merkezli bir yapılanmanın darbe amacına yönelik faaliyetlerinin Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığınca öğrenildiği ve teşebbüs edilen suça engel olunduğu kabul edildiğine göre, toplanan kanıtlara göre tanık olarak dinlenmesi talep edilen anılan görevdeki kişilerin beyanlarının karara etkisi bulunmadığı gerekçesi makul değildir.”
AYM, daha sonra “Bu nitelikteki bir delilin yargılama bakımından belirleyici özelliği bulunduğuna” dikkat çekiyor.
Bitmedi. “Tanıklık talebi mahkeme üzerinde kamuoyu baskısı yaratma amaçlıydı” gerekçesini de problemli görüyor AYM ve şöyle diyor: “Başka bir amaçla yapıldığı ve karara etkisi bulunmadığı kabul edilen bu talepler, yalnızca objektif olarak yargılamaya etkisi dikkate alınarak değerlendirilmelidir.”
Galiba tersinden okunduğunda, AYM mahkemeye “Kararınızda objektif değil sübjektif ölçülerle davranmışsınız” mesajını vermiş oluyor.
* * *
AYM, bu ilkeler çerçevesinde baktığında Özkök ve Yalman’ın tanıklıklarının reddini hem “çelişmeli yargılama” ilkesine hem de “savunma tanıklarının davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanması hakkına” uygun olmaması yönünden “adil yargılanma hakkının ihlali” olarak görmüştür.
Konuyu tartışmaya devam edeceğiz.
Paylaş