Asım Kocabıyık’a veda ederken

GEÇEN ay kaybettiğimiz Asım Kocabıyık’ı yakından tanıma fırsatım olmadı. Ancak kendisiyle birlikte olduğum ortamlarda karşımda tevazuu, beyefendiliği ve yumuşak çizgilerin kapladığı kişiliği ile örneğine artık çok fazla rastlamayacağınız türde bir insan bulmuştum.

Haberin Devamı

Ölümünden sonra okuduğum, 2004 yılında Doğan Kitap’ın yayımladığı “Tazlar Köyünden Borusan’a” başlıklı hatıratı, bende üzüntüyle iç içe geçen bir geç kalmışlık duygusu yarattı. Kitabı daha önce okuyup anlattığı bazı olaylarla ilgili sorular sormayı ve kitabı kendisine imzalatmayı çok isterdim.

Hatıratının beni çarpan yönlerinden biri, öncelikle kökleriyle, kendi öyküsüyle olan barışıklığı ve bu durumun son derece yalın bir üslup içinde anlatımına yansıması oldu. Üslubun doğallığı içinde çocukluğundan ilk gençliğine ve oradan Türkiye’nin önemli sanayicilerinden biri olmasına uzanan yolculuğuna hemen onun yanı başında, onunla birlikte siz de tanıklık ediyorsunuz.
Asım Kocabıyık’ın yaşamını aslında kısa Türkiye Cumhuriyeti tarihi gibi de okuyabilirsiniz. Bu tarihin içinde köyden önce Anadolu’daki yakın kente, oradan İstanbul’a göç ederek, tarımdan ticarete, ticaretten sanayiye sıçramalar yapan bir ailenin öyküsü var. Bu haliyle Türk ekonomisinin krizler, iniş çıkışlar içinde giden seyrini de Kocabıyık’ın yaşamı üzerinden izleyebiliyorsunuz.
Öncelikle, Asım Kocabıyık Anadolu’nun kendisidir. Afyon’un 40 km batısında 100 haneli, şehir merkezinden yaylı arabalarla ancak 12 saatte gidilebilen ve İstiklal Harbi’nde Yunan işgali altında
kalan Tazlar Köyü’nde kerpiç bir evde doğar Kocabıyık. Molla Ahmet Ağa diye anılan babası, 1914’ten 1922’ye kadar Çanakkale’den başlamak üzere Osmanlı’nın savaştığı her cepheye gitmiş, Milli Mücadele’ye katılmış, ancak savaşın bitimiyle birlikte 8 yıl sonra köyüne, karısı Satı Hanım’ın yanına dönebilmiştir. Oğlu Asım, Cumhuriyet’in ilanından bir yıl sonra 1924’te dünyaya gelir.
Aile, küçük bir tarlada çiftçilik yaparak ve hayvancılıkla ayakta durmaya çalışmaktadır. Kocabıyık, “O yıllarda köyümüzde parasızlıktan özellikle yaz ayları kimsenin ayakkabısı olmazdı. Ben de harmana yalınayak gider gelirdim” diye anlatıyor. Evde tek gaz lambası vardır ve akşamları ders çalışabilmesi için onun önüne konmaktadır.
Babası Ahmet Bey, girişimci bir insan olarak köydeki ilk bakkal dükkânını açacak, ardından Afyon’dan aldığı ve sırtında taşıdığı kumaşları çevre köylerde satarak ticaret menzilini genişletecek, daha sonra Afyon’a gidip manifaturacı dükkânı açacak, ancak Afyon’a sığamayacak, İstanbul’a gelip işleri büyütecek ve oğlunu İstanbul İktisat Fakültesi’nde okutacaktır.

Haberin Devamı

Babasının ani ölümü Kocabıyık’ı 28 yaşında işlerin başına geçmek zorunda bırakır. İç pazarda ticaret, ithalat ve ihracat derken sanayiciliğe de adım atan Asım Kocabıyık, zaman içinde Türkiye’nin en büyük boru üreticisi olan, ayrıca başka pek çok sektörde faaliyet gösteren Borusan Holding’i ortaya çıkaracaktır.
Bu öyküde onu başarıya taşıdığına inandığı değerler, yol göstericisi olan ilkeler nelerdir? Kitapta karşınıza –dışarıya pek göstermese de- kuvvetli bir itikadı olan, cuma namazlarını kaçırmayan, hac vecibesini yerine getirmiş, işlerinin rahmetli annesinin duaları sayesinde iyiye gittiğine inanan ve iç dünyasında Tanrı’nın kötülük yapanları muhakkak cezalandıracağına inanan bir insan görüyorsunuz.
Onun dünya görüşünün temel bir çizgisi, Cumhuriyet’in ne gibi yoklukların içinden yaratıldığına kendi yaşamıyla tanıklık etmiş bir insan olarak Atatürk’e büyük bir sadakat duyması, onun Cumhuriyetçi doğrultusunu kuvvetli bir şekilde sahiplenmesidir. Bu duruşunda hep tutarlı kalmıştır.
Ve iş hayatının önemli bir bölümünü kapalı ekonominin güçlükleriyle boğuşarak, döviz bulma mücadelesi vererek tüketen bir işadamı olarak, pazar ekonomisine geçiş sürecinde gerçekleştirdiği liberal reformlar nedeniyle Turgut Özal’a hayranlığının, beslediği vefa hislerinin Asım Kocabıyık’ta çok ayrı bir yer tuttuğunu görüyorsunuz.

Haberin Devamı

Hepsi yan yana getirildiğinde, Anadolu değerleri, özel alanda tutulan bir dindarlık, Atatürk sevgisi ve Özal’ın simgelediği reformculuğun iç içe geçtiği mütevazı bir sentezdir Asım Kocabıyık.
Ve geriye yalnızca ekonomiye katma değer yaratan saygın bir holding değil, aynı zamanda açtığı sayısız okul ve ayrıca ön ayak olduğu kültür-sanat alanındaki adımlarla da Türkiye’ye değeri ölçülemeyecek zenginlikler bırakmıştır.
Türkiye’yi klasik Batı müziği alanında ileriye götüren Borusan Filarmoni Orkestrası bu anlamdaki mirasının en değerli servetlerinden biridir. Keza önümüzdeki perşembe günü internet üzerinden yayın hayatına atılacak olan “Borusan Klasik” adlı radyo kanalı, yine onun mirasının en son halkası olarak görülebilir.
Afyon Tazlar Köyü’nde başlamış olan bu öykü, bir anlamda Cumhuriyet’in moderniteye doğru yolculuğunun gerisindeki insan potansiyelinin gücünü de gösteriyor. Bu, hiç de yabana atılacak bir potansiyel değildir.

 

Yazarın Tüm Yazıları