Paylaş
Bu kabulde mutabık isek, önce salgınla mücadelenin en etkili aracı olan aşı kampanyasını doğru verilere dayanan bir çerçeve üzerinden değerlendirmek gerekiyor.
İLK BAKIŞTA YÜKSEK GİBİ GÖRÜNÜYOR AMA...
Sağlık Bakanlığı’nın her gün düzenli bir şekilde güncellediği rakamlara baktığımızda, toplumun geniş bir kesiminin aşılanmasında bir hayli mesafe kat edildiği izlenimini alabiliriz.
Hatırlanacaktır, aşı kampanyası 13 Ocak 2021 tarihinde Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın canlı yayında aşı olmasıyla başlama vuruşunu yapmıştı. Geçen bir yıl zarfında 52 milyon 182 bin kişinin iki doz aşı yaptırmış olmasının önemi azımsanmamalıdır.
Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasında yer alan ve önceki akşam (salı) saat 19.00 itibarıyla aşılamadaki durumu gösteren tabloda, “En az iki doz aşı olmuş 18 yaş ve üstü nüfusun oranı” yüzde 84.07 olarak verilmekteydi. Bu, kuşkusuz ilk bakışta etkileyici bir oran.
NÜFUSUN YÜZDE 62.4’Ü ÇİFT AŞILI
Bir kere, oranın bu kadar yüksek çıkması, yalnızca 18 yaş ve üstü nüfusa göre hesaplanmasından kaynaklanıyor. Peki ya nüfusun tümüne oranlarsak?
Türkiye İstatistik Kurumu’a (TÜİK) göre 2020 sonu itibarıyla nüfusun 83 milyon 614 bin kişi olduğu dikkate alındığında, 18 yaş üstü kategorisi için yüzde 84.07 olan aşılama oranı, toplam nüfusa göre bakıldığında yüzde 62.4’e düşüyor.
TÜİK’e göre, 17 ve altındaki yaş gruplarındaki kümede 22 milyon 750 bin kişi var. Bu da nüfusun yüzde 27.2’sine tekabül ediyor. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın hesaplamasına bu grup dahil edilmiyor. Oysa artık Omikron varyantıyla birlikte bu kümede de önemli sayıda vakaya rastlandığı gibi, küçük yaştakilerin pekala virüs taşıyıcısı olabildikleri gerçeği ışığında, bu grubun da muhakkak hesaba katılması gerekiyor.
Ayrıca, toplumsal bağışıklık hesaplanırken bilimsel kriterler uyarınca toplam nüfus esas alınıyor. Yakın zamana kadar COVID-19’a karşı bağışıklık hedefine ulaşılabilmesi için toplam nüfusun yüzde 82-85 gibi bir oranının aşılanması gerektiği vurgulanıyordu bilimsel görüş olarak. Gelgelelim daha bulaşıcı olan Omikron varyantıyla birlikte bu oran yüzde 90’a doğru çekilmiş bulunuyor.
Bu durumda bugün itibarıyla toplam nüfusa göre aşılamada gelinen yüzde 62.4 oranı bize aslında toplumsal bağışıklığa ilişkin hedefin uzağında olduğumuzu gösteriyor. Bu, meselenin birinci boyutu.
YA SURİYELİLER VE DİĞERLERİ?
Şimdi ikinci önemli faktöre gelelim. Sağlık Bakanlığı, oranları hesaplarken TÜİK’in açıkladığı nüfus rakamını baz alıyor. Ancak burada çok kritik bir ayrıntı var. TÜİK rakamları yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsıyor. Ama Türkiye’de yaşayan ve T.C. vatandaşı olmayan milyonlarca insan var. Virüs onlara da bulaşıyor.
Örneğin, resmi rakama göre 3.7 milyonun üstünde geçici koruma statüsü altında yaşayan Suriyeli var. Ayrıca, geçici koruma altındakiler dışında ikamet izni almış, önemli bir bölümü çalışan, pek çok farklı ülkenin tabiyetinde olan insanların bulunduğu bir küme var. İçişleri Bakanlığı Göç İşleri Genel Müdürlüğü’nün web sayfasına bakılırsa, bu kümedekilerin sayısı dün itibarıyla 1 milyon 338 binin üstündeydi.
Bununla da bitmiyor. Bir de sayılarını bilmediğimiz üçüncü bir kategori var: Kayıt altında görünmeyen, kaçak olarak Türkiye’de bulunan yabancılar... Bu gruptakilerin sayısı konusunda söylenti muhtelif. Bu nedenle bir sayı vermekten kaçınacağız bu değerlendirmede. Ama hesaplama yapılırken üçüncü bir kategorinin varlığı en azından bir faktör olarak denklemde göz önünde bulundurulmalıdır.
aşılama oranı daha da düşüyor
Buradan nereye geliyorum? Bildiğim kadarıyla, Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan rakamlara aşı yapılan Suriyeliler ve diğer ülkelerden gelen farklı yasal statüdeki yabancılar da dahil. Bu durumda, aşıyla ilgili bağışıklık oranları hesaplanırken, bu kümelerin de toplama dahil edilmesi gerekmez mi?
Şöyle hareket edelim. Kayıt dışı olanları şimdilik dışarıda tutup, yalnızca geçici koruma altındaki Suriyelileri (3.7 milyon) ve ikamet izni alan yabancıların (1.3 milyon) toplamını nüfusa ekleyip bir oranlama yapalım.
Bu şekilde hesapladığımızda, iki doz aşı olmuş insanların genişletilmiş nüfus büyüklüğü içindeki oranı 58.8’e iniyor.
Bir faktör daha var. Bütün bu hesaplamayı 2020 sonu TÜİK nüfus rakamı üzerinden hesaplayarak yapıyoruz. TÜİK, muhtemelen önümüzdeki günlerde 2021 yılı nüfusunu da açıklayacak. Kaçaklar ve revize nüfus rakamı gibi değişkenleri de hesaba kattığımızda iki doz aşılama oranının aslında yüzde 58.8’in de altına indiğini söylemek mümkündür.
AŞILARIN DAĞILIMI DA HESABA KATILMALI
Tam bu noktada değerlendirmeye katmamız gereken başka faktörler var. Sağlık Bakanlığı, paylaşımlarında iki doz aşı yapılma oranını ön plana çıkartıyor. Ancak bu rakamlar içinde hem Çin kökenli Sinovac hem de Almanya merkezli BioNTech aşıları var. Sinovac’ın etkililiğinin artık ciddi bir şekilde sorgulandığını, bu aşının Batı ülkelerinde geçerli kabul edilmediğini biliyoruz.
Bu durumda iki doz aşının etkisini tahmin edebilmek için 52 milyon 182 bin toplamının kompozisyonunu, yani yapılan aşıların ne kadarının Sinovac ne kadarının BionTech olduğunu da bilmemiz gerekir. Buna karşılık çok uzun bir zamandır bu rakam açıklanmış değil. Sağlık Bakanlığı’nın bu verileri Bilim Kurulu ile de paylaşmadığı anlaşılıyor. İki doz aşılama toplamı ilk bakışta yüksek gibi görünse de, kompozisyonu bilinmediğinden aşıların etkisi hakkında bir fikir yürütebilmek güç.
Zaten aslında iki doz aşıyı da esas almamak gerektiğini, etki derecesi açısından kritik adımın hatırlatma dozu olduğunu belirtmeye ihtiyaç yok. Bakanlığın web sayfasının detaylı tablolarında üçüncü ve dördüncü doz aşıların toplamı dün itibarıyla 29 milyon 862 bin dolayında görünüyordu. Sadece üçüncü doz aşıların toplamı olan 23 milyon 739 bin rakamını esas aldığımızda, üçüncü doz hatırlatma dozunu yaptırmış olanların TÜİK’e göre nüfus içindeki oranı kabaca yüzde 28.4 dolayında çıkıyor.
KAT EDİLECEK MESAFE UZUN
Görüleceği gibi, aşılama yoluyla tam bağışıklık hedefine ulaşılabilmesi için daha kat edilmesi gereken ciddi bir mesafe söz konusu. Hangi nüfus büyüklüğünün esas alınacağı, farklı aşıların etki derecelerinin ve bu çerçevede koruyuculuklarındaki kayıpların nasıl ölçüleceği, üçüncü ve dördüncü doz hatırlatma oranları gibi pek çok faktör devreye giriyor bu karmaşık denklemde.
Ayrıca virüsü alıp belirtili ya da belirtisiz bir şekilde antikor geliştirmiş olanlar da toplumsal bağışıklığa ilişkin büyük fotoğrafta hesaba katılmalıdır. Ancak hatırlatma dozu yapılmadığında aşıda gözlendiği gibi, antikorların koruyucu etkisinin de zamanla zayıfladığını gözden uzak tutmamalıyız. Antikorlar üzerinden sağlanan bağışıklığın okunabilmesi için saha araştırmalarının yapılması gerekiyor.
Sonuçta, aşı kampanyasının bundan sonraki dönemde etkili bir şekilde yürütülebilmesi için gelinen noktada işaret ettiğimiz parametreler üzerinden kamuoyuna gerçekçi, kapsamlı bir bilgilendirmenin yapılmasında yarar vardır.
Paylaş