Paylaş
İlginçtir ki, Amerikalılar benzer bir endişeyi 1974 yılında Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında da yaşamışlar. Bugün kamuoyuna açık bilgi haline gelen bir belgeden, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın 26 Temmuz 1974 tarihinde Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı James Callaghan ile yaptığı bir telefon konuşmasında, kendisine “Yunanistan ve Türkiye’deki nükleer silahların emniyete alındığını” söylediğini öğreniyoruz.
Keza, Türkiye’de 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Amerikalıların yine aynı rahatsızlığı yaşadıkları, nükleer başlıkların Türk askerlerin eline geçmesi ihtimalinden ciddi bir şekilde kaygılandıkları gün ışığına çıkan tarihi belgelerden anlaşılıyor.
Demek ki, genellikle Türk tarafının ABD ile ilişkilerde gerilime yol açan sahadaki önemli askeri hamleleri ya da darbe gibi olağanüstü hadiseler, Amerikan tarafında hemen refleks olarak Türkiye’de bulundurduğu nükleer silahların emniyeti için ek önlem alma arayışını başlatıyor.
BOMBALAR ABD, UÇAKLAR TÜRKİYE’DEN
Kıbrıs Barış Harekâtı’na dönersek, o dönemde ABD askeri makamlarının aldıkları ilk önlemin Türk Hava Kuvvetleri’ne ait üslerde Türk pilotlarının nükleer nöbet tuttukları savaş uçaklarına yüklenmiş olan nükleer bombaları çıkartıp depoya kaldırmak olduğu anlaşılıyor.
Kissinger’ın Londra’daki mevkidaşı Callaghan’a yaptığı bildirimin gerisinde önemli ölçüde bu yöndeki önlemlerin bulunduğu tahmin edilebilir. Ayrıca, sonraki süreçte bu başlıkların İncirlik ya da Avrupa’daki üslere transfer edilmiş olması da ihtimal dahilindedir.
Sözünü ettiğimiz önlemler, o tarihte Türkiye’deki nükleer envanterin kayda değer bir bölümünü oluşturan Türk Hava Kuvvetleri’nin komutası altındaki üslerde konuşlanmış olan bombalarla ilgilidir. Türkiye’de bulundurulan -uçaktan atılan- nükleer bombalar, o dönemde bir Amerikan üssü olarak faaliyet gösteren İncirlik’teki ABD uçakları ile dört milli hava üssünde nükleer görev üstlenen Hava Kuvvetleri filolarına tahsis edilmişti. Her bir üste bir filo nükleer göreve ayrılmıştı.
NATO bünyesindeki planlama çerçevesinde Ankara’daki Mürted (Akıncı), Malatya Erhaç, Eskişehir ve Balıkesir’deki hava üslerinde nükleer başlık bulunmaktaydı. Yapılan düzenlemede, nükleer başlıklar ABD’li askerlerin kontrolündeki özel bir saha içindeki depoda tutulmakta, buna karşılık silahların yüklü olduğu uçakları kullanma görevini Türk pilotları üstlenmekteydi.
“Nükleer görev için acil müdahale alarmı” olarak adlandırılan bu özel görev kapsamında, söz konusu dört üs içindeki korunaklarda nükleer bomba yüklenmiş değişen sayıda uçak (F-100 ve F-104) hazır bekletilmekteydi. Türk savaş pilotları da her an uçağa binip havalanacak şekilde nükleer nöbet tutmaktaydı.
Bir savaş çıktığında NATO’da nükleer silah kullanılmasına karar verilmesi halinde, bu üslerden havalanacak uçaklar kendilerine verilmiş görevler çerçevesinde Varşova Paktı ülkelerine doğru uçarak atom bombalarını belirlenmiş olan hedeflerin üzerine bırakacaklardı.
İşin bütün püf noktası, ABD Başkanı’ndan gelecek nükleer yetki kodlarının uçağın havalanmasından önce üsteki ABD’li askeri görevliler tarafından sisteme girilerek bombaların aktive edilmesiydi.
ÜSLERİN NÜKLEER GÖREVİ BOŞLUKTA KALIYOR
20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs harekâtının başlaması, işte bu dört üste nükleer başlıkların depolarda muhafazası, uçaklara yüklenmesi ve gerektiğinde kodların yüklenmesinden sorumlu olan ABD birliklerinde tedirginliğin yaşanmasına yol açtı. Üstelik, bu üslerin hepsi harekâtta aktif bir şekilde kullanılıyor, havalanan uçaklar Kıbrıs’a göreve gidiyordu. Bu durum, beraberinde ABD tarafının nükleer başlıkları emniyete alması önlemlerini beraberinde getirmiştir.
Sonraki döneme bakıldığında bu üslerin nükleer görevlerinin büyük ölçüde boşlukta kaldığını görüyoruz. ABD Kongresi’nin 1975 yılında Türkiye’ye silah ambargosu uygulamayı kararlaştırması, ardından Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin aynı yıl üslerin faaliyetlerini durdurma kararı sonrası, bu üslerin nükleer görevleri de askıya alınmıştır. Gelgelelim dönemin hükümeti, İncirlik’i bu kısıtlamanın dışında tutmuş, bu üsteki ABD uçaklarının nükleer görevleri kesintisiz bir şekilde sürmüştür.
Bu arada ABD, söz konusu milli üslerde askeri personelinin belli bir bölümünü tutmaya devam etmiş, nükleer görevlere ilişkin altyapıyı -bir faaliyet yürütülmese de- korumayı tercih etmiştir.
EVREN’İN 1983’TE ABD’YE YAPTIĞI ÖNEMLİ JEST
Burada ilginç olan bir nokta, bu üslerin en azından ikisinin yeniden nükleer görev üslenmesinin, ambargo 1978 yılında kalkmış olsa da, neredeyse 10 yıl gibi bir süre almış olmasıdır. ABD’de Reagan yönetiminin 1981 başında göreve gelmesi ve Sovyetler Birliği karşısındaki sertlik yanlısı bir çizgi izlemeye başlamasıyla birlikte, Türkiye’nin bu dört milli üssü yeniden NATO nükleer planlarına dahil etmesi yolundaki telkinler de sıklaşmaya başlamıştır.
Türkiye’deki askeri yönetim, 1983 yılında sessizce aldığı bir kararla bu üslerden ikisine yeniden nükleer yetenek kazandırılması konusunda olurunu bildirmiştir.
12 Eylül 1980 darbesinin lideri Kenan Evren, dış politikada ilk önemli adımını yönetime el koyduktan bir ay sonra Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüne onay vererek atmıştır. Evren, bu çerçevede NATO’nun ABD’li komutanı Orgeneral Bernard Rogers’ın hazırladığı, ancak vaatlerini tutmadığı için sonradan büyük tepki yaratan ünlü planını kabul etmiştir. Evren, 1983 yılında demokrasiye geçiş aşamasında da iki hava üssünü yeniden NATO nükleer planlarına dahil ederek ABD ve NATO ile ilişkilerde yine kritik bir adım atmıştır.
Bu çerçevede Ankara’daki Mürted ile Balıkesir üslerinde nükleer görev sistemi yeniden işlemeye, Türk pilotları yeniden nükleer nöbete başlamıştır. Ancak Eskişehir ve Malatya Erhaç üslerinin yeniden nükleer sertifikasyonu işlemleri bilinçli bir şekilde geciktirilerek, bu üslerin nükleer göreve açılmasını ABD’ye karşı bir pazarlık kartı olarak kullanma yoluna gidilmiştir.
ABD İLE SOVYETLER KARŞILIKLI İNDİRİME GİDİNCE...
Bu arada, 1990 yılında ABD ile Sovyetler Birliği arasında Avrupa’daki taktik nükleer başlıklar ve uçaklardan atılan başlıkların sayısında indirime gidilmesi yönünde mutabakata varılması, ayrıca savunma bütçesindeki kesintiler bütün denklemi değiştirmiştir. Bu kez dönemin ABD Savunma Bakanı Dick Cheney, 1990 yılında mevkidaşı Safa Giray’a bir mektup göndererek Eskişehir ve Erhaç üsleri içindeki ABD nükleer tesislerini kapatma kararını bildirmiştir.
Silahsızlanma alanında sağlanan gelişmelere de paralel bir şekilde, ABD, 1990’lı yılların başlarında daha sonra Mürted ve Balıkesir üslerindeki nükleer varlığına son vererek, bu üslerden de tümüyle çekilmiştir.
Bu durumda, ABD ve NATO’nun, bugün itibarıyla Türkiye’den nükleer harekât yürütebilecekleri tek operasyonel üs olarak, bir kez daha kamuoyunda yoğun bir tartışmanın konusu olan İncirlik kalmıştır.
Paylaş