Paylaş
Bu karar, vatandaşların “uzun yargılama süresi” ile ilgili AİHM’ye yapmış oldukları başvuruların reddedilip, şikâyet sahiplerinin devletle bir tazminat mekanizması üzerinden bir tür “hellalleşmeye” yönlendirilmesini öngörüyor.
Karar büyük bir tartışma yarattı.
* * *
Önce AİHM’nin (2013/112) sayılı “Müdür Turgut ve Diğerleri/Türkiye” kararının içeriğine kısaca göz atalım. Turgut ve üç arkadaşı 1999 yılında terör örgütüne bağlı oldukları iddiasıyla tutuklanmıştır. Sanıklardan üçü, 2008 yılında çeşitli hapis cezalarına çarptırılırken, biri hakkındaki dava zamanaşımından düşmüştür.
Başvurucular, 7 Ocak 2009 tarihinde AİHM’ye dilekçe vererek, Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yargılamaların “makul süre içinde” yapılmasını öngören “adil yargılanma hakkı”na ilişkin 6’ncı maddesinin birinci paragrafını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucular, ayrıca Türkiye’de Sözleşme’nin “etkili başvuru hakkı”na ilişkin 13’üncü maddesi çerçevesinde “aşırı uzun yargılama sürelerine karşı bir başvuru yolunun olmadığından” da şikâyetçi olmuştur.
AİHM, tam 4 yıl sonra geçen hafta Türk üye Prof. Işıl Karakaş’ın da katıldığı bir kararla “oybirliği” ile bu başvuruyu reddetmiştir. Mahkeme, bu kararında 19 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe giren 6384 sayılı “AİHM’ye Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun”u gerekçe göstererek, “iç hukuk yollarının tüketilmediği” görüşünü belirtmiştir.
* * *
Tazminat Komisyonu, geçen ocak ayında - TBMM’de kabul edilen 8384 sayılı yasanın getirdiği bir mekanizmadır. Bu yasaya göre, yargılandıkları davaların uzun sürdüğü şikâyetiyle 23 Eylül 2012 tarihine kadar AİHM’ye yapılmış olan bütün başvuruların sahipleri, Strasbourg’daki mahkemeden adalet beklemek yerine, doğrudan Ankara’daki komisyona başvurarak mağduriyetlerinin parasal bir bedelle tazmin edilmesini talep edecektir.
Başvurucular, komisyonun hükmedeceği tazminat cezasını yetersiz bulmaları halinde, temyiz makamı olarak doğrudan bölge idare mahkemelerine gidebilecektir. Burada sonuç alamadıkları takdirde Anayasa Mahkemesi ve daha sonra AİHM yolu yine açıktır.
Buradaki kritik nokta, 23 Eylül 2012 tarihidir. Komisyon, yalnızca bu tarihe kadar AİHM nezdinde kaydedilmiş ve Türk hükümetine iletilmemiş olan başvuruları işleme koyacaktır. Bu, Anayasa Mahkemesi’nin AİHM yerine bireysel başvuruları kabul etmeye başladığı tarihtir. Bir başka deyişle komisyonla birlikte yalnızca 2012 öncesi dönemi kapsayan şikâyetlerle ilgili geçici bir düzenleme söz konusudur. Bu tarihten sonraki şikâyetler Anayasa Mahkemesi adresine yöneltilecektir.
* * *
Sorunun gerisinde Türkiye’deki uzun yargılama sorunu nedeniyle gelen şikâyet dosyalarının AİHM üzerinde büyük bir iş yükü yaratmış olması yatıyor. 2012 sonu itibarıyla AİHM’ye yapılmış olan toplam 128 bin 100 başvurudan yüzde 13.2’si (16 bin 900) Türkiye’den gelen şikâyetlerdir. Ve bunlar içinde 3 bin 500’e yakını uzun yargılamaya ilişkindir. Bu durumda AİHM, bütün bu dosyaları eritme sorumluluğunu Türk hükümetine devretmiş oluyor.
Uzun yargılama süreleri, Strasbourg’daki mahkemenin Türkiye hakkında en çok ihlal verdiği başlıklardan biridir. Örneğin 2012’de Türkiye hakkında verilen ve içinde en az bir ihlal bulunan toplam 117 ihlal kararı çıkmıştır. Bunlar içinde en çok ihlal kararı “uzun yargılama”dan kaynaklanmıştır (51 ihlal).
AİHM, geçmişte uzun yargılamayla ilgili şikâyetlerin yarattığı iş yükünün altından kalkamayınca bazı ülkeler hakkında tazminat komisyonları üzerinden ek bir iç hukuk yolu tesis edilmesine ilişkin tavsiye kararları almıştı. Nitekim İtalya ve Polonya gibi ülkeler bu tür tazminat komisyonları kurmuş bulunuyorlar.
AİHM, son olarak 20 Mart 2012 tarihli “Ümmühan Kaplan/Türkiye” kararında Türkiye’yi uzun yargılamadan mahkûm ederken, benzer bir komisyon kurulmasını talep etmiş, ardından uzun yargılamayla ilgili bekleyen başvuruların hepsini askıya almıştı.
Bir yönüyle ilk kez Türkiye’de uygulamaya konan bir yöntem söz konusu değil. Ancak söz konusu yöntemin beraberinde getirdiği ciddi sorular var. Bu mekanizma vatandaşların haklarını ne kadar güvence altına alıyor? Ayrıca, bu yöntem ileride uzun yargılama dışındaki ihlaller nedeniyle mağdur olan vatandaşların haklarını aramalarını olumsuz yönde etkileyebilir mi?
Bu sorulara ilişkin tereddütlerimizi, kaygılarımızı yarınki yazıda değerlendirelim.
Paylaş