Paylaş
AYM, bu kararıyla Türkiye’nin vicdanen en yaralayıcı sorunlarından biri haline gelen hasta tutuklular-hükümlüler meselesinde çok önemli bir içtihadın kapısını açmıştır. Mahkemelerin ve özellikle de Adli Tıp Kurumu’nun katı tutumları nedeniyle artık kangrene dönüşmüş olan bu dosyada aldığı kararla, AYM, sorun çözücü olarak Türkiye’ye son dönemde bir kez daha nefes aldırmıştır.
Yüksek mahkemenin bu kararı, aynı zamanda Adli Tıp Kurumu’nun zaten tartışmalı olan prestijinin iyice gerilemesinin bir tescili olarak da görülebilir.
***
Önce Prof. Hilmioğlu’nun öyküsünü kısaca özetleyelim. İnönü Üniversitesi’nin eski Rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu Ergenekon’un 12’nci dalgası çerçevesinde 17 Nisan 2009 tarihinde tutuklanmış, ancak Silivri Cezaevi’ne girdikten sonra ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmıştır. Prof. Hilmioğlu, bunun üzerine İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Hepatoloji servisine yatırılmış, burada kendisine “kronik hepatit B karaciğer sirozu” tanısı konmuş, yakın aralıklarla karaciğer kanseri için kontrolü önerilmiştir.
Cerrahpaşa Sağlık Kurulu, aynı yıl verdiği raporda “tutukluluğunun devamında hayati tehlike bulunduğunu” belirtmiştir. Buna karşılık, mahkemelerin kararları için referans aldığı Adli Tıp Kurumu’nun Genel Kurulu, 28 Ocak 2010’da “iki ayda bir takibi yapılırsa cezaevi şartlarında hayati tehlike olmadığını” belirtmiştir. Hilmioğlu, iki yıl süreyle Cerrahpaşa’da tek kişilik tutuklu koğuşunda kaldıktan sonra 2011 yılında yeniden Silivri’ye gönderilmiştir.
Daha sonraki dönemde tutuklunun sağlık durumu daha da kötüleşmiş, ancak Adli Tıp Kurumu’nun tutumunda bir değişiklik olmamıştır. Cezaevinde kalmasının sakıncalarına ilişkin Cerrahpaşa’dan dört, Bakırköy Sadi Konuk Araştırma ve Eğitim Hastanesi’nden de iki ayrı rapor çıkmıştır bütün bu süre içinde.
2013 yılı başına gelindiğinde Prof. Hilmioğlu’nun sağlık sorularının listesi şöyleydi: 1) Siroz, 2) Karaciğer kanseri başlangıcı, 3) Kronik böbrek sorunu, 4) Şeker hastalığı, 5) Yemek borusunda kanamaya yol açabilen varisler ve 6) Hilmioğlu’nun 2012 yılında oğlunu kaybetmesinden sonra başlayan ağır depresyon.
Bütün bu sağlık sorunları karşısında Adli Tıp Kurumu, her seferinde Prof. Hilmioğlu’na adres olarak Silivri’yi göstermiştir. Kurumun bu yöndeki en son raporu 22 Temmuz 2013 tarihlidir.
Adli Tıp Kurumu’na tahliye için yapılan en son başvuru ise 19 Aralık 2013 tarihlidir. Avukatı olan ağabeyi Hayati Hilmioğlu’nun dün verdiği bilgiye göre, geçen iki ayı aşkın süre içinde herhangi bir yanıt verilmemiştir bu başvuruya.
Prof. Hilmioğlu, son çare olarak 17 Ocak 2014 tarihinde bireysel başvuru hakkını kullanarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Hilmioğlu, “hastalığı nedeniyle hayati tehlike içinde bulunmasına rağmen cezaevinde tutulması ile klişe ifadelerle tutukluluk halinin devamına karar verilmesinin yaşam hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliğini ihlal ettiğini ileri sürerek tedbiren tahliyesini” talep etmiştir.
AYM, bu başvuru üzerine tam teşekküllü farklı bir sağlık kuruluşundan rapor talep etmiş ve dosya bu kez bu kez İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne (Çapa) gitmiştir. Tıp Fakültesi Kurulu, 17 Şubat 2014 tarihinde verdiği raporda Prof. Hilmioğlu’nun sağlık sorunlarını sıraladıktan sonra “başvurucunun sağlığı açısından cezaevi koşulları yerine fiziksel, psikososyal şartların daha sağlıklı olduğu ve her türlü imkâna kolayca ulaşabileceği bir ortamda izlenmesinin uygun olacağını” belirtmiştir.
***
Anayasa Mahkemesi’nin “yaşam hakkı” ve devletin bu alandaki “pozitif yükümlülüğü” üzerine inşa edilen tahliye gerekçesi önemli bir hukuki metin olarak karşımıza çıkıyor. Karar, “Anayasal hakkın ihlali yönünde ciddi bir tehlike ortaya çıkarsa, mahkemenin bu tehlikeyi önlemek amacıyla tedbir kararı verme yetkisini” hatırlatıyor. AYM, “Kurul raporları ışığında başvurucunun yaşam hakkını korumaya yönelik tedbirlerin alınması gerektiği açıktır” diyerek, Prof. Hilmioğlu’nun tahliyesine karar veriyor. AİHM içtihatlarına da atıf yapılan karar oyçokluğuyla (3’e 2) çıkmıştır.
Bu kararla, Adli Tıp Kurumu’nun bugünkü zihniyetiyle vatandaşların yaşam hakkına özen göstermeyen bir kurum olduğu ülkenin en yüksek yargı makamı tarafından kayda geçirilmiştir.
AYM’nin kararı, kuşkusuz önemli bir emsal oluşturuyor. Prof. Hilmioğlu örnek bir vakadır. Ergenekon’dan KCK’ya kadar bir dizi davada, Prof. Hilmioğlu’nun durumunda olan, hatta sağlık sorunları ondan çok daha kötü seyreden, ancak hayati tehlikeye rağmen cezaevinde tutulan pek çok tutuklu–hükümlü vardır.
AYM’nin kararı, bu vatandaşlarımızın yaşam hakkına saygı gösterilmesi için mahkemeler ve adli tıp sisteminin paslanmış vicdanlarına gönderilmiş göz açıcı bir uyarı mesajıdır.
Paylaş