Paylaş
ABD Dışişleri yetkilileri, Biden yönetiminin özel durumdaki bazı Afganistan vatandaşları için uygulayacağını açıkladığı “P-2 vize programı” hakkında basına bilgilendirme yapıyorlar.
Gelgelelim Dışişleri yetkililerinin verdikleri izahat karşısında Amerikalı gazetecilerin kafası karışıyor. Daha çok soru yöneltme, daha çok sorgulama ihtiyacı duyuyorlar. Biri, “Açıklık getirmek istiyorum, yani Afganistan’dan çıkmak vize başvurusunu yapacakların kendi sorumlulukları mı?” diye soruyor.
“Evet” diyor Dışişleri yetkilisi ve ekliyor: “Afganistan’ın dışına çıkmak başvuru sahibinin sorumluluğu... Ülke dışına çıktıklarını ve nerede olduklarını bize ilettikleri anda biz de başvuru dosyalarıyla ilgili işlemleri başlatabiliriz.”
Özetle, P-2 statüsünden yararlanacak Afganlıların vize işlemlerinin başlatılabilmesi için, önce bu kişilerin ülke dışına çıkmanın bir yolunu bulmaları gerekiyor. Bir üçüncü ülkeye adım atarak “mülteci” statüsünü kazanmaları önkoşul.
ABD’li yetkililer, vize işlemlerinin sonuçlanması için geçecek bekleme süresini 12-14 ay arasında tahmin ediyorlar.
Şimdi kritik soruyu yöneltelim. Bu muhtemel -bekleme ülkesi- ya da -ülkeleri- neresi/nereleri olabilir?
1- RESMİ BORDRODA OLANLAR UÇAKLA GÖTÜRÜLÜYOR
Sorumuza yanıt vermeden önce konunun ana çerçevesini hatırlayalım. Bilindiği gibi, ABD tam 20 yıldır Taliban’a karşı savaştığı Afganistan’dan, soruna nihai bir çözüm bulunmadan çekilmeyi kararlaştırdı. ABD birliklerinin çekilmeye başlamasıyla birlikte Taliban da sahada egemenlik alanını adım adım genişletiyor.
ABD’nin Afganistan’ı bu şekilde yüzüstü bırakıp gitmesi karşısında ülkede büyük bir panik havası yayılıyor. Peki, ya geride kalanlar? Geçen 20 yıl içinde bu ülkede üslenen -başta askerler olmak üzere- ABD makamları için çevirmen, şoför, destek hizmetlisi olarak ya da başka muhtelif işlerde çalışan Afganlılar ne olacak? Ya ABD sivil kuruluşlarına çalışanlar?
Muhtelif ABD kurumları için görev yapanlar Taliban’ın bu ülkede ipleri eline alması halinde kendilerinin hemen hedef olacaklarını biliyor, başlarına ne gelebileceğini de kestirebiliyorlar.
Biden yönetimi, kendi bordrosunda çalışmış olan Afganlıları doğrudan “özel göçmen vizesi” ile hiç bekletmeksizin ABD’ye götürüyor. Bu durumdakiler aileleriyle birlikte kafileler halinde uçakla ABD’ye taşınıyor. ABD Kongresi’nden yakın zamanda 8 bin kişilik ek göçmen kotası tahsisi de sağlandı. Afganistan’dan gelenler geçici olarak Virginia’daki bir askeri üste alıkonuluyorlar.
Bu gruptakiler şanslı Afganlılar. Bir uçak yolculuğu sonunda uçağın kapısı açıldığında ABD’de yeni bir hayata adım atıyorlar yönetimin himayesi altında ve ABD vatandaşlığını büyük ölçüde garantilemiş olarak.
Bir de onlar kadar şanslı olmayanlar var. Şimdi onların durumuna bakalım...
2- ABD SİVİL TOPLUMUNA ÇALIŞANLARA MÜLTECİ OLMA KOŞULU
Türkiye’yi de içine alan tartışmanın içinde öncelikle “P-2” statüsüne giren ikinci gruptakiler yer alıyor. Bunların üç alt kümesi var. Bir bölümü geçmişte doğrudan ABD devleti için çalışmamakla birlikte ABD yönetiminin fon sağladığı özel projelerde -örneğin eğitim, sağlık gibi- görev almış olan Afganlılar. ABD tarafından finanse edilmiş özel projelerde çalışmış olmak bu insanlar açısından risk yaratıyor.
Yine bu grupta doğrudan Afganistan’da faaliyet gösteren ABD sivil toplum kuruluşları için çalışmış olan Afganlılar var. Onlar da kendilerini emniyette hissetmiyorlar.
Bir başka kümede geçen 20 yıl içinde Afganistan’a gelen ABD’li gazetecilere çevirmenlik yaparak ya da yardımcı olarak destek veren Afganlılar yer alıyor.
Ancak bu kategoridekiler ilk kategoride olup göçmen vizesine hak kazananlar kadar şanslı değil. Çünkü farklı bir yol izlemek, Afganistan’dan çıkıp, bir başka ülkede mülteci statüsü kazanmak zorundalar. Bu statüyle ABD’ye gitmek için yaptıkları P-2 vizesi başvurusunun sonuçlanmasını beklemeleri gerekiyor.
Çalışmış oldukları ABD kurumu onların başvurusuna kefil olup dosyayı ilgili ABD makamlarına iletiyor, ancak resmi başvuru süreci Afganistan dışına çıkıp mülteci oldukları anda işlemeye başlıyor.
3- BU GRUPLARIN DIŞINDA KALANLARIN DA ŞANSI VAR AMA...
Bir de göçmen vizesi ve P-2 gruplarının dışında kalan Afganlıların oluşturduğu üçüncü bir kategori var: Geçmişte ABD kurumlarıyla herhangi bir şekilde çalışmamış olmakla birlikte, ülkelerinde kendilerine bir gelecek görmedikleri ve Taliban’dan korktukları için ABD’ye göç etmek isteyenler...
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçen pazartesi günü yaptığı açıklamada bu grupta olanların durumuna da değinerek, “Onlar da ABD’ye mülteci olarak sığınma hakkından yararlanmak için başvurabilirler, ama bunu üçüncü bir ülkeden yapmaları gerekiyor. Bu şekilde örneğin BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvurup mülteci statüsü almaya çalışabilirler” diye konuştu.
Blinken, bu ifadesiyle onlara da “kapımız açık” mesajı veriyor.
Üçüncü gruptakiler P-2 kategorisindekilere kıyasla dezavantajlı durumdalar. Çünkü P-2’den yararlananlar da üçüncü ülkeye gitseler bile, en azından bir ABD kurumunun desteğine sahipler.
ABD’NİN MESAJI: ‘SINIRLAR AÇIK KALMALI’
Blinken’ın geçen pazartesi günü açıkladığı P-2 programı ABD tarafında ciddi bir tartışma yaratmış durumda. Zaten Afganistan’ı terk etmeye mecbur kalan insanların ayrıca sığınacak bir ülke bulup uzun süre beklemek gibi çok sıkıntılı bir sürece girecek olmaları sorgulanıyor.
Şimdi meselenin püf noktasına gelelim. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, P-2 programını açıklarken, vize başvurularıyla ilgili incelemelerin sonuçlanması için geçecek sürede Afganlıların başka bir ülkede güvenli bir şekilde bekleyebilecekleri koşulları sağlamak için “üçüncü ülke anlaşmaları” gerçekleştirmeye çalıştıklarını söylüyor, ancak konuyu görüştükleri bu üçüncü ülkelerin isimlerini vermiyor.
İlginç olan bir nokta, açıklaması sonrasında bir gazetecinin Blinken’a “Türkiye ve İran gibi diğer komşu ülkelerin sınırlarını mı açmalarını istiyorsunuz” diye sorması. Blinken, yanıtında herhangi bir şekilde Türkiye’nin ismini geçirmiyor. Bununla birlikte, Afganlıların içinde bulundukları zor koşullar içinde güvenliklerini sağlamak için ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını söylüyor. Aynı zamanda “komşu ülkelere” bir başka yerde -mülteci statüsü kazanmak için gelen insanları destekleyebilmeleri için- önemli yardımlarda bulunduklarını da söylüyor Blinken.
Dikkat çekici bir başka nokta, programın ayrıntılarını anlatmak üzere ABD Dışişleri’nde düzenlenen basın brifinginde Türkiye’nin adının birkaç kez gündeme gelmiş olması.
Afganistan’daki gelişmelerin (göçmen vizesi ve P-2 grupları dışında) genel bir göç dalgasına yol açması halinde ne olacağına sorulduğunda, ABD Dışişleri’nin bir yetkilisi, yine komşu ülkelerle yapılan görüşmeleri hatırlatıp “Pakistan gibi bir ülkenin sınırlarının açık olması önemli olacaktır. (Afganlılar) kuzeye ya da İran üzerinden Türkiye’ye giderlerse -ki şimdiden Türkiye’ye bazı geçişler görüyoruz- insanların ülkeye girmek ve hükümet ya da BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne kaydolmak imkanına sahip olmaları önemlidir” diye konuşuyor.
ANKARA’DAN ABD’YE: ‘YAPTIĞINIZ SORUMSUZLUK’
İşte bu açıklamaların ertesinde geçen salı akşamı Ankara cephesinde iki önemli gelişme ortaya çıktı. Birincisi, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın haziran ayında Brüksel’de ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesinde kendisiyle Afganlı mültecilerin Türkiye’de kalışı için anlaşmaya vardığını iddia etti.
Yine salı akşamı Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Tanju Bilgiç, yaptığı bir açıklamayla ABD Dışişleri’nin (P-2 vizeleri için) göç başvurularının “üçüncü ülkelerden alınacağını” belirtmesini eleştirerek, “Başvurular için ülkemize işaret edilmektedir” dedi. Açıklamanın bölgede büyük bir göç krizine yol açacağını kaydeden Bilgiç, “Soruna bölge ülkeleri arasında çözüm bulmak yerine ülkemizin rızası olmaksızın ülkemizde çözüm aranmak istenmesi kabul edilemez” dedi.
Açıklamanın kayda değer bir noktası, ABD’nin Türkiye’ye “danışmadan aldığı” belirtilen kararın “sorumsuzluk” olarak nitelenmesiydi. Dışişleri Sözcüsü, ABD’nin bu mültecileri ülkesine “doğrudan uçaklarla nakletmesini” de önerdi.
Peki ABD tarafı bu eleştirileri nasıl karşıladı? Yanıt ertesi günü ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price’tan geldi. Price, “Hiç kimseyi, spesifik bir ülkeye, Türkiye de dahil, yöneltmediklerini” ifade ederek, yapılan açıklamaların (Ankara’da) yol açtığı kaygıları “üzüntüyle” karşıladıklarını söyledi.
Gelgelelim ABD Dışişleri Sözcüsü, yine Türkiye ile ilgili bir soru üzerine şöyle konuştu:
“Spesifik ülkelerden söz edecek değilim ama potansiyel mülteci akınına karşı ülkelerin sınırlarını açık tutmalarının önemli olduğuna inanıyoruz. Herhangi bir ülkeyi mültecilerin varış noktası olarak işaret etmek gibi bir niyetimiz yok.”
Bütün bu açıklamaları yan yana getirdiğimizde, ABD’nin ana mesajı “sınırların açık tutulması” vurgusunda beliriyor. Bu genel mesajın adı geçirilmeden Türkiye’ye de yöneldiği aşikâr.
ABD ile yaklaşan muhtemel bir mülteci krizinin ayak seslerini duyuyor musunuz?
Paylaş