Paylaş
AB İLERLEME RAPORU (1)
İlerleme raporları, AB’nin katılım süreci açısından Türkiye’de hangi alanları sorunlu gördüğü, hangi alanlarda iyileşme beklediği konusundaki mesajlarını kayda geçirmesi bakamından önem taşır.
Bu yılki raporu bundan öncekilerle karşılaştırmalı bir şekilde büyüteç altına yatırırsak, şu gözlemleri yapabiliriz:
AB SİYASETTE ÇATIŞMADAN ŞİKÂYETÇİ
Son üç yıldır ilerleme raporlarına düzenli bir şekilde girmeye başlayan, ayrıca AB yetkililerinin söylemlerine de artan ölçüde ifade bulan önemli bir başlık var: Türk siyasal kültüründe gözlenen “diyalog ve uzlaşı anlayışı eksikliği”.
Hükümet ile başlıca partiler arasındaki ilişkilerde gözlenen bu eksiklik, bu yıl bir kez daha vurgulanıyor. Ayrıca, geçen yıl olduğu gibi “siyasete çatışma ikliminin
hakim olduğu” saptaması da tekrarlanıyor. Devlet kurumları arasındaki uyumsuzluğun vurgulanması da dikkat çekiyor.
Kanımızca raporda altı çizilmesi gereken bir nokta, “Anayasa değişikliği taslağının hazırlanması ve kabulünün siyasi partiler ve sivil toplumu içine alan bir danışma sürecinden geçmeden yapılmış olmasının” diplomatik bir dille eleştiri konusu yapılması. Bu beklenti, anayasa değişikliği tartışması başladığında AB Komisyonu tarafından vurgulanmış, ancak hükümet böyle bir yöntemi benimsememiş, bildiğini okumuştu.
Rapordaki bu vurgu, AB Genişleme Komiseri Stefan Füle’nin geçenlerde yaptığı “Yeni anayasanın konsensüse dayanmasını arzu ederiz” mealindeki açıklamayla birlikte değerlendirilmelidir. Bu durumda AB’nin önümüzdeki dönemde yeni Anayasa’nın hazırlanması sürecinde “katılımcı” yöntemde ısrarcı olması beklenmelidir.
Bu haliyle, buradaki mesajın daha çok hükümete, ardından da ana muhalefet partisine gittiği söylenebilir.
AB’DEN BARAJIN DÜŞÜRÜLMESİ BEKLENTİSİ
Bu yılki ilerleme raporunun önemli bir yeniliği, AB’nin yüzde 10 barajı konusunu yeniden sorunlu bir alan olarak gündeme getirmiş olmasıdır. Bu konu raporda,
“Seçim sisteminde hiçbir düzenleme yapılmamıştır. Meclis’te temsil için herhangi bir Avrupa Konseyi ülkesindeki en yüksek baraj oranı olan yüzde 10 uygulaması hala yürürlüktedir” ifadesiyle geçiyor.
Bu ifadenin önemi şurada. AB Komisyonu, geçmişte yüzde 10 barajını sıkça gündeme getiriyordu. Bu konu en son AİHM’nin bu konudaki bir itirazı reddettiği 2007 yılındaki raporda işlenmiş, AB ardından 2008 ve 2009 raporlarında baraj tartışmasını gündeminden çıkartmıştı.
Bu yıl yeniden gündemine alması önemli bir tutum değişikliği olarak görülmelidir. Burada akla gelen, AB’nin muhtemelen barajın düşürülmesini Kürt sorununun çözümü yönünde kolaylaştırıcı adım olarak görüyor olmasıdır. Ayrıca, CHP’nin de barajın düşürülmesi yolunda verdiği yasa teklifinin ardından AB Komisyonu’nun bu tartışmada ağırlığını hissettirme eğilimine girdiği anlaşılıyor.
DOKUNULMAZLIKTA VURGU ZAYIFLIYOR
Raporun içeriğiyle ilgili olarak vurgulanması gereken bir başka nokta, milletvekili dokunulmazlığıdır. AB Komisyonu, “Yolsuzlukla ilgili konularda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda hiçbir ilerleme görülmemiştir” diyor.
Geçen yılki raporda “muhalefetin bu konudaki önlemleri desteklediği” belirtilerek özellikle CHP’ye çiçek atılmaktaydı. Hükümeti rahatsız eden bu ifadeye bu yılki raporda yer verilmemiş.
Keza, geçen yılki raporda milletvekillerinin tabi olacakları etik kurallar konusunda da düzenleme talep edilmekteydi. Bu talep de tekrarlanmamış. Komisyon’un bu yıl milletvekilleriyle ilgili etik konuları gündemden düşürüp daha çok yargıçlar, öğretim üyeleri ve askerlerle ilgili etik düzenleme beklentisini ifade ettiği gözleniyor.
AB’nin dokunulmazlıklar konusundaki tutumunda aslında şöyle bir gerileme var: Komisyon, 2008 ve öncesindeki raporlarda milletvekilleri için genel bir dokunulmazlıktan söz ederken, son iki yıldır dokunulmazlığın kaldırılması talebinin kapsamını daraltarak yalnızca yolsuzlukla ilgili konulara indirgemiştir. Bu da kuşkusuz hükümeti rahatlatan bir tutkum değişikliğidir.
Yarın raporu değerlendirmeye devam edeceğiz.
Paylaş