23 Nisan’ın 100. yıldönümünde neden iyimser olmalıyız

Bugünden tam yüz yıl önceydi ve bir cuma gününe rastlıyordu. Ankara’da Ulus Meydanı’na bakan, inşaatı henüz tamamlanmamış olan iki katlı binanın önünde önce dualar okunup, tekbirler getirilerek kurban kesildi. Ardından Mustafa Kemal Paşa, binanın iki-üç basamaklı merdivenini çıktı ve kırmızı-beyaz kurdeleler bağlanmış olan kapıya yaklaştı. Makasla kurdeleleri kesti. Kapıdan girenlerin dudakları besmele ve hayır duaları ile kıpırdamaktaydı.

Haberin Devamı

Şevket Süreyya Aydemirin Atatürk’ü konu alan ünlü ‘Tek Adam’ kitabında Meclis’in açılışını anlattığı özellikle şu cümleler Milli Mücadele’nin ne kadar mütevazı koşullarda başladığını göstermesi bakımından çok çarpıcıdır:

Salona mektep sıraları yerleştirilmiştir. Karşı cepheye bir kürsü ve konuşma yeri yapılmıştır. Ankara’nın mahalle kahvelerinden getirilen iki asma lamba Meclis tavanının münasip yerlerinden sarkıtılmıştır.”

Aydemir, aynı bölümde kürsünün arkasındaki duvarda “Arapça ancak manalı” bir levhanın asılı olduğunu da yazar. Bu, Hazreti Muhammed’in İşlerinizde meşveret (istişare) ediniz” hadisidir. Daha sonra bunun yerini Türkçe “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” yazılı bir levha alacaktır.

Vekiller, ertesi günü yaptıkları toplantıda Milli Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal Paşa’yı Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak seçerler.

Haberin Devamı

MİLLİ MÜCADELE MECLİS İLE EL ELE YÜRÜDÜ

 Topraklarının önemli bir bölümü, hatta başkenti işgal altındaki bir ülkede bağımsızlık mücadelesi için yola çıkılırken, bu hareketin henüz düzenli ordusu bile kurulamamışken önce Büyük Millet Meclisi’nin ilan edilmesi, ardından mücadelenin liderinin seçimle Meclis başkanlığı görevini de üstlenmesi Türkiye’nin kuruluş öyküsünün ayırt edici yönlerinden biridir.

Mustafa Kemal’in ‘başkomutanlık’ görevine de daha sonra yine bu Meclis tarafından getirilmesi aynı temanın akışını tamamlayan bir diğer kayda değer adımdır. Milli Mücadele, gücünü muhtelif faktörlerin yanı sıra halkın iradesinin tecelli ettiği Meclis’in meşruiyetine dayanmaktan da almıştır.

Meclis’in kuruluşu, kurtuluş hareketinin yönetici kadrolarının bütün dünyaya büyük bir özgüvenle bir meydan okumalarıydı. Önlerinde onları bekleyen çok uzun, çok zorlu bir yol vardı ve karşılarında seferber olmuş gücün büyüklüğüne bakıldığında neredeyse imkânsız gibi görünen bir davanın peşine düşmüşlerdi.

Buradaki meydan okuma Türkiye’deki dramatik bir değişimin, şiddetli bir depremin de ifadesiydi aslında. Artık gücün, Padişah’ın otoritesini temsil eden İstanbul’dan, halkın egemenliğine dayanan bir Meclis’in kurulduğunu, meşruiyet çizgisini temsil eden Ankara’ya geçtiğini gösteriyordu. Bağımsızlık hareketini ateşleyen Mustafa Kemal bütün dünyaya “Artık muhatabınız biziz” mesajını veriyordu.

Haberin Devamı

Milli Mücadele, Meclis’in açılışıyla, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından sonraki hazırlık döneminin ardından en önemli eşiği atlamış ve yeni bir devletin kuruluşunun temelini atmıştır. TBMM hükümeti tavanından iki asma lambanın sarktığı bu salondan çıkmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu vekillerin öğrenci sıralarına oturdukları aynı mekândan ilan edilmiştir dünyaya...

BİRİNCİ MECLİS’İN BIRAKTIĞI MİRAS

 Üstelik iç yapısına bakıldığında farklı eğilimlerin bir araya geldiği, bu grupların temsilcilerinin savaş koşullarında dahi sözlerini, eleştirilerini esirgemedikleri, bazen en basit usul konularının bile çok çetin müzakerelere sahne olduğu bir Meclis’ten söz ediyoruz. Örneğin, 11 kişilik bir bakanlar kurulunun oluşturulması bile günlerce süren tartışmalardan sonra mümkün olabilmişti.

Haberin Devamı

Özetle, Milli Mücadele, Batı cephesindeki meydan muharebeleri de dahil olmak üzere Meclis’te sürekli bir tartışma ortamı altında yürütülmüştür. Cumhuriyet’in kuruluşu öncesindeki alevli Lozan tartışmaları bu konudaki en çarpıcı sayfalardan biridir.

TBMM’nin 100’üncu kuruluş yıldönümünü kutlarken, bağımsızlık mücadelesinin ve Cumhuriyet’in kuruluşunun harcında kuvvetli bir Meclis geleneği ve tartışma kültürünün yattığını muhakkak hatırlamamız gerekiyor. Dolayısıyla, Cumhuriyet tasavvurunun demokrasi dışında bir yörüngesinin olması zaten beklenemez. Cumhuriyet’in gelecekte evrensel ölçüleri içselleştirmiş bir demokrasiyle taçlanması bu sürecin doğal bir uzantısı olmak durumundadır.

Haberin Devamı

Bu mirası taşıyan bir ülkeye yakışan, bir asrı geride bırakmakta olan parlamentosunu her vatandaşın kulağını kürsüsüne çevirdiği güçlü bir tartışma forumuna dönüştürmek olmalıdır. Böyle bir hedefin, parlamentoya aynı zamanda bugünkü yönelişten farklı olarak kuvvetli bir denetim işlevini de yüklemesinin gerekeceği tabiidir.

23 NİSAN 1920 İLE BUGÜNÜ KIYASLARSAK

Bugün vesilesiyle altını çizmemiz gereken bir nokta da 23 Nisan 1921 tarihinde açıklanan bu bayramının Atatürk tarafından 1929 yılında aynı zamanda ‘Çocuk Bayramı’ ilan edilmesidir.

Cumhuriyet’in kurucusunun bu kadar önemli bir günü çocuklara armağan etmesinin gerisindeki düşünceye bakmamız gerekir. Atatürk’ün bu kararını ilk Meclis’in kurulmasının temsil ettiği anlamın, içerdiği değerlerin korunup yüceltilmesinin çocuklar üzerinden Cumhuriyet’in gelecek nesillerine zimmetlenmesi olarak da görebiliriz.

Haberin Devamı

Bu açıdan baktığımızda bugün yaşadığımız sorunlar ne kadar ağır olursa olsun, içinde bulunduğumuz yüzyılda Türkiye’nin geleceğini bugünün çocuklarının sahipleneceğini biliyor olmak hepimize cesaret vermelidir.

Bir an için tam bir yüzyıl önce Meclis kurulduğu günkü Ankara’nın koşullarını hatırlayalım. 23 Nisan 1920 günü en önde Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Ulus’taki o iki katlı binadan içeri giren bir grup insanın azmi ve adanmışlığı bizleri 2020’ye getirdi. Türkiye’nin o günkü koşullarıyla bugünkü durumunu karşılaştırdığımızda, ayrıca beşeri sermayesinin bugünkü gelişkinliğini hesaba kattığımızda, gelece güvenle bakmamız için yeteri kadar neden vardır, her şeye rağmen...

Yazarın Tüm Yazıları